Atatürk'ün huzuruna
Önceki gün bir rüya gördüm. Büyükçe bir kapı önüne millet yığılmış. İçeri girmek istiyor.
Ben de girmek isteyenlerin arasındayım. Çok güzel tarihi eserler sergilenecekmiş. Güçlükle
kapıdan girip, merdivenlerden çıkıyorum. Sonunda geniş,ortada boydan boya kurulu büyük
bir masa bulunan, çevresinde pek çok insanın oturduğu odada masanın çevresinde oturur
buluyorum kendimi. İlk dikkatimi çeken karşımda oturan kişi oluyor. Ne kadar da Atatürk’e
benziyor diyorum kendi kendime. Yanındaki ve karşısındaki insanlarla konuşuyor. Sonunda
onu masanın üstünde çıplak ayak yürürken görüyorum. Bakıyorum, benim ayaklarımda da
bir şey yok. Çıplak ayağım.. Rüya böyle..
Uyanınca düşündüm. Gerçekten o gördüğüm kişi benzemekle kalmıyordu; Atatürk’tü. Onun
o kişilerle saygılı konuşması, ses tonuyla kendisiydi.
Rüya yorumlamayı severim. Hemen yorumladım. Ben dahil onun düşünceleri çevresinde
toplananlar sonunda yine Kurtuluş savaşı ve sonrasında olduğu gibi, onun etrafında birlik
olup toplanacağız. Onun çıplak ayaklı masanın üstünde olması onun yukarlarda, yani önder
olduğunu gösterir. Çıplak ayak sıkıntılardan kurtulacağımızı belirtir.
Cumhuriyet bayramından bir gün önce bu rüyayı görmem doğaldı belki. İçimde yine kuşku
vardı. Yönetimin bu güzel bayramı ve coşkusunu engeller diye. Başımızda olanlardan biri
hastalanır diğeri adını zor söyleyebildiğimiz bir Afrika ülkesine gidebilirdi.
Ben bu arada Marmaray’ı unutmuşum. Halka bayramı unutturacak başka gösteriler gerekti.
Keşke söylenildiği ve sunulduğu gibi olsa, kim alkışlamazki.. Bu konuda yapılan eksiklikler olduğunu duydum, Konunun uzmanlarından. Diliyorum düzeltirler. Yoksa kimse böylesine
içinde kuşkular barındıran bir trene binmek istemez.
Devlet yetkilileri, başları Marmaray açılma törenindeyken millet te kendi açılımını yapmak
için yurdun her köşesinde özellikle büyük kentlerimizde bir araya gelerek Cumhuriyetimize
sahip çıktı. Yaşlı genç demeden büyük bir çoğunluk meydanlardaydı. Ne kadar İstanbul’da
İstiklâl’e sokulmak istenmeyip, yine tomaları ve belediye otobüsleri içine doldurdukları
çelik güçleriyle "Düşman haklamaya gider gibi." milletin coşkusuna ve bildirilerine engel
olmak isteseler de bunu başaramadılar. Millet bir yolunu bulup yine her yönden çıktı İstiklâl’e.
Ben de Ankara’da Tandoğan’da toplananlar arasında olmak, o coşku ve karşı duruşumu belirtmek istedim. Ne yazık ki kafa dengi bir arkadaşım yok. Yalnız gitmek zorundaydım.
Oysa duygu ve düşüncelerini paylaşacağın bir dost ve arkadaş böyle günlerde ne kadar aranıyor.
Geçen yıl yeğenim Jülidey’le gitmiştik.Bir gün önce söyledim, hiç gönüllü değildi.Geçen yıl
ben de onunla gittiğime nerdeyse pişman olmuştum. Öylesine çok konuşuyor ki, yanımda yürüyen kişlere açıklama yapmak zorunda kalıyordum. Çok konuşan boş konuşur. Onlara uğradım yine de giderken, ben gidiyorum Jülide gelmek ister misin diye. Öyle bahaneler
saydı ki,eve ekmek su alınacakmış, çiçeklerin toprağı değiştirilecekmiş. Böyle akrabalarım
var ne yazıkki. Bana Deniz’in telefon numarasını yaz dedim. Deniz erkek kardeşimin oğlu..
Ankara’ya Çubuk otobüsünde tıkış tıkış ve sorunlu bir yolculuğun sonunda indim. Hemen Deniz’i aradım. O beni üzmeden geliyorum dedi. O da aslında gelmek istiyormuş ama bir arkadaş bulamamış. Ülkücü arkadaşlarının tutumundan yakındı.
Biz Tandoğan’a geldiğimizde henüz kalabalık tümüyle dağılmamıştı. Tanıyamadığım bir bayan kadınların Cumhuriyette’ki konumunu anlatıyordu.Zaman geç olduğu için Anıtkabir’e
doğru yürüyüşümüzü sürdürdük.
Yolda herkes ellerinde bayrakları, ellerinden tuttukları çocuklarıyla yürüyordu. Yaşlı karı
kocalar, bir başına elinde bayrakla yürüyen bir kadın, yine seksen beş yaşında bayrağıyla
yürüyen bir adam. Yeğenime fotoğraflarını çektirdim.
Aslanlı yolu kalabalıkla geçip Anıt Kabir’e geldiğimizde gerçek kalabalığı gördük. Adeta üstüste yürüyordu millet. Bu arada bir alkış koptu. Bir gelinle damat herkesin indiği yönde
Anıt Kabir’e çıkıyorlardı. Onlara alkışlarla yol açıldı. Yine içerden kalabalıktaki alkış sesleri
duyuluyordu. Onlara öncelik verildiği için, çabuk çıktılar.
Böyle durağan bir şey olmamış gibi anlatıyorum. Sloganlar Anıt Kabir’in içinden, dışından sürekli yükseliyor. Biz de katılıyoruz. Andımız okunuyor. "Ne mutlu Türküm diyene" sesleri kalabalığı coşturuyor. Özellikle tam bağımsızlık vurgusu yapılıyor.
Zor bir uğraştan sonra Atatürk’ün huzuruna geliyoruz. İçimden üç gulhüvallahü bir Fatiha
okuyup Atatürk’ün temiz ruhuna gönderiyorum. Yanımdaki gencin de okuyup elini yüzüne
sürdüğünü görüyorum.
Çıkarken huzurluyum. En azından gelip Atatürk’ onun ve devrimlerinin yalnız olmadığını bu
milletin öyle kolay yıkılamayacağını, yine onun önderliğinde, gerekirse savaşarak bağımsızlığını koruyacağına emindim. Her Türk bir Atatürk olurdu biliyorum. Ve bu güç
tarihte kendini kanıtlamıştır.
30. 10. 2013 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Cenazemiz olduğu için kutlamalara katılamadım.
Yazınızı da bu sebeple geç okudum.
gerçeği
yalnızca gerçeği olduğu gibi anlatmışsınız. Bir an kendimi Atamın huzurunda hissettim.
Bu arada gittikçe yalnızlığa doğru gittiğimizi de düşündüm. Bazı insanların gerçeği görmediğini, bazı insanların ise gerçeği fark etmesine rağmen bir şeyler yapmaktan kaçındıklarını gördüm. Siz çevrenizdekileri anlatmışsınız ve ne yazık ki o çevrenizdekilerden her yerde var.
tebrik ve saygılarımla geçmiş bulunana Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım düşündaşım
Değerli Arkadaşım.
Öğretmenlik yaptığım 33 sene boyunca istisnasız her Cumhuriyet Bayramında ya okulun tüm kutlama programını ya da en azından günün anlam ve önemini belirten konuşmayı hep ben hazırlamış ve sunmuşumdur. Bu sene ilk kez Cumhuriyet bayramı ile ilgili resmi bir görevi olmayan, sivil bir vatandaş olarak katıldım Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına. Ama sizden biraz farklı oldu benim bayram coşkularına katılmam.
Önce Kadıköydeki mitinge gittim. Bir buçuk saat orada kaldıktan sonra Üsküdara geçerek Marmaray'ın açılış törenine de katıldım.
Her ikisine ait izlenimlerimi de yazdım. Oradan okursunuz inşallah. Ama ben burada size sadece bir soru sormakla yetineceğim:
Cumhuriyetim 90. Yıldönümünde '' Yeni Bir Cumhuriyet, Sosyalist Bir Cumhuriyet '' İsteyenler mi daha çok seviyor bu cumhuriyeti yoksa yüz elli üç senelik bir rüyayı gerçekleştirip ''bunu Cumhuriyetimizin 90. senesine armağan ediyorum'' Diyenler mi?
Cumhuriyeti sevmek Cumhriyetin 90. yılında hâla 10. yıl Marşında belirtilen ve o günden sonra yani 1933 yılından bu yana bir santim bile demir ağ örmeyip o gün bu gündür '' Demir ağlarla ördük anayurdu bir baştan'' Diyerek seksen sene öncesinde yapılanla övünmek midir yokda seksen sonra yeniden ülkeyi demir ağlarla örmek midir.
Selam ve sevgilerimle.
Atatürk'ümüzü rüyada görmek. Ne güzel bir rastlantı! Her insana nasip olmaz bu Nazik Hanım! Ülkemiz , M. K. ATATÜTÜRK'ümüzün, altın tepsi içinde hediye ettiği ilkeleri temel alıp geliştirmekle istenilen düzeye çıkabilir. Bunun dışında çözüm aramak nafiledir. Yazınız için çokça tebriklerimi arz ederim. Ellerinize sağlık. Saygı ve selâmlarımla...
ayrı dünyalardayız..
ki tv leri izlemiyorum
kanmamak ne mümkün
ama diğer taraftan hayatımız bitik..
sanayi perişan
işçiler aç.. ne yapsınlar
bakkallar esnaf dükkanları iflas etmişler
muhalefet yok sayılıyor
partilerinden, oy veren sempatizanına kadar
müesseler sıfırlandı.. işler taşeronlarla hallediliyor
bunun için elbette akp yöneticilerine temanna etmek, partili olmak esas
bu nasıl bir yönetim.. nasıl insanlık,
devlet vatandaşını ötekileştirir mi
maalesef
kırk yerden nümayiş için davet geldi..
arkadaşlar geldi
hayır dedim
amaç ne
ne gerçekleşirse başarı olmuş olacak
ben insanı, insanımı, cumhuriyetimi seviyorum
halkın bu işte ne günahı var
önüne daha iyi bir seçenek mi sunuldu
"Bayrak Yürüyüşü" n'oldu
amaç seçim idi oldu
ama alternatif bir iktidar düşünüldü mü hayır
% desini artıran ve ömrü uzayan bir hükümet geldi..
demiştim ki
iktidara oy vermemek için yüzlerce sebep var
ben muhalefete oy vermek için bir tane sebep arıyorum
çalışıyor, başarıyorlar
ne mutlu onlara
biz kendimizi paralayalım.. nafile
tebrikler
teşekkürler
bakışa, duruşa.. mücadele azminize
Değerli, kararlı cesur ve güzel yürekli Nazik Gülünay hanım. Gayretleriniz, yılmaz cesur çalışmalarınız, cumhuriyete, ATATTÜRK VE DEVRİMLERİNE olan sarsılmaz sevdanız her zaman taktirlerimdedir. Sizler gibi çalışkan, bilinçli, güçlü özgüvene sahip değerli kadınlarımız için hiç bir kuşku ve endişemiz yoktur. Sitemlerimiz, eleştirilerimiz, hatta kızgınlıklarımız, gününü gün eden, vaktini "lay,lay - lom" olaylarla geçirenler içindir. Bu konuda hiç bir şekilde hoşgörümüz olamaz. Sizin ve bizim gibi; toplum için, devlet olmanın onur ve bekası için çırpınanlardan hiç kimse anlayış yada taviz beklemesin. o sünepe ve eyyamcı düşünceler, bizim iyi niyetli, hoşgörülü insani davranışlarımızın kredisini çoktan harcayıp tükettiler. Kızgınız, öfkeliyiz, bu ülkeye ihanet edenlerin, devletimizi yıkmağa çalışanların , vazgeçilmez değerlerimizi çiğneyenlerin, toplumumuzu tutsaklığa mahkum etmek isteyenlerin köklerini kazımaya kararlıyız, mecburuz. Bu; toplumunu seven, devletinin onur ve bekasını düşünüp korumak zorunda olan her bireyimizin yapması gereken onurlu ve kaçınılmaz bir görevdir. Çünkü Cumhuriyetimize, laik rejimimize karşı adı konmamış sinsi ve son derece rezzil bir savaş açılmıştır. Kör bir anlayışla, inatla, kin ve öfkeyle sürdürülmektedir. Bilinçli, onurlu ve cesur her türk insanı bunu görmekte ve bilmektedir. Hiç kimsenin artık gözünü kapamaya, karnından konuşmaya "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.... ben çıkarıma bakarım, anı değerlendirip kendimi düşünürüm....en fazla avantaların geldiği yana yandaşlık ve uşaklık yaparım" demeye hakkı yoktur.
Sizi saygılarımla, esenlik, mutlululuk ve özgürlük dilekerimle selamlıyorum Nazik Gülünay hanım.
Kemal Polat
kempol tarafından 10/31/2013 1:38:08 AM zamanında düzenlenmiştir.