- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sözümüz Var
Bir sözleşme, sözde kalırsa, geçersiz olur.
Yâni, sözleşmelere uyulmadığı takdirde, o sözleşmenin hiçbir hükmü kalmaz.
Meselâ, Millî Eğitim Bakanlığı’nca atanmış bir öğretmenin, görevi yasal bir çerçeve ile belirlenmişse...
Çalışma saatinden tutun da, giyim/kuşamına, öğretme şekline kadar her şeyi müfredata uygun olması gerekirse... Ayrıca; bu hizmeti karşılığında bir de ücret alacağı da belirlemişse...
Şimdi bu öğretmenin bir ay boyunca denemeye tabi tutulduğunu ve onu, görev süresince kamerayla izleyen görevliler olduğunu düşünelim.
Bu öğretmen bir ay boyunca, okulda giymesi gerekenin dışında uçuk/kaçık kıyafetler giymiş, saçını başını dağıtmış bir halde çocukların karşısına bir/iki çıkıp derslerle alakası olmayan, hatta zararlı şeyler anlatıp sonra vakitsiz çıkıp gitmiş, yani görevini kötüye kullanmış.
Hatta çoğu zaman okulda olması gereken saatleri başka yerde geçirmiş. Böyle geçen bir ayın sonunda maaş almak için bankaya gitmiş.
Bu arada bankada, onu kamerayla izleyen görevliler hazır bulunuyormuş ve öğretmene maaş ödemeyeceklerini söylemişler.
Öğretmen bu duruma kızarak, “ben devlet memuruyum nasıl ücretimi ödemezsiniz” diye tepki göstermiş.
Görevliler bir ay boyunca kaydettikleri görüntüleri öğretmene gösterip, “ evet siz sözleşmeye imza atarak devlet memuru oldunuz, ancak hiçbir kurala riayet etmeyerek, hatta çalışma saatlerinde okula gelmeyerek bu sözleşmeyi bozdunuz" demişler.
Tabi öğretmenimizin okula gelmediği kamerayla sabit olduğundan doğruyu söylemekten başka çaresi yokmuş.
Şu şekilde bahaneleri sıralamış; "Filan gün, geç uyudum ve sabah uyanamadım, filan gün bir mağazada indirim vardı oraya gittim vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Şu gün misafirim vardı, şu saatte dizim vardı, hem tek maaşla geçinmek zor kapı/kapı gezip satış yapıyordum. Dünya telaşı işte, hiç farkına varmadım birde baktım ay sonu gelmiş ve hiç param kalmamış. Bende gidip ücretimi alayım dedim ”
Öğretmenin bahanesini dinleyen görevliler ona şu cevabı vermişler:
"Siz çalışma saatlerinizi angarya işlerde geçirmişsiniz.
Hatta angarya kuralına göre giyinip, oranın söylemine göre konuşmuşsunuz.
Buna göre siz devlet memuru değil, angarya memuru olmuşsunuz.
Böylece devlet memuru olmak için imzaladığınız sözleşme geçersiz olmuştur.
Bizden hiçbir ücret alamayacağınız gibi, yalan söylediğiniz ve görevi kötüye kullandığınız yani çocuklara kötü örnek olduğunuz için ceza alacaksınız."
Öğretmen sitemli ve pişman bir tavırla, “ Lütfen bir şans daha verin, benim paraya ihtiyacım var. Hem ben acemiydim, siz beni gizlice izlemek yerine hata yaptığımı görünce uyarsaydınız, yani en azından müdürümüz günde bir kez, olmadı haftada bir kez, beni arayıp okula çağırsaydı, olmaz mıydı?" demiş.
Memurlar düşünmüşler öğretmenin bu konuda haklı olduğuna karar vermişler ve ona bir uyarı cezasını yeterli bulmuşlar. Sonra ücretini ödeyip görevine devam edebileceğini söylemişler, yani bir şans daha vermişler.
Bu bahsetmek istediğim konuyla ilgili aklıma ilk gelen örnekti, unutmadan yazayım dedim. Öğretmenlerimizi buradan saygıyla selâmlıyorum.
Burada vurgulamak istediğim başta da söylediğim gibi, sözler tutulursa bir değeri olur, tutulmayan sözlerin ne değeri olabilir ki, tutulmayan sözler ancak sahibini yalancı ve güvenilmeyen biri yapar.
Eğer, asker iseniz asker yeminine,
Doktorsanız Hipokrat yeminine,
Milletvekili iseniz, millete hizmet için ettiğiniz yemine,
Evli iseniz nikah akdine uymanız gerekir ve bunun gibi bir çok yeminin, ancak tutulursa hükmü geçerlidir.
Yani kağıt üstünde evlisiniz ama yirmi otuz yıldır başka başka yerlerde ve birbirinizi hiç arayıp sormadan, hatta başka kimseyle yaşıyorsunuz, o zaman kimle evli olursunuz, kağıt üzerindeki eşinizle mi? Yoksa yıllardır birlikte yaşadığınız kimseyle mi?
Hayatta iken verilen hiçbir söz, hiçbir akit, yalnız cümlelerden ibaret değildir.
Bu sözleri verirken aynı zamanda, o sözün gerektirdiği şartları kabul etmiş oluruz.
Yani, bir yaşam tarzını, bir işin bütün kurallarını, hayatımıza getireceği, kazanç ve kayıpları, gayretli çalışmamız karşılığı alacağımız ücret veya ödülü, hata ve yanlışlarımız karşılığı alacağımız cezayı, üzüntüyü veya dışlanmayı kabul etmiş oluruz.
Hâl böyleyken, Allah’a verdiğimiz, kulluk sözünü, şehâdet getirip kabul ettiğimiz İslâm dinini, neden yalnız kağıt üzerinde ve ya sözde bırakırız.
Hatta öldükten sonra Allah’a kul olmuş gibi muâmele göreceğimizi, Müslüman gibi ücret alacağımızı nasıl düşünürüz.
Allah’a kul gibi yaşamadıktan ve Müslüman oldum deyip Müslüman gibi yaşamadıktan sonra, yüz defa kelimei şehâdet getirsek ne olur?
Yani; Sözleşme sözde kalırsa, geçersiz olur.
Hem sözleşmelere uyulmadığı takdirde, o sözleşmenin hiçbir hükmü kalmaz.
Biz yaratılmış kullar bile sadâkat isteriz, işimizde titizlik isteriz, çalışanlardan, kaliteli ve güler yüzlü, samimi hizmet isteriz.
Her şeyden önce, herkes kabul ettiği görevin şartlarına uysun isteriz.
Öyleyse İmanın ve İslam’ında şartlarına da uymamız gerekmez mi?
Yani dinimiz mantık dinidir, insan kendi mantığına sığdıramadığı işleri nasıl Allah’ın işine sığdıracağını zanneder.
Maalesef bizler, İman ve İslam sözü verenlerin çoğu da, Müslüman’a benzemeyip, farkında olmadan başka başka işler peşinde koşuyoruz.
Eh bu söz kulluk için verilmiş bir söz olduğuna göre, Allah’a kul olduğumuzu gösterme zamanlarını başka işlerle geçirince dolayısıyla kulluğu Allah’a değil oyalandığımız kişi veya işlere yapıyoruz.
Yani Allah’tan başka ilahlar ediniyoruz. Bizi Allah’ın kurallarına uymaktan alıkoyan her şey, bize hükmediyor, yön veriyor.
Bakara: 165 "İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı."
Fakat bizim, öğretmenin sitemi gibi bir sitemde bulunmaya hakkımız yok.
Yani, bizi günde bir kez değil,
Hafta da, bir kez değil,
Günde beş kez! Çağıran ezan, kulluk sözümüzün yalnız Allah’a olduğunu hatırlatılıyor. Yani bahanemiz yok, duymadık işitmedik diyemeyiz.
153 " Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir."
9- "Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. 10- Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz."
Hem bu iş devlet memurluğu değil ki günün belli saatleri kamera bizi kaydetsin, bu Allah’a kulluk işi, yani kamera yedi gün, yirmi dört saat açık. Hem bu kayıtları ay sonu değil, ömrün sonunda seyredeceğiz, yani ikinci bir şansımız yok.
Rabbimiz bizleri ve bütün ümmeti Muhammed’i, Allah’a verdiği sözü sonuna kadar tutanlardan ve onu çokça ananlardan eylesin âmiiin!
"Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed (s.a.s.) Allah’ın kulu ve Peygamberidir."
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammed’en abdühü ve Resûlühü...
Saygılarımla...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.