Haberin Eskimeyen Yüzü
Mehmet Ali Birand…
Haberciliğin mihenk taşı…
İlkeli gazeteci…
Mürvet ve İzzet Birand çiftinin oğlu olarak 9 aralık 1941 gecesi Alman Hastanesi’nde açtı gözlerini dünyaya. Anne tarafından Kürt olan Birand henüz bir yaşındayken kalp krizi sonucu babasını kaybeder. Talihsizlikler bununla sınırlı değildir. İki yaşında sol bacağına kaynar su dökülür ve tam beş ameliyat geçirir. Çile ve sıkıntılarla başlayan bir hayat…
İlkokulu Erenköy Zihinpaşa’da tamamlar ve dışişleri bakanlığında diplomat olan dayısının maddi yardımları ile 1955’te Galatasaray Lisesine başlar. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesinde Fransızca bölümüne başlar ancak maddi imkansızlıklardan dolayı okulu bırakmak zorunda kalır.
Bir tanıdık vasıtasıyla tanıştığı Vehbi Koç onu yurtdışında tedavi ettirip işe alma sözü verdi ve 1963’ün mayısında daha önce hiç gitmediği, dilini bilmediği İngiltere’ye tedavi için gitti. Londra Kraliyet hastanesinde 8 saatlik ameliyattan sonra 3 ay alçıyla yattı. Dil de bilmediği için kimseyle dertleşemiyordu. Sigara içiyor ve BBC’yi takip ediyor günlerini bu şekilde geçiriyordu.
Londra’dan döndüğünde kendisine söz veren Vehbi Koç ile konuşan Abdi İpekçi: "Bırakın bizimle başlasın. 2 dil bilen genç birisi. Bizde biraz çalışsın. Olmazsa geri göndeririz" diyecek ve Birand’ın ileride aşığı olacağı gazetecilik serüveni de böylece başlayacaktı. Genç ve heyecanlıydı. Her haberin peşinden koşuyor, kendisini kanıtlamak için var gücüyle çalışıyordu. Bir süre magazin ve reklam servisinde çalıştıktan sonra 1965’ten itibaren dış haberlerde işbaşı yaptı.
6-7 Eylül olaylarını, arkadaşlarının okulu bırakmak zorunda kalışını ve 27 Mayıs darbesinde askerin yönetime el koymasını alkışlayışını unutmadı. Yıllar sonra da özür diledi bundan dolayı.
1971’de milliyetin kurucusu Ercüment Karaca’nın üvey kızı Cemre Karacan ile tanıştı. Gazetecilik öğrenmesi için binaya gelen patronun kızı yer olmadığı için birandın masasına oturtuldu ve sorumluluğu da birandın üstüne verildi. Zamanla iş arkadaşlığı aşka dönüştü ve çift evlenerek 20 yıllık serüvenin başlangıcı olan yere, Brüksel’e gitti. Birand burada milletin temsilciliğini başarı ile yürüttü. 1974’te Kıbrıs Harekatı ile birlikte Birand sürekli Washington, Atinave Strazburg’da haber peşinde koşturarak kariyerinde farklı bir pencere açtı. Abdi İpekçi’den sonra da kısa bir dönem milliyetin genel yayın yönetmenliğini yaptı.
1985 yılında bir efsane olan 32.Gün macerasına TRT’de başladı. Programda uluslar arası meseleleri gündeme taşıdı ve dünyaca ünlü isimleri konuk etti. Kral Abdullah, Simon Peres, Besar Esad, Saddam Hüseyin, Yaser Arafatbu isimlerden bazıları…
1988 yılında Lübnan’ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalanile röportaj yaptı. Bu röportaj Türkiye’de Abdullah Öcalan’la yapılan ilk röportajdı ve yayınlanmasından sonra milliyet gazetesi toplatıldı ve yasaklandı. PKK’nın yakalanan üst düzey yöneticisi Şemdin Sakık’ın ifadesinde bazı gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşlarının para karşılığında PKK’ya yardım ettiği ve bu isimler arasında Birand’ın da olduğu ifade edildi. Birand bu konuda hazırladığı son darbe "28 Şubat" adlı belgeselinde bu provokasyonun belli gazetecileri yıpratmak amaçlı yapıldığını ve bunları belgeleri ile ortaya çıkardı. Ancak o dönemde Birand sabah gazetesinden atılacak ve 32.Gün’e de son verilecekti.
1997de CNN Türk’ün kuruluşunda baş rolü oynadı ve posta gazetesinde yazmaya başladı. 2005’te ise Kanal D Ana Haber Bülteni Genel Yayın Yönetmenliğine getirildi.
Renkli bir kişilikti Birand. Sıkı bir Galatasaraylıydı. Fırsat buldukça tribündeki yerini almaya özen gösterirdi. Gaflarıyla, kravatlarıyla, sakalıyla hep gündemdeydi. Döviz cephesindeki yükselmeyi ceviz cephesi yaptı, Midyat’ı Madrid’e bağladı, manastırı Malatya yaptı, haberlere başlarken günün tarihini unuttu. Ama hep samimi oldu. Bu samimiyeti ve sıcakkanlılığı ile Türk halkı onu bağrına bastı.
Türk gazeteciliğinin sembol ismi…
Cesur ve ilkeli usta…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.