8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
605
Okunma
Temmuz’un öğle güneşi yakıcı, hem de ne çok. Çalışanların üstüne de iner. Onları sayacak
değil ya. Onlara en tepelerinden iner. Kızgın bir balyozla vurur, vurur..
İki ahşap ev karşı karşıya. Biri tek katlı, diğeri iki. Tam ortalarına iki daireli beton bir ev yapılmakta. İnşaatte ellerinde kürek, başlarında şapkalarıyla altı yedisi bir arada kum ve çimentoyu suyla karıştırıp harç karıyorlar. Evi yaptıran yani ev sahibi başlarına dikelmiş
cehennem direği gibi.Dudağında gülmeye benzer azarlar gibi bir kıvrım, eli belinde çalım
satarca küçük gördüğü bu insanlara gözlerindeki saydam bakışla bakar, işçiler de hızlanıp yüklenirlerdi çalışmaya..
Az sonra, tek katlı evin duvarına sırtlarını yaslayan iki adam. Genç olanı evin tahta kapısı
dibinde taş sekinin üstüne et yığını gibi dökülmüştü.Gözlerine, kaşlarına,tenine değin kara
birisi. Elinde sigarası, cansızca uzanan bacaklarının üstünde kalktı. Bir şeyler hatırlamaya, duymaya çalıştı. Bir türkü geçti içinden, ağzında bir süre geveledi.’Duman neyler bu kara başa.’ Çatıldıkça çatılan kaşlara yel neyler savursa. Bir deli rüzgâr, hayır fırtına; şu kumu
çimentoyu savursa, gözlerine gözlerine. Ama kimin umurunda. Dilemekle ne gerçekleşir ki.
Sigarayı duyusuz dudaklarına tekrar alır, içine çeker. Küçücük bir rüzgâr yaratmaya çalışır
dumanını üfleyerek. Oturup, ayaklarını birbiri üstüne atmak isterken anlamak isterce tüm
duyarlılığını bacaklarında toplar. Doktorun hastasını dinlediğince dinler, halsiz bacaklarını.
Biraz dinlenmeye gereksinimim var dedi usulca kendi kendine. Biraz değil, belkide çok.
İnşaat mevsimi girelidir dur durak bilmeden çalışmıştı. Nasıl çalışmasın? İşsiz geçecek kış
süresince ne yer içerler, çoluk, çocuk. Babası da böyle çalışırdı. Bacakları duyusuz boşta
gibi kalırdı onun da. Ciğerlerine pis sigara dumanını o da çekerdi. Öksürürdü gece boyu.
Öksürüğüne uyanırdı çoluk çocuk. İçi dışına çıkarcasına öksürürdü yaşlı baba. Yine de öksürük kesilince yeni bir sigara yakar, dumanını tüttürürdü.
O, çoğunlukla gecenin sessizliğini bozan babası bir gün sessizce öldü. ’Kendi deyimiyle kimseye yük olmadan.’ Her şeye rağmen çocuklarını ekmeksiz koymadı. Bileğinin hakkıyla
tuttuğunu kopardı. Kuru soğanını kırdı, yedi, muhanete muhtaç olmadı. Başlarını sokacak
kadar, tek katlı bir ev bile yaptı. Beli çalışmaktan eğrilmişti ama başı dikti. Ele güne
bakacak yüzü vardı. Sağdı ya, tek güvencesi oydu. Şu mereti, imanı kırık sigarayı ise bir türlü boşlayamamıştı.
Onu sigara mı aldı götürdü öteki tarafa yoksa kendisini bunca zorlaması mıydı yoksa bilinmezdi. Bilinen şey varsa, bu dünyadan onun da göçüp gittiğiydi; yedi çocuğunu
ve genç karısını bırakıp. İkinci karısıydı kadıncağız. İlk karısı hastalıklıydı zaten. Bir de köy
yerinin rençberliği, yoksulluğu derken tez girdi mezara. Adam oldu,olmadı derken yeniden
everildi. Tabii eşin, dostun yardımıyla.
İlk tedirginlik böyle başladı. Genç işçi bunları düşünürken önünde tepecik oluşturan kuma uzandığını farketmedi bile. Oracıkta beş dakika daldı. Gözlerini korkuyla açtığında güneş
en tepede her yanı iyce kızdırıyordu. En üstte olmanın gururuyla gülümsüyordu adeta.
Diğer işçiler ona yapacağı işi hazırlamışlardı. Evin temeli atılmıştı çoktan. Yüzeye dökülen
taşları kimi ıslıyor kimi harç döküyordu. Birisi de düz uzun bir tahta parçasına maya görevi
yaptırarak yüzeyi düzlüyordu. Biri seslendi:
"Hey Memet, yeter oyalandığın. Hadi eline gayret."
Memet küreği eline aldı. Ne iş yapacaktı.Dizlerine kadar çizmeler vardı ayağında, üstünde
rengi sararmış bir atlet. Çalışmam gerek dedi, çalışmam..
21. 7. 1979 / Nazik Gülünay