- 939 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
MEMLEKETİN BÜTÜN DERSANELERİNE VE ÖZEL OKULLARINA GİRİLMİŞ OLSA KEŞKE-2-
Bu arada devlet okullarının durumu tabii ki içler acısıydı...Okulları denetime gelen müfettişlerin pek çoğu bile kendi çocuklarını Amerika’da, Avrupa’da okuturken devlet okullarında okuyanlar için ’ Her öğrencinin mutlaka üniversiteyi kazanması diye bir şart yok. Bu memlekete ara eleman da lazım ’ Diyorlar, bir yerde veliye ’ Senin çocuk liseyi bitirdikten sonra inşaatlarda badanacılık yapsın, sitelerde güvenlik görevlisi olsun, hastanelerde koridorlara paspas çeksin ’ Diyorlardı bir nevi. Biz öğretmenlere dedikleri de aynen şuydu ’ Yüz tane öğrenciden beşini üniversiteye sokabiliyorsanız bu büyük bir başarıdır’ Ama öte taraftan her sene sonunda yine okullardan istatistikler alınıyor ve üniversiteye öğrenci göndermekte zayıf kalmış okullara, onların yöneticilerine fırça üstüne fırça atılıyordu. Ve yine bu arada hiç bir veli, evladını sitelerde asgari ücretle zenginlerin can ve mal güvenliğini koruyan bir güvenlik görevlisi olsun diye göndermiyordu okullara.
Devlet okullarından ara eleman mı yoksa üniversiteye girecek eleman mı yetiştirecektik bizim de kafamız karışmıştı. Öğrenci velisi ’ Al bu odunu üniversiteli yap’, Bakanlık ise ’ Yahu takma kafaya memlekete odun da lazım ’ Diyordu adeta. Ama şurası kesindi. Lise son sınıfa geldiği halde hem de sayısalcı olduğu halde çarpım cetvelini ezberleyememiş bir öğrencinin velisi bile ’ Oğlum/ Kızım üniversiteye gitsin’ istiyordu.
Şimdi sorulabilir: ’ Yahu bir öğrenci...Hem de sayısalcı..Çarpım cetvelini bilmeden nasıl lise son sınıfa gelir?’ Gelir efendim..Gelmekle kalmaz bir de teşekkürname hatta takdirname alır diplomasıyla birlikte....Bütün bunlara rağmen hâla sınıfta kalanların olduğunu da söyleyeyim ki 24 Kasımda( Yani bu gün ) günü kutlanacak olan öğretmenin o aslında bir ay olan yaz tatiline bakarak ’ Ulan keyfiniz keyif valla yazın üç ay , kışın on beş gün tatil...Resmen yata yata para kazanıyorsunuz ’ Diyenler biz öğretmenlerin ne çileler çektiğini anlasın.
Sonunda vatandaşın da devlet okullarına bakışı değişmeye başladı. Madem ki çocukları devlet okullarında aldıkları eğitimle üniversiteye gidemiyorlardı o halde devlet okullarında fazla zaman harcamamalıydılar. Yani devlet okullarında - bakanlığın sağladığı bir sürü beleşten sınıf geçme yöntemine, yönetmeliğine rağmen- sınfta kalan, bazı derslerden başarısız oldukları için her sınıfı iki, hatta üç yılda ancak bitiren çocukları yüzünden sene kaybı yaşamak istemiyorlardı. Yapılacak tek şey kalmıştı: Parayı bastıracak, çocuğunu özel bir okula gönderip oradan çocuğa diploma aldıracaktı.Tabii ki çocuğunun seksen kişilik konserve kutusu gibi sınıflarda eğitim göeremeyeceğinin farkında olan bazı veliler de çok çok özel olan ve parası da ona göre özel olan okullara gönderiyordu çocuklarını.
Yani...Piyasada iki tip özel okul oluşmuştu: 1- Senelik ücreti otuz bin liraya kadar yükselebilen, hatta daha da artan çok çok özel okullar ( Kolejler ) 2- Senelik ücreti yıllık 1800 liraya kadar bile inen özel okullar. 1. Tip özel okullarda eğitim çok çok iyi ama sayıları oldukça az..Çünkü çok pahalılar. ( Bu okullar içinde okul kampüsünde yüzme havuzundan tutun da sinema salonu, cafe, hatta tenis kotu olanlar bile vari yani.. Pis Yedili Dizisindeki Özel Okul gi) 2. Tip okullar ucuz oldukları için çok fazlalar ama eğitim öğretim diye bir şey arama..Sadece ve sadece diploma veren kurumlar bunlar.
Ama çok daha önemli bir mevzu vardı. Veli çocuğunu hangi tip özel okula yazdırırsa yazdırsın , çocuk mutlaka dersaneye de gitmeliydi. Çünkü özel okullarda da devlet okullarının müfredatı uygulanıyordu. Yani özel okuldaki bir Tarih sınavında da öğrenciye ’ İstanbulun Fethini anlat, Karlofça Antlaşmasının maddelerini yaz, Sakarya Meydan Muhaberesini anlat ’ Diye soruluyordu sorular.
Evet..Çocuğu mutlaka dersaneye de gitmeliydi ama nasıl? Bir taraftan okul, öte taraftan dersane nasıl olacaktı? İşte o noktada sayıları pıtırak gibi artan ve 2. grup olarak adlandırdığım özel okullar devreye girdi. Öğrenci, diplomasını özel okuldan, üniversiteye giriş pasapartonu da dersaneden alacaktı. ( Böylece veli çift taraflı olarak kaz gibi yolunuyordu tabii ki ama en azından Lise diploması kesinlikle garantiydi. )
Yok... Böyle anlatınca olmuyor. Bazı yaşanmışlıkları anlatayım ki konu daha net anlaşılsın.
2009 yılında iş görüşmesi için bir özel akşam lisesine gittim. Ben okulun kurcusu yani patron ile görüşürken bir bayan girdi odaya. Okula öğrenci kaydettirecekti. Başladılar patronla konuşmaya.
-Beyefendi benim bir çocuğum var. Düz lisede okuyamadı. Beklemeye kaldı. Açık liseye kaydettirdik orada da yapamadı. Ama ben çocuğumun liseyi bitirmesini ve üniversiteye gitmesini istiyorum. Buraya kayıt ettirebilir miyim?
-Elbette.
-Peki ücret ne kadar?
-Bir senelik üç bin lira.
-Ayyyy..Az indirim yapamaz mısınız? Çocuğu dersaneye de göndereceğim de?
-Dersaneye ne kadar veriyorsunuz?
-Senelik beş bin lira
-Peki dersene sizin çocuğunuza lise diploması veriyor mu? Çocuğunuz lise diploması almadan üniversite sınavında başarılı olsa bile girebiliyor mu?
Kadın mahcubiyetinden başını önüne eğdi.
-Haklısınız efendim.
-Tabii ki haklıyım. Biz senin çocuğuna diploma vereceğiz. Öncelik diplomada...Aslında o beş bin lirayı bizim talep etmemiz gerekir.
-Evet haklısınız. Şeyy bir şey daha vardı. Benim çocuk öyle okulu pek sevmez. Okula derselere filan gelmese idare eder misiniz?
-Siz o kısmı bize bırakın..Hallederiz.
-Şeyyy..Bazı sınavlara da gelemeyebilir?
-Onu da hallederiz.
Derken efendim kadın gitti. Ben de anlaşmayı yapıp göreve başladım. Hemen bir on birinci sınıfa girdim. Sınıf defterini açtım baktım sınıf mevcudu yirmi yazıyor. Ama sınıfta sadece iki öğrenci var. Sordum sınıftaki o iki öğrenciye ’ Arkadaşlarınız ders zilinin sesini duymadılar galiba?’ Yüzüme baktılar saf saf ’ Hocam sen nece konuşuyorsun, hangi zil, hangi arkadaşlar, özellikle de hangi ders ? ’ Dercesine. Aslında ben de zil sesi filan duymamıştım . Ayrıca derse girmeden önce sağda solda öğrenci filan da görmemiştim.
Slak salak neredeyse bir on dakika öğrenci gelsin diye bekledim. Baktım gelen giden yok, bari o iki öğrenciye ders anlatayım diyerek uyarımı yaptım:
-Çocuklar cep telefonlarınızı kapatın artık da derse başlayalım.
Çocuklar yine suratıma baktlar acayip acayip...’ Bu garip mahluk da hangi gezegenden gelmiş böyle?’ Dercesine.
Neyse..Ben derse başladım..Çocuklar baktılar ki ciddi ciddi ders anlatacak bu acayip uzaylı, biri el kaldırdı .
-Hocam çıkabilir miyim?
-Niye?
-Sıkıldım...
O sıkıldığı gibi kız arkadaşı da sıkılmıştı. Çıktı gittiler. Saate baktım. Normalde teneffüs zili çalmış olması gerekiyordu ama zil sesi filan duymadım. Benim kulaklar iyi işitmediğinden ’Her halde ben duymadım ’ Diyerek sınıftan çıktım. Bir baktım tüm öğretmenler aşağıdaki öğretmenler odası olarak kullandığımız yerde makara yapıyorlar. O sırada gözüme bir delikanlı takıldı. Zihinsel engelli olduğu her halinden belliydi. Nitekim de yanılmadığımı az sonra anladım. O delikanlı el sallayarak ’ Ben gidiyorum ’ Dedi. Matematik öğretmenimiz arkasından bağırdı:
-Rahmi nereye gidiyorsun?
-Eve gidiyorum abi
-Oğlum çişini kakanı yaptın mı?
Rahmi geri döndü:
-Hay Allah razı olsun abi. Bak unutmuştum.İyi ki hatırlattın.
Diyerek tuvalete gitti. Şaşırmıştım. Öğretmen arkadaşa sordum?
-Yahu hocam kim bu? Okulda ne işi var bunun?
-Ne demek kim hocam? Onuncu sınıf öğrencimiz Rahmi..........
-Size abi mi diyor?
-Abi der, amca der, arasıra hocam dediği de olur. Alışırsın, alışırsın
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Burası bir özel okudu..Bir Özel lise..Dolayısıyla öğrencisi seçmece olmalıydı... Bizim öğrencimiz de seçmeceydi ama ne seçmece... ( Daha sonra bana da hep abi diyen Rahmi 2010-2011 Öğretim yılı sonunda diplomasını onur belgesiye birlikte aldı. )
Şaka ya da kurgu sanıyorsunuz değil mi? Hatta ’ Yok yahu o kadar da değil ’ Diyenlerinizi görür gibiyim... Maalesef o kadar...Hatta daha fazlası...
Sınavlar başlayıncaya kadar hep iki-üç, en fazla dört kişiye ders anlattım. Bazen de tamamen boş sınıflarda oturup oturup çıktım.
Nihayet sınavlar başladı. O da ne? Yahu bizim okulun kontenjanı 150 değil mi? Eeee sınava 200 den fazla öğrenci geldi. Ayrıca 150 kişi kadar da sınavlara hiç gelmeyen var.( Elimize verilen sınava girecek öğrenci listeleri öğrenci sayımızın 350 olduğunu gösteriyordu.)
Neyse efendim...Bu işler şeytani işler olduğu için ne benim kafam basar bu hesaba ne de sizlerin.
Sınavlar başladı. Normalde 20 kişi olması gereken sınıfta 40 tane öğrenci var. 38 tanesini hayatımda ilk kez görüyorum. Bu arada sınav başladıktan sonra habire sınıfa öğrenci geliyor...Yani sınav nornalde akşam beşte mi başladı? Okulun kapanma saati olan akşam 9a kadar öğrenci canının istediği saatte geliyor okula ( Hiç gelmeyenler de var ki onları sonra anlatacağım )
Sınavlar öncesinde patronun sıkı sıkı tembihlediği gibi öğrencilere soracağım on tane sorudan beşinin cevabını tahtaya yazıyorum önce... Sonra kağıtları dağıtıyorum ve aynen hababam sınıfının Külyutmazı misali masaların üzerine çıkıyorum. Güya kopya çekilmesini önleyeceğim... Evet tahtaya bizzat beş tane sorunun cevabını kendi ellerimle yazdığım halde kalan soruları kopya çekmesinler diye masaların üzerindeyim resmen. ( Böyle bir salaklığı yapan da tek benmişim. Sonradan arkadaşın dediği gibi ben de alıştım masamda oturup herkesi serbest bırakmaya. )
Çocukların normalde kopya çekmeleri mümkün değil çünkü hiç birinde ne defter var ne kitap...Yahu ne defteri, ne kitabı , sınava gelmiş öğrencide kalem yok kalem...Sağdan soldan kalem tedarik ediyoruz. Aşağıda bir market var oradan kalem alıp ellerine veriyoruz. Evet..Defter, kitap, kalem, silgileri yok ama çok daha etkili bir şey var ellerinde: İnternete bağlanabildikleri cep telefonları..Sınav başlar başlamaz internete giriyorlar. Birini engellemeye çalışıyorum öteki cep telefonuna sarılıyor...Anlayacağınız sadece beş soru yapıp 50 puan almak da bu çok çok başarılı ve süper öğrencilerin (!) arına gidiyor...İlle 90-100 alacaklar. Alıyorlar da efendim alıyorlar da...Bastırmışlar parayı ya, dokunamazsınız, ellerinden telefonlarını alamazsınız, kopya yüzünden disiplin kuruluna sevk edemezsiniz. Hiç bir bok yiyemezsiniz vesselam. Ya s.tir olup gidersiniz, ’Böyle bir rezalete göz yumamam’ dersiniz, ya da ’ Bana ne ulan bu memleketin tek doğrucusu ben miyim? Hem ben gitsem gelen de aynı şeyi yapacak o halde ne diye kaçırayım bulduğum fıstık gibi işi ’ der gözlerinizi kaparsınız vazifenizi yaparsınız. Hatta gözlerinizi kapatmaktan çok daha fazlasını da yaparsınız. Ne mi? O da yarına kalsın.
YORUMLAR
Kıymetli hocam
Yazınızı okuyunca ülkemizin geleceği adına dehşette kapılmamak mümkün değil şaka gibi gerçi bizim öğrencilik yılarımızda da ülkenin eğitim sisteminin çok iyi olduğu söylenemezdi fakat en azından daha idealist öğretmenler okumaya istekli öğrenciler vardı gibi geliyor bana üstelik o günün eğitim koşullarının bu günle kıyaslanmayacak kadar zor olan şartlarına rağmen hafızam beni yanıltmıyorsa o dönem öğretmenler okul dışındaki saatlerde semt pazarlarında pazarcılık yapıyor yada şanslı olanlar evlerde özel ders veriyorlardı o yılarda bizde kalan ortanca dayım hem öğretmenlik yapıyor hem inşaatta amelelik yapıyordu evli olan büyük dayımda yine öğretmenliğin yanında bir nakliye şirketinde kamyon şoförlüğü yapıyordu yani öğrencisi de öğretmeni de hem çalışıp hem okula gidiyorduk.
Biz öğrenciler boş derslerde kantine iner siyasi muhabbetler yapar kitap ve dergi takası yapardık tabi bu kitap ve dergiler her zaman siyasal içerikli olmazdı bazen fırıncının kızları sarışın cazibe gibi bol resimli dergiler de takas ederdik en azından müfredat daki konulardan daha heyecan verici olurdu)))
Sizin yazınızı okuyunca sanki o dönemin öğrencisi de, öğretmeni de daha donanımlıydı gibi geliyor bana yazıda anlattığınız eğitim sistemi ve öğrenci profilini görünce çok üzüldüm ve şaşırdım ağları mısın güler misin türünden bir durum. Bu durum bir fıkrayı getirdi aklıma zengin bir adam okuldan yeni mezun olmuş, oğlunu başına geçireceği salam sosis fabrikasının önüne götürmüş. Oğluna dönüp bak oğlum, sen bu fabrikanın başına geçeceksin yapacağın çok fazla bir şey yok öküz fabrikadan içeri giriyor içerideki makinelerde işlenip öbür taraftan sosis olarak çıkıyor deyince oğlu sormuş peki baba sosis fabrikadan içeri girince öbür taraftan öküz olarak çıkıyor mu diye sorunca adam yok oğlum öyle bir makine daha icat edilmedi o makine sadece senin ananda var.)))
Öğretmeneler gününüzü en içten dileklerimle kutlarım.
Saygı sevgilerimle.
Devlet okullarında öğretmenlik yapmış, ders anlatmış bir öğretmen için ne kadar onur kırıcı bir durum. Yazık bu memleketimin gençlerine ve bu durumda parakazanmak için istemerekte olsa çalışmak zorunda kalan öğretmenlere.
Kızım Anadolu lisesini kazanamaıştı bizde lise araştırmaya başladık. Batıkent de bir lise ile görüşmeye gittim. Müdüre sordum
- Hocam üiversiteyi kazanma oranınız nedir.
-%5 ilk girişlerinde ama mezun oduktan sonra dersaneye gidiyorlar
oran %15 %20 yi buluyor.
Şok oldum 100 öğrenciden 5 öğrenci kazanıyor.
Özellikle büyük şehirlerde eğitim bitti okullarda düsüplinde tabii ki. Küçük kasabalarda okuyan çocuklar çok daha güzelüniversiteleri kazanıyor ve sayıları çok fazla.
Özel okullara gelince sen okulunuzun yıllık ücretini söylediğinde çok şaşrımıştım ben ondan daha fazlasına dersaneye yazdırmıştım çouklarımı. Burada İstanbul kadar özel okullar laçkalaşmadı en ucuz okul 10 binin üstende.
Ama geçen sene oğlumun arkadaşı Ankarada Arı kolejine gidiyordu. Okul ile İstanbulda ki bir özel üniversite anlaşmışlar sınavda barajı aş yeter puanın ne olursa olsun o üniversiteye %50 burslu kayıt olabiliyorsun. Gerçe arkadaşı barajı bile aşamadı. Siz düşünün verilen eğitimi.
Sınavda soruların%50-60 ını cavapla kasaba üniversiteside olsa bir üniversiteye gidiyorlar ya sonra okul bitince bir halt bilmeyen salak cahil eğitimi eksik üniversite mezunlar ordusu oluyor ve tabii ki işsizler ordusu.
Ben geçen ki yazınıza yazdığım yorumumdaki çözümden yanayım. Nasılsa eğitimi yaz boz tahtasına çevirdiler birde beni dinlesinler benim dediğimi yapsınlar bakalım ne olacak.
Yetkililere sesleniyorum çözüm bende para marada istemem yeterki eğitim düzelsin :)
Bu tür yazılarını seviyorum. Tebrikler yine toplumsal bir soruna parmak basmışsın
Öğretmenler günün kutlu olsun öğrencilerini güzel yerlerde görmen ve hatırlanman dileğiyle
Selam ve sevgilerimle
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 11/24/2013 1:57:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Korkunç bir durum bu.
Ben de bir kaç özel okul tanıdım ama,
onlar hiç böyle değildi.
Hatay-Dörtyol'da bir özel okula gitti oğlum bir dönem kadar, harika bir okuldu.
Şimdi de Trabzon'da gidiyor ama, bu okul öteki kadar etkili değil.
Özel okul dediğin,
eğitici, öğretici olmalı.
Sadece lise diploması vermek için organize omuş özel okul olur mu?
Ya da adı özel okul olur mu?
Çok şaşırdım yazıyı okuyunca.
Neler varmış neler?
Hocam, bizi şaşırtmaya devam ediyor.