- 809 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATA TESLİM OLANLAR,HAYATI TESLİM ALANLAR
HAYATA TESLİM OLANLAR,
HAYATI TESLİM ALANLAR
Şu hayatta nelerle karşılaşmıyoruz ki?
Sevinçler var, kederler, başarılar, yıkımlar, hayal kırıklıkları, ümitler...
Hayat bir siyah-beyaz film. Kare kare yaşıyoruz... Bazılarında kara fazla, bazılarında beyaz.
Herkesin hayatı böyle geçiyor...
Hangi ülkede, hangi evde yaşarsa yaşasın, hangi dili konuşursa konuşsun durum aynı.
Filmlere, resimlere, kitaplara bakıp da zengin ülkelerdeki insanların sürekli mutlu olduklarını sanmayalım.
Burada evine ekmek götüremeyen insan mutsuzdur.
Orada ekmeğini paylaşacak kimsesi olmayan...
Burada işini kaybeden adam üzgündür.
Orada işinden servet kazanmasına rağmen, gönlü fakir kalanlar...
Burada inancı yüzünden hakir görülen milyonlar mutsuzdur.
Orada köpek, içki ve arabalardan başka eşi-dostu olmayan milyonlar...
Herkesin karşılaştığı sıkıntı ve sevinçler aslında aynı...
Hangi inanca sahip olursa olsun...
Yıkım aynı yıkım, saadet aynı saadet...
Ama o üzüntüyü, o sıkıntıyı, o mutluluğu neye yoracağını bilmek kadar değerli bir şey de yok.
Ekmeğin tadı, harman yerinden sofraya nasıl geldiğini bilen için başka...
Kazandığı rızkın vericisini bilen, o rızka canı gibi sahip çıkar.
Asıl Veren�i bilen, vermeyi de bilir. Paylaşır, dağıtır, fedakârlık eder.
Biz inananlar, bahşedilen nimetler için teşekkür ederiz.
Ama bizim dinimiz sadece varlığa şükür dini değildir.
Bizim dinimiz varlığın kıymetini, yokluğun da anlamını bilmektir.
Bütün işleri Yaradan�a hasretmektir.
Amentü�yü bilen dünyayı da bilir, ahireti de...
Kazayı da kaderi de... Hayrı da şerri de...
Ve hepsinin aynı Kaynak�tan geldiğini de...
Bizler için üzüntü ve sıkıntılar da, sevinçler ve başarılar kadar iman göstergesi.
Var olanın da imtihanı var, yok olanın da�
Elinde olduğunda Veren�e şükreden, elindeki yittiğinde Alan�a tevekkül eder.
Ne o vermede aracı olan kul eline eğilir, ne de nankörlük eder.
Ne de almada aracı olan kul elini düşman beller, ne de onu yüceltir.
İnanan böyle bir dengededir: yeryüzündeki ye�sini Arş�a yansıtmaz.
Başı bir göğe değer, bir yere.
Hem ayaktadır, hem de secdede�
Her vartaya düşebilir, ama ayağa kalkmasını da bilir.
Sevincini de yeryüzüne gömmez.
Yüzü hem Doğu�ya bakar, hem de Batı�ya.
Güneş yüzüne doğar, yüzüne batar.
O yüzden ışıklıdır yüzü.
Bakan aydınlanır, nurlanır�
Bizim inancımız sadece gülen yüzler için değil, ağlayanlar için de...
Bunu bilmedikçe, bu hayatın aslını anlayamayız.
Bu hayatın aslını anlamadıkça da ebediyyete eremeyiz.
Bizim dinimiz kalabalık dini de değildir.
Tek Olan�a itikat eden, tek başına mümindir.
Bütün dünya kara dese, ak diyendir inanan.
Bütün dünya onu kara demeye zorlasa, ak diye diye canından geçebilendir inanan.
Ama kalabalığa yabancı da değildir�
Kalabalığa çelebidir.
Herkesle halleşir, ama gönlünün Sahibi tek kalır.
Her insana hürmet eder, ama hesabı Rabbi�ne verir.
Evet, hayat zor. Evet, bildiğimiz pek çok şey taarruz altında...
Etrafımız karanlıklarla kuşatılmış.
Sokakta taciz ediliyor gözlerimiz, gönüllerimiz.
Emeğimiz tahrip ediliyor, çocuklarımız birilerinin köle pazarında...
Yusuf alıp, Yusuf satıyor zihin tüccarları.
Bazen kudretliler sopa gösteriyorlar aba üstünden.
Ona değil, buna inanacaksın diyerek.
Başka türlü inanıyorsan, gelme hayat sarayının kapısına, diyorlar.
Saraya girmek için satıyoruz bütün eski ama şerefli libaslarımızı.
Ama o sarayda nur barınmıyor.
Bahçedeki göz alıcı gülleri sulayan bizim kanlarımız.
Sarayın duvarları bizim vurdumduymazlığımızdan örülmüş.
Biz ayakta tutuyoruz o sarayı.
Bahçıvanlığını yapıyoruz gözümüzden kıymetli bilip.
Ama o bahçede öten bülbüller bizim nağmelerimizi bilmez.
Yine de kulağımızı verip, beğendiğimizi göstermeye çalışıyoruz.
Hayat sarayının bahçesinde çeşmeler var... Azgınlık çeşmeleri... Menfaat çeşmeleri. Döneklik, sünepelik, hainlik, mürailik, münafıklık çeşmeleri...
Susadım diyerek, susuzluğumuzu gidermek için koşuyoruz.
Çünkü kendi fakirhanemizin bahçesinde kuyu kazmak zor geliyor.
Madem hazır çeşme var, madem kendimizi vestiyere bırakıp da giriyoruz o şer saray bahçesine..
Çeşmeden kan akıyor, içenin gönlü kanıyor...
İçip de onan yok...
Bu çeşmeden içen kendinden geçiyor.
Kendi olmuyor, kendi kalmıyor.
Başını eğ diyor hayat, biz başımızı kendi ellerimizle kesiyoruz.
Tapma diyor, tapmıyoruz.
Kıble Kâbe değil, burası diyor, oraya yüzümüzü çeviriyoruz.
O İsim�den bahsetme diyor, başka bütün isimlerin vaizi oluyoruz.
Hayat bu... Geçinmek için, övülmek için, dışlanmamak için kendimizi katlediyoruz
Hayatın sonlu olduğunu bile bile.
Hayat sarayının bir depremle yerle yeksan olacağını bile bile...
Ailemizi atıyoruz kenara...
Çocuklarımızı ellerimizle teslim ediyoruz karanlık girdaplara.
Namazımızı seyreltiyoruz.
Duamızı seyreltiyoruz.
Sakalımızı seyreltiyoruz...
Kıyafetimizi seyreltiyoruz.
Kelâmımızı seyreltiyoruz: Allah demeden konuşmasını öğreniyoruz..
Ama oyun değil bu: İmanımızı da seyreltiyoruz...
Bütün bunları şu kısa hayatı başkaları için yaşamak için yapıyoruz.
Kendi hayatımız yokmuş gibi�
İnsanlar bizden kendimiz değil, başkası olmamızı istiyorlar�
Eyvallah diyoruz, hemen değiştirelim rengimizi.
Verelim canımızı�
Canımızı başka canlara katmak güzel�
Ama canımızı başka canlara esir etmek değil�
Eğer hürriyet içinse hayat, esaretin kutlanacak nesi var?
Eğer inanç, herkes ne yaparsa onu yapmaksa, inanmanın ne manası var?
Eğer Bir�e esir olmayacaksa can, çoğa esir olmuş, artık can olur mu?
Bir�e boyun eğmeyip, çoğa boyun eğerse, nerede iman?
Bir�i değil çoğu razı edecekse, nerede kulluk?
Bir�e değil, çoğa kulluk edecekse, nerede din?
Eğer herkesin libasını giyeceksek, niye örtünelim ki?
Eğer bu gönül haraç-mezat her celebe satılacaksa, sahibimiz var demeye ne hacet...
Uyanalım; bu uyku gaflet uykusu�
Gönlümüze sahip çıkalım.
Kulluğumuza sahip çıkalım.
Kendimize sahip çıkalım.
Korkuyoruz� Bize parmak sallayacaklar, bizi mimleyecekler, bizi kurban edecekler diye�
O kuru kalabalıktan biri olmaktan daha dehşetli ne var ki? Biz Tek ile tek olalım�
Kalabalığın renginden daha soluk hangi renk var ki? Biz imanın rengini şerefle taşıyalım� O renge başkalarını boyayalım�
Başkalarına kurban olmaktan daha acı ne var ki? Biz Kadir Olan�a kurban olalım.
Hayatımızı kudretleriyle kuşatanların kınamasına bakmayalım. Bırakın onlar alay etsin, gülsün, eğlensin. Biz Nuh gibi gemi inşa edelim.
Hayat sarayının bahçesine muhafız dikenlere bakmayalım. Biz Musa gibi Tur dağlarına varalım.
Bize taş atanlara bakmayalım. Biz Ahmed gibi merhamet edelim.
Çirkefin, zulmetin, aşağılığın tepelerinde bir sancak gibi gönül gösterelim.
Merhametsizlik kalelerine dualarımızla akın edelim.
Menfaat burçlarına tebessümlerle delik açalım.
Çocuklarımızı, bizleri, herkesi yakan bîgânelik ateşine, tavır suyu serpelim.
İnandıksa bileceğiz.
Bildikse ayakta duracağız.
Ayakta durduksa gerçeğin sancağı olacağız.
Deniz feneri olacağız, işaret taşı olacağız.
Hayata teslim olmayalım, hayatı teslim alalım.
Bu mübarek rasullerin işidir.
Dost�a dost olanların�
Bu, kalabalıkta yek olanların, yek kalanların sünnetidir.
Niyaz edelim: O, bizi biz kılsın ki, biz de
YORUMLAR
Sitemize ve sayfama hoş geldiniz.
Bu yazı mü'min bir kalbin ürünü.Bilgin bir zihinden kaleme düşmüş.Rahim'in nuruyla nurlu ki indad etmek için emek geçmiş.Allah ve Nebiyi Muhterem dost ve yardımcın olşun.
Tanışmaktan şeref duyduk.
''Allah inananların velisidir.Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.''amin.
Bir Allah Dostu der ki:
"İki çeşit insan vardır. Bunlardan birincisi topluma uyar. İkincisi toplumu kendine uydurur. Efdal olan ikincisidir."
Duruma göre şekillenmek zarar getirir insanın imanına. Kavak gibi ilk rüzgarda yere inmektense, minare gibi dimdik ol denmiştir.
Çok güzeldi yazınız. Deftere hoş geldiniz.