- 386 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Tabu Daha Yıkıldı Sağduyu Kazandı 1
Bu manşeti konuları iki açıdan ele alarak yetersineceğim. Konuyu birinci ele alış biçimim, sözüm ona inancıma göre, inancım gereği; inanca, toplumda hareket zemini kazandırılması bağlamında olacaktır. İkincisinde de her alanın kendisine özgü tabuları olduğu. Ve bir alana özgü tabuyu kendi alanı dışında kullanmayı özgürlük, demokrasi sayan aydın karmaşası üzerine ve kimi aydınlar seçmezlik cehaleti üzerine değerlendirmeye çalışacağım.
Zaman zemin hareket alanına göre seçme ve ayıklamasını yapamayan bir sağduyu önüne kaosu biriktirmekten başka, hiçbir zaman kazanamaz. Deniz zaman zemin hareket alanı içinde İsa’yı göl üzerinde yürüten anlayışın sağduyusu, topluma inancının gereğini egemen yapan sağduyu, neyi kazanır?
Boğaz köprüsünü, Marmaray’ı dua ile yapamayıp, insan ürünü bilim ve teknoloji ile yine insan emeği olan finansmana başvurarak yapan nesnel duyum; yine inancın gereğinin sağduyusu olan seçme ayıklamasıyla; "sağduyu kazandı" denerek topluma neyi kazandırırsınız?
Bu karmaşık emeği on yılardan beri ortaya koyanlar açılışlarda ortada yokken, bu karmaşık emeğe en ufak oluşla ucunda kıyısında katkısı ve dahli olmayan ve hiç olmayacak olanlara açılışlarda dua ettirerek bu başarının nimetine egemen olan duacı, bir hakkın sömürücüsü ve bir hak gaspçısı değil midir?
Bir hortlağı diriltmekten gayrı bunun neresi sağduyudur? Bunun neresi tabu yıkmaktır? Biri de “zırva kazandı” derse ne olacak? Ortada nesnellik düşünceli girişme ve bağıntılar varken; afaki söylemlerle kaybetmekten maada, hiç zafer ya da toplumsal işleyişler kazanılır mı?
Şu unutulmasın parlamentoya başörtülü gelmek ne devrim, ne suç, ne de lakaytlıktır. Nötr bir harekettir. Ama parlamentoya görev yapmağa değil de inancınızdan dolayı öyle ya da böyle olmağa geliyorsanız sorun vardır. Kişi parlamentoya gelsin de ne diye giyinerek geliyorsa gelsin dediğiniz mi, iş; akıl perdelemeye varır ve aklı sözlerle karartmaya gider.
İnancı gereği Meclise gelmek demek, inancının kaynağını temsille onun emir ve yasaklarıyla kendisini zorunlu hissedip sınırlamaktır. Halk ve toplum egemenliğini hiçe saymaktır. Şimdi sormak lazım; inancın gereği iki kadının söz söylemesi bir erkeğin söz söylemesine sübuttur.
Meclise kadın ya da erkek milletvekili oluşla gelinmez. Meclise bir inançla ya da bir inancın taşınmasıyla gelinmez. Böyle bir hak ve kazanım yoktur. Mecliste olmak özgürlük değildir. Meclis çatısında üyenin bir yükümlülük ve bir sorumlukta biçimlenmesidir (formatlanmasıdır).
Üyenin inancı, dini formatlanması, üyenin bu tavırla Mecliste bulunmasına hiç uygun değildir. Çünkü bunların işleyiş enstrümanları başka başka ve sonuçları da başka başkadır. İnancı ya da istediği gibi olmakla, böyle bir hak ve kazanım içinde olanlar, mecliste de böyle olmanın kesp edilmesi olmaz. Zaten meclisin kendisi ayrı bir zaman zemin hareketli inanç ve azimin ve bu azmi kararlılığın taşınmasıdır.
Yani meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisi inancı ve yükümlenmesiyle gelinir. Açıkçası Millet Vekili oluşla gelinir. Milletvekili oluşla kılık kıyafetler düzenlenir. Siz uluslar arası müsabakada yerel giysili temsilci değilsiniz. Size yasama için oy vereni, inancınızla temsil edemezsiniz. Parlamento inancı temsililik yeri değildir. Böyle bir seçme seçilme kaydı yoktur.
Bu bilince varmadınız mı kaostu ana eksen üzerinde olmayan boş sözlerin tartışması başlar. Sözüm ona sağduyu kazanır! Tabu yıkılır! Meclisteki Milletvekili hazır oluşuna göre, hangi tabu yıkıldı, hangi sağduyu kazandı? Yani milletin hangi refahı yükseldi? Çalışma hayatının neyi düzeldi? Halkın mutluluğu için hangi sömürü ortadan kalktı?
Siz milletvekili olmaya niyetlenirken, “ben özgür olacağım. İnancımın gereğine göre giyinip hareket edeceğim diye mi Meclise geliyorsunuz? Milletin birliği, dirliği, rahat ve mutluluğuna namus yemini ederek mi geliyorsunuz?
Ne kazandığımızın bir kaçını söyleyeyim. Hiç gündemde olmayan, olmaz olan tartışmalar başlayacak, sömürü düzeni sürecek. Bu tartışmalardan birisi inancımın gereği oluşla iki kadının şehadet ligi ancak bir erkek şehadet ligi etmektedir. Oysa meclis şehadet ligin en spesifik olduğu yerdir.
550 vekilin eğer 80 tanesi hanım milletvekili ise meclis üye sayısı temsili; inancım gereği meşruti olmaktan çıkar. Hele bir de 360 oy gibi salt sayısal lığı içeren alınmış karalardaki kadın şehadet ligi oyları yarım sayılmayıp ta tam oy sayılmışsa hem günahtır. Hem inancıma aykırıdır. Meclisin kendisi dahi inancıma aykırıdır. Allah’ın kararlarının olduğu yerde karar alnırı mı?
Ve inancım gereği meclisin tüm oturumlarındaki meşruiyetlik, çok tartışılır. Bir oturumda en az elli üyenin olması gereken bir toplantıda 9 sayın kadın üyemiz 4,5 oya denk düşen sayısal tekabülü yetleri 9 oy şahadeti sayılmıştır. 45,5 oya tekabül eden sayıyla 9 oy gibi oturum sürdürülmüş olacak ki bu durumda oturumların meşruiyetliğine dek kaoslar çıkar. Bu sözlerim hukukumuza göre değil, inancıma göredir. Yurttaş oluşuma göre değil, kul oluşuma göredir.
Yani Mecliste 80 sayın kadın Millet Vekili varsa, inancıma göre bunlar erkek milletvekiline göre 40 oy ve 40 kişilik bir şehadetlik sayılacaktır.
İnancıma göre 80 kadın vekil, kırk erkek üye gibi işlem göreceğinden; ya parlamentoda 40 üye eksikliği vardır. Ya da kadın üye sayısı 160 olmalıdır. Bu hesaba göre parlamentomuzda 590 sayın vekil olmalıdır. Ben vatandaş değilim. Allah’ın kuluyum. Ve her Allah’ın kulu gibi Allah’ın emirlerinin uygulanmasını istiyorum! İnancım gereği bunu sorgulamak benim hakkım. İnancım ayıplanamaz.
İkinci olaraktan erkeğin bir miras hakkına karşı kadının yarım miras hakkı vardır. Kadınlar bu payı almadırlar. Yine inancıma göre kadınlar, erkeğin iki payına karşılık ancak kadının bir pay alması söz konusudur. Kadın en az bir erkek kadar enerji ve yorulmalı iş yapsa da aynı işte erkek 2 pay alırken, kadın bir pay almalıdır.
Benim inancım enerji ve kalori hesabıyla çalışmaz. Allah’ın ezelden takdiri olan pay alma hesabıyla çalışır. Bu paya göre de kimimiz zengin, kimimiz fakir kılındık. Fakir köşe dönerek veya şu bu nedenle fakirlikten kurtularak Allah’ın takdiri olan sömürülme iradesine asla karşı çıkmamalıdır.
Çünkü inancıma göre "rızklar eşitsiz dağıtılıp, kimimiz kimimizden üstün kılınarak kimimize hesapsız rızk verilmiştir". Hatta bu imanıma göre iflas eden zengine toplum geri mal mülk vermelidir. Zengine kaybı iade olmazsa bu da ilahi takdire seyirci kalmanın vebali olur.
Neyse konumuza dönelim. İnancım gereği meclisteki saygı değer hanım vekillerimiz yine saygı değer erkek vekillerimizin aldığı maaşın yarı payını almalıdırlar. İnancıma göre mirastan (paylaşmadan) ve şehadetlikten kadına yarım pay vardır. Nasıl başörtüsü inancım gereği farz ise bunlar gibi daha niceleri de farzdır. Sadece türbanın sağduyu kazanmasıyla ya da türbanın bir tabu daha yıkılmasıyla keşke bu iş bitse, ne yazık ki diğer farzlar da var.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.