- 644 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Az Eskilerden Az Yenilerden Akla Gelişine Göre Bir Yazı
Az Eskilerden Az Yenilerden Akla Gelişine Göre Bir Yazı
Öncelikle şunu ifade etmeliyim; bilmediğim konuda yazmam! Kendi kanaatim olmayan şeyleri de başkasının ağzından nakledip övmem! Yazdıklarım kendi kanaatim olup inanç değil bilinçtir! Bizzat deneyimle çıkar eski zaman ulularından nakil yaparsam da tırnak içi ifadeyi yazarım! Benim o tırnak içi ifadeye katılıp, katılmadığım konusunda da gerekirse açıklama yaparım!
Az eskilerden; bundan yaklaşık 30 sene önce, askerden yani geldim ve evlendim! Yaz tatillerini köyde geçirirdik ya da bizim köy Ankara’ya yakın olduğundan akrabalarımız köy mezarlığına defnedilir, cenazelerin defin işlerinde bulunurduk! Bir yakınımın cenazesi için köye gitmiştim; 40 yaşında vefat eden bir erkek, cenazenin köy meydanında kadın, erkek, çocuk herkesin gözü önünde yıkanmasına şahit oldum! Ve gözlerime inanamadım! Bu nasıl bir psikolojik bozukluk dedim! Sonraları kapalı yerler yapıldı şimdilerde kapalı yıkama yerleri var!
O zamanlar aklıma şu geldi; hani papazlar günah çıkarmak için insanların açıklarını öğrenip onların aleyhine kullanıyordu ya “Orta Çağ” da… Ona benzer cenazelerin köy meydanında teşhiri de bana bu konuda bir fikir verdi! Bir din adamının, kavgalı olduğu birine; “Cenazen nasılsa buraya gelir senin!” dediğine şahit olduğum için! Ama ben büyük dedemden yaşanmış bir kıssa anlatacağım; yani dedemin babası adı Ahmet. Bizim sülalenin lakabı “Çaycıgil”! Köylerde derelere sel birden gelir! Ormanda yağış fazla olur köyden bilinmez ama sel birden gelince de dere kenarından yani çay kenarından kaçmak kolay olmazmış! Sele kapılıp kilometrelerce ilerden sağ salim çıkmış olduğundan “Çaycıgil” olarak anılmış! Onun da benim gibi din adamlarıyla arası çok iyi değilmiş, bir Cuma namazında imam vaaz verirken cenaze yıkama konusunda örnek vermek için hem de çaycı kocaya gıcığından demiş; “Mesela çaycıgiliden Ahmet’in cenazesi yıkanmaz!” Ahmet dede altta kalır mı? Kalmaz! O zamanlar cenazeler on kaymaya yıkanıyormuş. Ahmet dede, imama cevap vermiş; kara kasıklarımın arasına on kayma koyarım, birbirinize girersiniz yıkamak için!” demiş! Aslında günah çıkaran din adamlarının toplumun açıklarını öğrenip kontrolü ele geçirmesine benzer ölü yıkayıcıları da insanları kıçına pamuk tıkamakla korkutuyor olabilir! Zaten çürüyecek olan bir cenazenin kıçına pamuk tıkamanın mantığını da kimse izah edemez! Olsa olsa bir ölü yıkayıcısının eylemidir!
Ben de diyorum ki şimdi; “Cenazeme imam yanaştırmayın!” Diyemem mi? Bal gibi derim! Dedim bile, benim cenazem yıkanmasın ve elbiselerime de dokunmasın diyorum, hani şehitler var ya; cenazesi yıkanmaz, elbisesine dokunulmaz, o anda namazı bile kılınmaz! Ben şehitlik konusunda da aslında egemenlerin kurnazlıklarını fark ettim ama o konuda fazla yazmayacağım! Hassas konu! Sadece şu var, sen savaş, öl; ben, mal ganimeti bir şekilde yerim. Bir de şehitlerin geride bıraktıklarını da alırlar; işte girmeyeyim o konuya…
Yani cenaze konusunda; “Nasılsa cenazen buraya gelecek!” diyen bir imamın önüne cenazemin çıkarılmasını istememek benim insanlık hakkımdır! Hatta cenaze namazı istememek ve cenazesinin sadece bu işle ilgili görevlilerce defnedilmesini istemek bireyin en doğal hakkı! Ölen ölmüştür, kalanlar hakkında ne düşünürlerse düşünsünler; çok da önemi yok! Hoca helallik istiyor; “Nasıl bilirdiniz, hakkınızı helal ediyor musunuz?” cemaat; “İyi bilirdik hakkımızı helal ediyoruz!” derler ya hani! Bazısı göstermelik söyler! İşte ben o seremoniyi istemiyorum; bende hakkı olan sağlığımda talep etsin, bunu peygamber yapmış bilirsiniz; sağlığında yapmış, hakkı olan istesin şeklinde! Ölünce anlamsız çünkü!
Bakın zaten cenaze yıkansa da yıkanmasa da çürür! Bazı kişilerin cenazesinin geç çürümesi konusunda çok şehir efsanesi dinlemiş olabilirsiniz ama şu gerçek ortada ölü hemen kokmaya başlar! Ve defnedilmelidir! Yıkamak veya teşhir etmenin cenazeye, ölüye bir faydası olmaz!
Toplumsal eğilimler kolay değişmez bir saltanat kuruluyor zamanla; "Kutsal öğretici saltanatı" onu yıkmak kolay değil. Yani aslında kutsal bilgiler sorun çıkarmıyor, kutsal bilgiler üzerine kurulan saltanat sorun çıkarıyor! Bunu dillendirmek bile kolay olmuyor! Eskiden bizim köylerde ölenin ardından topluca yemek vermek vardı şimdi de var ama şimdi köy derneği veriyor yemeği cenaze sahiplerine pek zahmet olmuyor. Önceleri hani şu 30 sene önce meydanda ölü yıkadıklarında ölenin mirasını bile paylaşırlardı adeta ineği, danası varsa yemeğe, malı varsa da devir çevirmeye harcanırdı. Bunlar şimdilerde de var ama daha esnek yani eskisi kadar bunlara inanılmıyor mesela ben ölünün ardından yemek verince kabir azabının azalacağı safsatasına inanmıyorum ya da ölünün kalan malını devir adı altında bir grup imamın önce kendilerine sonra belirledikleri kişilere ölenin malını kendi malı gibi dağıtması safsatasına inanmıyorum. Devir saçmalığı şöyle bir şey; ölenin yaşından 15 ergen yaşa dek olan kısım çıkarılır, ölenin kalan yaşı için hesap yapılır; 61 gün oruç üzerine yemin, kefaret orucu diye bir kaç oruç eklenir, sonra yaşı kadar sene 30 gün ilave edilir . Namaz için yaşı kadar 365 gün çarpılır ve bu da 5 vakit ile çarpılır. Sonra bu sayılar her oruç ya da her namaza bir miktar para hesaplanır! Çıkan korkunç rakam da cenaze sahibinin maddi gücüne göre bazı 10 defa bazı 20 defa devredilerek azaltılır. 65 yaşında ölen birinin devrini 65-15= 50 üzerinden hesaplarlar. Parayı da devrederek azaltınca işlem tamam olur. Ölü aklandı sanılır. Bunları bizzat kendi gözlemlerim, görmesem yazmam. Bu imamlar Cumhuriyet döneminden almıyor bu bilgileri orayı da söylemek isterim bu bilgiler Cumhuriyet döneminde aydınlandılar ve eski yerleşik adetler kalkma sürecinde. Ben mesela bunu reddedenlerden biriyim. O zamanlar benim büyük Ahmet dedem gibiler tek kalmışlar "Kutsal öğreti saltanatı” na karşı çıkmışlar.
Toplumu da kendimizi de aldatmayalım, papazların günah çıkarmasına benzer durumlara “On kayma” uğuruna cevaz verilmesin…
Hani Yunus der;
“Bir garip olmuş diyeler, üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin”
Yunus, soğuk suyla yıkanmayı tercih etmiş işte ama hiç yıkanmamayı da tercih etmek bireyin en doğal hakkı…
Son tahlilde; ne korkuyorsunuz ya zaten ölmüşsünüz! Evren, Allah, yaşadıklarınızı ahrette karşınıza çıkaracak; kendinizle eşit olan bir kulun, insanın hakkı yemediyseniz bu ne korku? Allah aşkına! Kul hakkı yiyenleri de “İyi bilirdik, hakkımızı helal ediyoruz! “ diyenler mi aklayacak! Aklamaz bu seremoni, kirli ruhu; bedeni yıkamak da kirli ruhu, temizlemez! “Korkmayın; Allah, mert olanı, kul hakkı yemeyeni sever!” diyorum!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.