YARIM KALMIŞ HAYATLAR...
Sessizdi gözlerinin ufka daldığı yerler... Tarçın kokan bir rüzgâr esiyordu ağaçlarında. Yaprakların sesinde eski ezgiler, Yosunluydu bastığı taşlar...
Çok eski geçmiş bir günden sesleniyordu bir genç kız bembeyaz dişleriyle.
Omzunda kalın iki örgü, gözlerinde aşk... Gülümserken bile dolu dolu idi gözleri… Yüreğindeki sevda bakışlarından taşıyordu her yere. Yüzüne kim baksa anlardı aşkını. Gözlerine kim dikkatle baksa biraz kızarırdı yanakları…
Komşu evden gelen akordion sesiyle o da coşardı. Şırıl şırıl akan bir dere misaliydi pürüzsüz sesi. Önce usul usul söylerdi, sonra kaptırıp giderdi kendini. Her şarkının sözlerinde gözleri dalardı ufuklara. Gidince unutacak mıydı acaba onu?
Sonra girdiği keder girdabından çıkarırdı düşüncelerini zorla… Dışarı atardı kendini. Bir kere daha görebilmek için çırpınırdı kuş gibi… Bin türlü bahane bulurdu bahçeye çıkmak için…
Gözlerini kapadı… Akordionun sesi alıp götürüyordu kuytu ormanlara… Şelaleler çağlıyordu dört yanında… Kuşlar uçuşuyordu yüreğinden dört yana… Yağmurlarda ıslanıyordu sanki koşarken…
.................................
Sesler... Yüzler... Uzak anılar...
Daldığı hülyalardan sıyrıldı birden, kırışmış ellerine baktı. Bir akordion sesi geçmiş zamanlardan, kıvrılarak alyansından geçti.
Sesine kahkahalarla dans eden bir genç kızın elâ gözleri karıştı duman duman...
Karanlık bir geceydi. Nasıl da korkusuzca tutmuştu ellerini. Nasıl uzanan ellerine sarılmıştı parmakları… Nasıl, ne zaman sarılmıştı kolları boynuna?
…………………………..
Hasret dolu günler bitmiş, o gelmişti. Sanki daha dün gibiydi komşu evden yükselen nağmeler. İşte yine neşe taşıyordu bahçeye. Ama bu sefer yüzü daha da pembeleşmiş, yüreği güm güm atar olmuştu. Düğünü vardı çünkü ertesi gün. Artık hasret bitecekti. Parmağındaki altın yüzüğü öptü. Seyretti.
Gençlerin ellerindeki sopalarla tutulan tempolarla yükselen ritm, akordionun sesiyle birlikte coşuyor, bahçede gençler neşeyle dans ediyorlardı. Çoşku had safhada idi. İşte sevdiği adam önünde eğiliyor, onu dansa davet ediyordu. Çerkeslere has nefis hareketlerle, figürlerle dönüyorlar, seyredenlerin hayran bakışlarıyla daha da bir coşuyorlardı.
Birden dünya durdu… Neydi bu ses? Biri ateş etmişti havaya… Bu çığlık? Bu sessizlik?
Ölüm sessizliği… Herkes donup kalmıştı bir an.
Gitme! Ne olur gitme!
Birden yere yığılan karaltıya gitti gözleri… Başı döndü… Döndü…
Koşuşmalar… Feryatlar…
Feryatlar…
………………………………….
Ah o anılar...
Kaybolan yıllar...
Gecenin gözleri okşuyordu bakışlarını... Terlemiş elleriyle sımsıkı kavramıştı anılarını. Bastırıyordu kalbine kaybolacak gibi... İki damla süzüldü kırışmış yanaklarından alyansına. O titreyen pırlanta gibi gözyaşı damlasına sığmıştı yarım bir hayat…
Aniden duyulan bir ses, bir çift beyaz kanat, kavradı usulca uçurdu, aldı...
Karşısında gülümsüyordu işte. Ellerini uzatmış, onu dansa davet ediyordu yine… Uzandı, ellerini tuttu… Akordionun sesi artmıştı kulakları sağır edercesine…
Ellerine baktı, alyansının içinden kıvrılarak geçti koca bir hayat…
Geride gülümseyen bir yüz, hayâl bir hayat, sevda dolu şiirler kaldı...
Hâlenur Kor
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.