arka sırada oturan ruhumun günlüğü....
Ruhumun sesini dinlediğim bir pazartesi daha gelip çatıyor..haftanın ilk günü yorgunluğun başlangıç noktası..tıpkı dünyanın merkezinde duran ekvatorun sıcaklığına benziyor bu gün...bütün birikmiş ve ertelenmiş bitaplıklarım uzuvlarım da dolaşan sıcak bi kanın tuhaflığında..bazen nabzım artıyor bu tepkide bazen de düşüveriyorum..ama dayanmak zorundayım..yaşamak zorunda olduğumu biliyorum..çünkü ne olursa olsun yaşam bir direniştir diyorum..bu direnişin içinde bir ruhumuz var bir de bedenimiz ve bizi çepeçevre saran bir düşüncenin tesiratı...
Basiretli bir bakış açısı ile dolduruyoruz bütün kirlenen sularımızı ve bütün dünyamızı..yaşamanın ancak öyle mümkün olduğunu da çok iyi biliyoruz...kendi kendimizin psikologu olduğu bu dünyada öz benimizi dengede tutabilmek için üzerimize düşeni yapabilmeliyiz yaşamak için..yılmak yok,devamlı ilerlemek,dağların en doruklarına çıkıp bir yayla nefesini mavi gökyüzünden kopara bilmeliyiz...koparabilirsek yaşıyoruz demektir.. yani içimizin sevinç ile dolduğunu hissedebilmektir..sahi yaşamak bu değil miydi,sahi yaşamak kendi irademizin neticelerini kendimizin belirlemesi değil miydi?öyledir sevgili dostlarım..şu beyaz kağıda bırakırken sözcüklerimi, içimin deryasında dolaşan hüzünleri bir bir ezip geçiyorum..ve ezip geçtikçe tebessümle dolup taşıyorum.
Bugün günlerden bir pazartesi...hangi aya ait olduğu ve hangi yıla ait olduğunun ne önemi var...bir tebessümle dolup taşarken, hüzünlerimi belki de geride bırakıyorum bugün..yoksa yine kendime teselli mi veriyorum bilmiyorum ama bunu yapmak zorundayım..çünkü yazdıkça ve kendimi dile getirdikçe içimde biriken bütün toksinleri ve ağılları dışarı atıyorum..dışarıya bırakılan bütün toksinler bizi inanılmaz rahatlatıyor...gevşiyorum,damarlarımdaki kanın normal ölçülerini bulduğunu hissedebiliyorum şu an...kendimi her anlamda bağımsız ve özgür suların içine sürüklüyorum..ahh!bağımsızlık ve hürlük ne kadar hoş kavramlar ne kadar da rahatlatıcı..dilerim bütün insanlık bundan nasibini alsın.
Maalesef dilek ve temenniler de kalıyor bütün bunlar çoğu zaman...ne yapabiliriz ki bir çözümü yok bunun belki de henüz üretilmedi..yada insanlar sınırsız özgürlüğün ne olduğunu iyice bilmiyorlar.birileri bunu öğretmesi lazım insanlara..birileri insanlara özgürlüğün tanımını yapması lazım..yoksa ahkam mı kesilecek siniz?yoksa bir düşünceniz var da biz mi bilmiyoruz?bizden daha neler saklıyorsunuz?bugüne kadar çok şey sakladınız..bilmediğimiz yerlerden sorular bize yöneltiniz..anlatmadığınız konulardan sorumlu tutulduk..itiraz ediyoruz...bu soruları iptal edin..bunlar bizim kendi irademiz değil bunlar sizin belirledikleriniz..oysa yaşam hakkı bize sunuldu.
Evet özgürlüğün tanımını yaparken bizden neler saklandığını yada bizim bilmediklerimizi de anlatıp durduk bir çırpıda..bu da bizi bir bardak su içer gibi rahatlatıyor..ruhumuz erinçliğine ve basiretliğine kavuşuyor...her anlatılan şey insanı derin bir kederin yalnızlığından çıkarır..
Yalnızlık aslında bu kadar da korkunç sayılmamalı..yalnızlık ruhumuzu gevşettiği gibi bizi kendi öz benliğimiz ile baş başa bırakır..baş başa kalan bir benlik kendi çıkmazından zamanla çıkmaya başlar.kendini bulmaya adım atar her voltada..ve atılmış her adım bizi serinliğin içine bırakır...gözlerimiz uyuyan uykusundan bi anda uyanmaya başlar.içine yaldızlar düşer.düşen her yaldızın parlaklığı neonlar gibidir..tıpkı gece yarısı odamızın içinde beliren bir ziyadır..yatağımızın bir kenarında beliren bir gölgedir..bizi kapana kıstırılmış korkulardan sıyırtıp rahat uyumamızı sağlar.
Uyuyan bir güzel kızı düşünün..insan uykusunda bile onu izlemek ve seyretmek ister..yüzüne düşen ak bir gerdanlığı düşünün bi tasavvur edin,düşlerinize dalın onu o an hemen kuş tüyü yatağının kenarında izlediğinizi düşünün..inanın hiç istemediğiniz kadar rahatlayacaksınız...hem de hiç istemediğiniz kadar... ta ki kız uykusundan ayılana kadar..ayıldıktan sonra yine bir fırtına hemen yanı başınızda kopacak...
İşte bizim de uykumuz böyleydi...beliren neon ışıklarının aldığı korkularımızın şafak çalana dek sürdüğünü biliyoruz..çünkü yaşam korkularla ve hüzünlerle sürüp giden bir arenadır..ne yazık ki mutluluk anları çok kısadır..bir an gelir ve bir anda yok olup gider...uzun süreli bir mutluluğun tanımı yoktur bana göre..tabi bu bir değişkenlik gösterir.kimine göre var ve hayat mutluluktan ibarettir der..ben katılmıyorum bu düşüncelere bu zırvalara..
Bugün günlerden bir pazartesi...okuldan dönüyorum..altı saatlik bir dersten sonra..yorgunluk düşüyor bedenime...içinde sadece ders anlattığım için yaşadığım yorgunluk yok..yaşamın bütün bilinmeyen yorgunlukları üzerimde sanki..öyle ki bazen ölümün düşlerini kuruyorum..yada genç zamanlarımda ölmeyi düşlüyorum..çok yaşlı olmadan..çok da el ayak altına düşmeden...hani bizim için yaşam böyle artık...yazar ve çizerlerin bir bunalım yaşadığını pekala biliyordum..lakin yaşanan yaşam bu sıkıntıları çok fazlasıyla içinde barındırıyor..her anlatışım ve her hikayem bir hüzün saltanatlığı..ben yaşamı öyle algılıyorum..
Servisteyim..en arkada oturuyorum..yaşamım hep arka sıralarda geçti..bunu laf olsun diye söylemiyorum..sahiden hep arkada geçti..henüz çocukken arkada oturmayı öğrendim..nedense arkada otururken oturduğum yerin bir yaşamı etkileyeceğini hiç düşünmedim o zaman..ilgimi çekti,hoşuma gitti arkada oturmak..hala arkada oturuyorum zaman zaman..bazen yorgun düştüğüm anlarımda en arkaya gidip oturur,nefeslenirim..sonra öğrencilerime bu hikayeyi tekrar tekrar anlatır dururum..kimisi güler geçer kimisi dikkatle beni dinlemeye çalışır..
ağzımdan dökülen her sözcüğü inanın yutmaya hazır öğrencilerim var benim..bunu burada anlattığım için yüksündüğümü düşünmeyin..sevdiğim için anlatıyorum..hani okumak zorunda değilsiniz bu cümleyi..sahi bu cümleye gelirken isterseniz atlayın geçin..bazen öğrencilerim de bunu yapıyor...bir metni okurken gözlerinden kaçıyor hayatın diğer metni..ve bir ses yükseliyor arka sıralarda ‘’öğretmenim ziya alttaki paragrafı okumadan diğerine geçti..’’’oğlum boş ver diyorum.’’belki çocuk okumak istemediği için atlayıp geçmiştir..’’çocuk susuyor sessizce sokuluyor kendi dünyasına...kendi kendine herhalde öğretmen haklıdır diyor...neyse geçip gidiyorum bütün bunları,hepsi nereden çıktı diye düşünüyorum ha arkada oturduğumu yazmıştım servise binerken...
hemen yanımda üç tane erkek öğretmen var..zaten erkek olarak dört kişiyiz..diğer kadın ve kızlardan oluşuyor..gerçi hangisi kadın hangisi kız seçemiyorum artık..hepsinin bende taşıdığı anlam aynı..yaşım biraz da büyüdüğü için mi bilemiyorum doğrusu..herhalde bundan dolayı olmalı...nedense biz erkekler hep arkada oturuyoruz her defasında..hani ben bu duruma alışık olduğum benim için pek bir sorun yok lakin diğerleri için aynı şeyi söyleyemem..
yanımdaki arkadaşlardan biri bu gün bunu espri diliyle karışık anlatmaya çalıştı orada bulunan bayanlara...tabi hepsine değil.kiminin zaten kulağı orada bile değil.kendi dünyasında dönüp dolaşıyor..kendi evin de gidip geliyor..kimi çocuğunu düşünüyor...kimisi geceyi nasıl daha iyi geçirebilirim, kocam başka birini düşünüyor mu?kimisi hala yatağın içinde ve eşinin koynunda sanki...ve daha inan bir çok şey sayabilirim...yaşamın bu keşmekeşliğin de bunları görebilmek ve bunları o an hissedebilmek tabi benim için önemli...konuşmadan takip altına alıyorum sanki insanları..bu belkide çok hoşuma gittiği içindir...insanları izlemek ne düşündüklerini bilmek ve onlar hakkında duygularımı hikaye diliyle yada bir denemenin incisiyle anlatmak ilgimi çekiyor..ve edebiyat bütün yönleriyle beni kendine çekiyor...hata bir şiir bile yazabilirim bu servisin içinde....yada yazdığım bir şiiri oracıkta okuyabilirim...
yanımda oturan hafif ve peltek Türkçesiyle bir şeyler geveliyor ağzının kenarında..benimle paylaşacak bir konu onu sanki boğuyor.çok gür olmayan siyah saçlarını düz tarayan kendine çok özen göstermeyen mütevazi biri...sanırım her evlenen bu moda giriyor...gerçi ben her zaman öyleyim..kendimi bildim bileli özen göstermedim..hani can çıkar da huy çıkmaz derler ya..benim kisi de öyle bişey...
küçük ve solgun dudaklarının arasından yaşam ile ilgili bir iki kıvılcım düşüyor havanın içine..’’’efendim diyor yaşam aslında mutlu olmaktan ibarettir..yukarıda da bahsettim ya böyle düşüncelere sahip insanlarda yok değil..hani bunu söyleyenler neredeyse beni deli edecek...ben katılmadığımı söylüyorum...ve tartışıp duruyoruz yol bitene kadar bir sonuca varmadık ama onu tam da ikna edecektim servis beni her gün indirdiği yere bırakınca ben de inmek zorunda kaldım...yarın devam ederiz dedim...yarın ne olur bilmiyorum tabi...bu arada serviste olup bitenleri yada sessizce geçen bir yolculuğu çoğu zaman anlatmıyorum..geçiştiriyorum hep...anlatmaya kalksam bunun için de bir kaç sayfa ayırmam gerekecek..boş ver diyorum...
bugün günlerden bunalım bir pazartesi anlatınca bu yazımı bunalım olmaktan çıkıyor gün..ağırlığını kaybediyor her şey...sakin bir iç dünyanın içinde buluyorum kendimi..fakat bu her cümlede anlattığım gibi çok uzun sürmüyor..bu bittikten sonra biliyorum yeni bir bunalım sürecinin başlayacağını..ve bununla ne kadar uğraşacağımı da...ben alıştım gayri...böyle yaşamak belli bir süreden sonra insanın bütün uzuvlarına işliyor maalesef...yapabilecek bişey yok..bazen küfrediyorum ana avrat,en hırslı küfürleri mi savuruyorum boşluğun içine...bir bardak su kadar beni rahatlatıyor...küfür atmanın da insana iyi geldiğini düşünüyorum..bu konuda psikologlara seminer bile verebilirim...bilmeyenlere bunun nasıl bir psikolojik rahatlık olduğunu anlatırsam hastalarına uygulayabilirler bir metot olarak....neyse diyorum..zamanı gelince elbete bunu da anlatırız...
yazınca güzel bir düş görür gibi rahatlıyorum.kendimi çok daha iyi hissediyorum.bir şehrin gürültüsünü insanlarının ağız kokusunu bilmem daha neyin nesini arkada bırakıyorum..ben arka sokaklardayım..en arkada oturuyorum...arkada oturmak kaderim benim..bu çizgiyi evet ben kendim çizdim...keşke önde otursaydım demiyorum...bugün tekrar çocuk olsam yine en arkadan oturmaya kendimi alıştırırdım hayata.
• bugün pazartesi bir selam verip yazımı bitirmek istiyorum..yazdıkça daha açılıyorum bazen..derin sulara gidip kayboluyorum..konu bütünlüğü kalmıyor .her şeyi ama her şeyi sözcüklerle dile getirmek paylaşmak istiyorum....
• ..............
• Sessizliğimi anlatırken aslında hiç bir konu birbirinden bağımsız değildi..iç dünyamda olup bitenleri şu kağıda dökerken rahatlıyordum..şimdi sakin bir dağın hemen eteğindeyim sanki.bir bahar havası var...çok uzaklardan gelen bir sulu sepken esintisinin yüzümü okşadığını hayal ediyorum..rüzgar o kadar ılık ki,sanki okşanan tenim kendi hareminde yada zifaf odasında zannediyor..olağanüstü bir rahatlık..bir mucuze gibi çöküyor her tarafıma...bir anda her şeyi ama bütün rahatsızlığımı geride bırakıyorum..rahatsızlık derken kendi dünyamın içindekilerinden bahsediyorum..
•
• Şimdi eteklerinde dolaşıyorum..hemen üzerimde masmavi bir gökyüzü var...henüz yeni renklenen bodur ağaçlarının dalarında keklik ötüşü kulağıma kadar geliyor...her ötüş sanki bir enstrümantal,dinginliğin en alası,kayboluyorum bu sarhoşluğun içinde...
•
• Yürüyorum dingin bir ruhla,serçelerin sürü halinde gökyüzünde oluşturdukları mutluluk tablosunu şaşkınlıkla izliyorum..her ötüşleri bir mutluluk hikayesi.uçup gidiyorlar başımın hemen üzerinde...ben ise yürümeye devam ediyorum..düşten hiç uyanmak istemiyorum doğrusu..bu anın bozulmasını hiç istemiyorum...kulağımı tıkadım dünyanın bütün kavgalarına karşı..
• Hemen karşımda sessiz ve kendi münzeviliğin de yanan bir köy var...etrafında bir kaç yemeni takmış genç kız ve şalvarlı yaşı geçkin kadın görüyorum.bir koşuşturma ve telaş var...baharın getirdiği güzel ve tatlı bir kaşınma sanki..kuzuların mee ve ineklerin mööö tınıları köyün içinden gökyüzüne yükseliyor...
• öyle ki bu köyün içine varmak istiyorum hemen şimdi..gidip ora da misafir olacağım.insanları dinleyeceğim..insanların nasıl mutlu olduklarını göreceğim..şalvarlı yaşı geçkin bir kadının yanında oturup ‘’’ana anlat diyeceğim yaşamı,hayat denen şey nasıldı..hayat nasıl geçti.bir duygusal konuşma aramızda geçecek...o anlatacak ben dinleyeceğim...ve sonra kendi sessizliğimde yankılanan dağlara avazım çıktığı kadar bağırıp içimi dökeceğim..döküle döküle ağlayacağım...ağladıkça rahatlayacağımı biliyorum çünkü.ha unutmadan söyleyeyim.ben ağlarken kimse görsün istemiyorum..bu güne kadar hep öyle oldu...hep öyle de olacak...
•
• düşüncemi hayata geçirmek için koşar adımlarla alelacele yürüyorum köyün içine doğru..bir kaç köpek birden üzerime doğru havlamaya başlıyor..köpeğe karşı fobim olduğu için içime bir korku düşüyor..fakat kaçmıyorum.kaçarsam ne olacağını da iyi biliyorum.yanıma yanaşıyorlar usulca..beni ortalarına alıp etrafımda uğuldayarak geçiyorlar.ilk anın sinirliliği yok köpeklerde..ben duran adam pozisyonunda kımıldamıyorum.bir süre kokladıktan sonra beni bırakıyorlar..
adımları mı ivedi atıp köyün içine varıyorum.hemen yaşı geçkin bir kadının yanına varıyorum..oğul diyor ‘’’bu telaş neden ne oldu’’ben köpeklerden kaçtım diyorum...yaşlı ve çizgili yüz derisinin arkasına sinen bir gülümseme ile dudak büküyor..’’hey allahım diyor..’’neyse yanına yanaşıyorum.’’şimdi canın bir bardak ayran çeker uzaklardan gelmiş olmalısın.’’evet diyorum çok uzaklardan geldim bu mutluluk ülkesine bu mutluluk diyarına..aslında bu hikayenin bir düşün ürünü olduğunu söylemek istiyorum lakin kadıncağız üzülmesin diye saklıyorum bunu. Soğuk ayran hemen geliyor .
• ortanca yaşlarda erkek bir çocuk..yırtık pantolonu ile ve paçavra olmuş fanilası ile öyle sakin ve huzurlu ki.yağız yüzünde gülücükler sanki bir yıldız gibi parlayıveriyor.güneşin kavurduğu küçük ellerinin arasına kavradığı tepsinin içine koyuvermiş bir sürahi ayranı..hemen yanında plastik bir bardak.herhalde cam bardaklar çok kırılıyor diye plastikten seçiyorlar bardaklarını..malum köy yeri..olur böyle şeyler..
• küçük ellerine sığmayan kocaman sürahiyi kavradığı gibi bardağın içine dolduruveriyor ayranı..yayık ayran..hani köyün ayranı bir başka olur.her şeyin doğal olduğu bir ortam...
• tabi burada çok kalmak istemiyorum doğrusu...ayranımı içtikten hemen sonra yaşlı ananın yanına sokuluyorum...ana diyorum bana geçmişten bahset...yaşamı anlat bize...
• etli pörsümüş dudaklarının arasından dökülüyor sözcükler...bir ara anlatınca hikayesini hüzünleniyor...o çatlamış hayat hikayesi yanaklarından yaşlar süzülüyor...dayanamıyorum..gitmek istiyorum.bu manzara beni de bozar diyorum..ellerini öpüp ayrılıyorum..
• düşlerimle geldim buraya kadar..ve bu adını bilmediğim köyü de ziyaret ettim bir koşuda..şimdi uyanıp kendi dünyama dönmek istiyorum...çünkü ben hikayesi hep arka sırada geçen bir adamdım..mutluluklarım hep kısa sürdü...hüzünle yaşıyorum..hüzün yaşamın içinde benden bir parça sanki...
• dağılıp kayboluyorum bir kalabalığın ve gürültünün içinde.kendi iç dünyamı dinlemek istiyorum günlerce hata yılarca..
• çünkü ben hep arka sıralar da otururdum....
Diyarbakır/Ekim 2013
YORUMLAR
Arka sırada oturmak okul zamanlarından hatırladığımız kadarıyla ya uzun boylu olup öndekileri engellememek için, ya biraz derslerden uzak öğrencilerin hocanın gözünden de uzak olma isteği ile bazen tercih edilen bazen zorunlu oturtulan konumlar.Fakat sizin güncenizden çıkarımımız hayatı,insanları gözlem isteği.Onlardan aldığınız enerjiyle içine kendinizden,yaşamınızdan da katkılar yaparak hayatı yorumlama ve yazma isteğine verdiği tetikleyici bir güç.Ön sıralarda yaşama arkanızı dönmüş olabilirdiniz belkide.Arka sıraların verimliliği bir yerde burda yazılanlar... ve yazmanın insanı hafifleten,mutlu kılan güzelliği.
Gerek cümle kurumlarındaki sağlam yapı, gerek duygu verimi, gerekse halet-i ruhiyenin okuruna yansıtılması babında etkileyici bir eser okudum.Sular seller gibi akmış duygu ve düşünceler.
En çok şaşırdığım yön ise , böylesi nitelikli bir eserin iç öz dinamiğinde yazıyı sıkıntıya sokacak bir zorlamanın olmaması.Nasıl desem öylesine rahat kaleme alınmış ki...Ama bu rahatlık öyle savsaklar derecede bir rahatlık değil tam tersi yazım kurallarına riayet edilerek yapılan bir rahatlık.Yani demem o ki yazı yazmak sayın yazarımız için su içmek gibi, yemek yemek gibi olağan rahat bir olgu halini almış.
Ahh bir gün inşallah ben de böyle yazacağım :)) kıskandım mı ne :))
Elbette şaka :) Paylaşarak nasiplenmemizi sağladığınız için bu değerden ayrıca teşekkür ederim.
Nice eserlerini okumak ümidiyle değerli hocam.Varolsun emekleriniz.
Çok ama çooook güzeldi.
Selam ve en derin hürmetlerimle .
Not : Bu arada ben de münübüslerin en arka- cam kenarlarını severim :))