- 1774 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
ÇANAKKALE'DEN DEĞİL LONDRA'DAN MEKTUP VAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
OYUN
ÇANAKKALE’DEN DEĞİL LONDRA’DAN
MEKTUP VAR
DEKOR/KOSTÜM
Yöresel kadın kıyafeti, cephelik, silah, asker kıyafeti ( Türk ve İngiliz), masa, sandalye,
OYUNCULAR:
ANLATICI
LEON
SAMUEL
MEHMET
ANA 1
DURSUN
ANA2
GELİN
ÇOCUK
MUSTAFA
ANA 3
ASKER1, 2
POSTACI
SENARYO: ATEŞ
SAHNE
( anlatıcı sahneye girer ve slâyt’larla hikâyeyi anlatır)
Yıl 1915.
Geldiler. Çanakkale’ye geldiler.
İşgal güçlerinin gemileri Çanakkale’ geldi. Ve ana kuvvetleri gemisi amiral kübratta ait. Amiral kübratın görevi işgal güçlerinin gemilerini Çanakkale den geçirip İstanbul’a götürmektir. Evet, amiral kübratın görevi buydu.
Ve şimdi amiral kübrat kaptan köşkünde… Ve amiral kaptan köşkünden Türk siperlerine derince bakıyor. Amiral Türk siperlerine bakarken, kendi donanmasına 2000 tane top mermilerinin çevrildiği bilgisi geldi.
Laf aramızda bu 2000 top mermisinin 1800ü soba borusudur.
Ancak ne amiral kübrat nede diğer işgal kuvvetleri komutanı bunun farkındaydı.
Neyse Amiral kübrat derin bir nefes çektikten sonra bir yüzbaşının ismini verdi ve yanına çağırttı. Herkes şaşkın koskoca amiral emir subayları varken neden bir yüzbaşını çağırtsın. Bu şaşkınlıklarla yüzbaşı amiralin huzuruna geldi.
Yüzbaşı: efendim beni emrettiniz.
Amiral kübrat: yüzbaşı bu Türkler boğaza mayın döşemişler. Ve bizim bu tuzağa düşmemizi bekliyorlar. Sana bir görev. Git ve bu mayınları temizle.
Yüzbaşıyı büyük bir heyecan sarar. Çünkü bu görevle tarihe geçecek. Ve heyecanlı bir ses tonuyla: emredersiniz komundanım. Der ve kaptan köşkünden çıkacakken amiral seslenir.
Amiral: Yüzbaşı İstanbul’a vardığımızda seni binbaşı yapacağım.
Yüzbaşının mutluluğuna diyecek bir şey yoktu. Çünkü hem tarihe geçecek hem de unvan kazanacaktı.
Ve yüzbaşı: emredersiniz amiralim der ve kaptan köşkünden tam çıkacakken…
Amiral bir kez daha seslenir. Yüzbaşı diye
Yüzbaşı: emredersiniz komundanım der.
Amiral: yüzbaşım nişanlı olduğunu biliyorum. İstanbul’a varınca nişanlını Paris ‘ten getirtip sana İstanbul da birde düğün yaptıracağım. Der.
Ve yüzbaşı büyük bir sevinçle verilen görevi yapmak için kaptan köşkünden çıkar.
Evet, işgal kuvvetlerinde bunlar yaşanırken ya Türk cephesinde neler oluyordu. Şimdi oraya dönelim.
Türk cephesinde silahlar düşman gemilerine çevrilmiş ve bekleyiş hakim. 1800 soba borularla bir bekleyiş.
Sahi Çanakkale boğazında mayın var mıydı? İşte Türk cephesinde de aynı soru. Bir asker soruyordu böyle. Var mı mayınlar diye.
Diğer bir asker: olsa ne olacak ki. Düşman aptal mı? Yani biz düşünüyoruz da onlar düşünmeyecek mi. Varsa da temizlenir.
Diğer bir asker: böyle deme. Askerlerin moralini bozarsın.
İşte Türk cephesindeki bu sorunun cevabını cemal yüzbaşı bir öneriyle çözmek ister.
Cemal yüzbaşı: arkadaşlar mayınların suda olup olmadığını öğrenmenin bir tek yolu var.
Arkadaşları: nedir cemal
Cemal yüzbaşı: şimdi bu mayınlar suyun 5m altında olur. Ve bir uçakla bir keşif uçuşu yaparsak suda mayının olup olmadığını anlarız.
Arkadaşları: cemal uçak mı var elimizde.
Cemal yüzbaşı: evet bir uçak var elimizde.
Arkadaşları: nerede cemal
Cemal yüzbaşı: zamanında İsmail efendi kahide ye gitmek için İstanbul’dan havalanmıştı.
Arkadaşları: ee onu mu bekleyeceğiz
Cemal yüzbaşı: bekleseniz de gelemez düştü. Öldü rahmetli
Arkadaşları: ee Allah rahmet eylesin ne yapalım
Cemal yüzbaşı: ee orda düştü. Kazdağıların da düştü.
Ve Kazdağıların da düşen o uçak bulunup onarılıyor. Ertuğrul ismi veriliyor uçağa. Ve cemal yüzbaşı keşif uçuşunu yapıp dönüyor.
Cemal yüzbaşı: arkadaşlar boğazda mayın falan yok temizlemişler. Der
Ve devreye o ünlü gemi NUSRAT gemisi girer. VE NUSRAT bir kez daha mayınları döşer.
Ve amiral kübrat…
Amiral kübratın elinde rapor ve raporda boğazlar temizlenmiş… Raporun altında yüzbaşının imzası var.
Amiral kübrat: tam yol İstanbul emrini verir.
Birden patlama sesleri duyulur. Amiral şokta. Bir başka patlama. Ve bir ses: boğazda mayın var.
Amiral Hemen emir verir: Motorlar stop. Durun.
Sonra topçuların hedefine düşer amiral. Ve Geri çekilmek zorunda kalır.
İşte böylesi bir inançla kazanıldı Çanakkale…
Kübrat neye uğradığını şaşırmış ve öfkeyle raporu hazırlayan yüzbaşıyı çağırtır.
Amiral 18 Mart günü gemisinde savaş mahkemesini kurar. Yargılanan yüzbaşıdır.
Amiral: yüzbaşı aldattın bizi. Ne bu rapor
Yüzbaşı: aman efendim. Temizledim. Suda mayın olmamalı
Amiral: sus vatan haini. Karar idam.
Yüzbaşı başı öne eğik ağlıyor. Amiral öfkeli bir şekilde devam ediyor. Yüzbaşı yarın sabah bu geminin direğine asılacaksın. Söyle mahkûm son sözünü.
Yüzbaşı: başını kaldırıp amiralin gözünün içine bakarak baba der.
Ve ertesi sabah amiral kübrat öz oğlunu kendi gemisinde asar.
Tüm bunlardan bihaber olan kübratın diğer bir oğlu Çanakkale savaşı dönüşünde öğreniyor bunları. Ve İngiltere den Fransa ya göçü de böyle başlıyor. Ancak Anılarında Çanakkale…. Gelin olaylara birde amiral kübratın Fransa ya göç eden oğlu Yüzbaşı Leon’dan dinleyim.
( sahne açılır)
(yüzbaşı leon takım elbiseleriyle masa da oturmuş elindeki şarabı yudumlar. Önünde birkaç fotoğraf ve Alkol vardır. Çanakkale ile ilgili) ve kapı çalar.
YÜZBAŞI LEON: kim o?
YÜZBAŞI SAMUEL: benim samuel.
(yüzbaşı leon üstüne çeki düzen verir, masadaki fotoğrafları ters çevirir ve kapıyı açmak için kalkar)
YÜZBAŞI LEON: Hoş geldin samuel
SAMUEL: Asıl sen hoş geldin. Londra’ya yerleşmişsin. Hiç haberimiz olmadı.
LEON: Evet artık buradayım. Buyur
( birlikte masaya otururlar)
SAMUEL: çok sevindim. Ee bir planın var mı? Yani Londra da yapmayı düşündüğün bir şey falan…
LEON: Şimdilik yok. Önce kendime geleyim de. Bu arada bira içer misin?
SAMUEL: olur
( leon samuelle de bira getirir. Samuel biraz bekler ve şöyle devam eder)
SAMUEL : (samuel yutkunur ve şöyle devam eder)
Ağabeyinin başına gelenleri duydum. Cidden çok üzüldüm.
LEON: teşekkür ederim ama bu konuyu hiç açmayalım.
SAMUEL: tamam leon nasıl istersen( masanın üzerinde ki fotoğraflara bakar) bunlar nedir?
LEON: Çanakkale savaşından kalan birkaç fotoğraf.
(samuel fotoğrafları incelerken leon devam eder)
Samuel aklıma gelmişken sen Osmanlıca biliyordun demi?
SAMUEL: Evet biliyorum ne oldu
LEON: Savaşta bir iki türkün cebinde birkaç kitap ve kâğıt bulmuştum. Bende kalmıştı. Onlara bakar mısın?
SAMUEL: tabi neden olmasın. Nerdeler?
LEON: hemen getiriyorum.
(leon masadan kalkar ve elinde üç kitap ve üçkâğıtla döner. Samuel de o esnada fotoğraflara bakmaya devam eder)
LEON: buyur samuel
SAMUEL: bunları teslim etmemiş olman suç farkındasın demi.
LEON: boş ver samuel. Okuyacak mısın?
SAMUEL: tamam okuyacağım ama önce sende bunları nerden ve nasıl bulduğunu anlat.
LEON: offf tamam samuel anlatıyorum.
(ışıklar hafifçe söner leon devam eder) Martın 18 i Çanakkale deyiz. Deniz harekâtın da barısız olmuştuk. Artık kara harekâtındayız. İlk cephede başarı kazandık ve o cephede üç Türk’ün ceplerinden çıktı. Kısaca olay şöyle oldu.
(ışıklar tam kapanır. Müzik ( Çanakkale türküsü))
( anlatıcı sahneye girer ve şu şiiri okur:
Kolay mıdır destan yazmak.
Aşkın ve zaferin destanını yazmak
Onlar destan yazmak için yola koyuldular
Anadolu’nun her bir tarafından yola koyuldular
Aşkın ve zaferin destanını yazmak için
İşte Kanla yazılmış bir destandır Çanakkale
(türkü devam eder)
(müzik yavaşça kısılır ve anlatıcı devam eder)
Yer İzmir
Savaş kaldığı yerden bütün şiddetiyle devam ediyordu Çanakkale de. Mehmet Efendi daha 20 yaşında. Eğitimini tamamlamıştı. Savaşı yakından takip eden Mehmet Efendi daha fazla dayanamaz ve Çanakkale’ye gitme kararı alır. Mehmet efendinin abisi de Çanakkale de şehit düşmüştür. Ve şimdi onun hikâyesi.
(anne sahnede oturmuştur. Önünde bir tabak vardır. Bulgur pilavı ayıklıyor. Mehmet sahneye girer ve soğuk bir ses tonuyla)
MEHMET: kolay gelsin ana
ANA: Sağ ol evladım. Hoş geldin
MEHMET: Hoş bulduk ana
ANA: oğul açsın şimdi. Sana bir şeyler getireyim
(ana ağaya kalkar o esnada Mehmet soğuk bir sesle)
MEHMET: ana sağ ol. Aç değilim
( ana Mehmet’e yaklaşır)
ANA: oğul neyin var. Bir derdin yok inşallah
MEHMET: yok ana. Bir derdim yok
ANA: ben tanımaz mıyım oğlumu. Anlat hele Mehmet’im neyin var
MEHMET: Gel ana hele otur.
(ana Mehmet’in yanına oturur)
ANA: anlat hele oğlum neyin var
MEHMET: ana düşman kuvvetleri Çanakkale’ye karadan saldırmaya başlamış. Ağır silahlarla saldırıyorlar. ( biraz susar)
Ana, canım anam eğer müsaaden olursa Çanakkale ye gideyim.
(Çanakkale türküsü çalar)
ANA: (duygusal bir sesle) ah oğul bilirim içindeki ateşi. Bilirim içindeki vatan sevgisini. Ağabey in de düştü bu yola. Ve şahadete erişti. Oğul bir değil bin oğlum olsa vatan’a can feda.
(müzik yükselir sonra kısılır)
MEHMET: ana hakkını helal et
(ışıklar kapanır müzik sesi yükseltir ve sahne ye anlatıcı girer)
Annesinden helallik alan Mehmet Efendi Çanakkale’nin yolunu tutuyordu.
Ağabeyinin gittiği yola gidiyor Mehmet Efendi
Vatanın kötü giden kaderini değiştirme umuduyla…
Çanakkale’ye hakka yürüyordu Mehmet Efendi.
Şiir
Çanakkale ayrılıktır
Anadan, babadan, gardaştan
Çanakkale vuslattır
Kara toprağın bağrına şafaktan
Çanakkale haykırıştır
Çavuşum Ezineli Yahya’dan
Çanakkale kurtuluştur
Yedi bela eşkıyadan
Çanakkale yürüyen sadece Mehmet Efendi değildi. Aynı gün Trabzon da yaşayan dursun efendi içinde durum aynıydı. Dursun efendi henüz 20 yaşındaydı. Evli bir çocuk babasıydı. Babası da vatan toprakları için şahadete erişmişti. Ve şimdi dursun efendinin hikâyesi
(sahnede dursun efendinin eşi ve çocuğu oturmuştur. Çocuğu önünde saçlarını tarıyor ve bir ninni mırıldanıyordur)
EŞİ: benim oğlum büyümüşte kocaman olmuş. Canım oğlum, yavrum
ÇOCUK: anne babam nerde kaldı
EŞİ: gelir birazdan oğlum
ÇOCUK: anne ben babamı çok seviyorum. Ona bir şey olmasın
EŞİ: (gülerek) oğlum babanda seni çok seviyor. Hem ona bir şey olmaz. Niye olsun ki(biraz bekler)
Bu orada oğlum beni sevmiyor musun? Küstüm bak
ÇOCUK: anne seni de çok seviyorum
(çocuğu kucaklar ve gülüşürler)
(o esnada sahneye dursun girer)
ÇOCUK: baba (diye bağırır)
DURSUN: Oğlum benim. Nasılsın bakalım
ÇOCUK: iyiyim baba
(der ve sahneden çıkar)
EŞİ: oğlum nereye
ÇOCUK: dışarıya anne
EŞİ: hoş geldin bey
DURSUN: hoş bulduk hanım. Annem yok mu?
EŞİ: namaz kılıyor
DURSUN: iyi bakalım
(dursun biraz bekler sonra oflar)
EŞİ: hayırdır bey. Bir sorun yok inşallah.
DURSUN: hanım sorun değil başka bir şey bu
EŞİ: hayırdır inşallah
DURSUN: Hanım vatan( biraz susar)
EŞİ: (ağlamaklı bir ses tonuyla) kardeşime bir şey mi oldu yoksa. Söyle bey. Şehit mi oldu?
DURSUN: yok hanım. Yiğidim aslanlar gibi savaşıyor.
EŞİ: Allah’ıma hamdolsun…
DURSUN: Hanım Çanakkale ye düşman karadan saldırmaya geçmiş. Ve
(eşi dursun un sözünü keserek)
EŞİ: dursun ya çocuğumuz ne olacak
DURSUN: (sesini yükselterek) hanım çocuğumuz esaret altında kalmış bir ülkede mi büyüsün
(dursun un annesi sahneye girer eşi ağlıyordur)
ANNE: oğul hayırdır inşallah. Ne oldu
DURSUN: ana yok bir şey
ANA: Dursun anlat hele ne oldu
DURSUN: ana vatanın durumu malum. Ben çocuğumun esaret altında büyümesini istemiyorum anne. Ve anne eğer müsaade edersen Çanakkale ye gideceğim.
ANA: oğul haklısın. Vatan işgal güçlerin saldırısı altında iken hiçbirimize huzur olmaz. Dolayısıyla Yolun açık olsun oğul. Allah yardımcınız olur inşallah
DURSUN: hanım sende yapma böyle sil gözyaşlarını
EŞİ: bey haklısın. Ben oğlumun esaret altında bir vatan da büyümesini istemiyorum. Allah yardımcın olsun
DURSUN: (tebessüm ederek) hakkınızı helal edin
(ışık kapanır ve müzik)
(sahneye anlatı girer)
Şiir var
Çökmüştü ufuklara, kara kara bulutlar,
Hasta adam dediler, almadılar kaile.
Yangınların külünden, filiz verdi umutlar,
Vatanımın bağrında, göründü nurdan hale,
Kanla yazıldı destan, ’Geçilmez Çanakkale! ’
Çanakkale ye yürüyen bir başka ecdadımızdı Mustafa Efendi.
Mustafa Efendi Diyarbakır ‘lı bir çobandı. Babası şahadette erişmiş bir çobandı Mustafa Efendi
Kentte birkaç arkadaşı kendi aralarında konuşurken duyuyor meseleyi
Konu Çanakkale
Arkadaşları kararlaştırmışlar gidecekler diye
Mustafa Efendi koşarak eve geliyor
Büyük bir heyecanla
(ışıklar kapanır ve müzik)
(Mustafa efendinin annesi sahnede ellerinde süpürge ile ortalığı temizliyor. Mustafa Efendi nefes nefese kalarak sahneye girer)
ANA: oğlum hayırdır. Bu ne telaş
MUSTAFA: Anlatırım ana. Hele az soluklanayım
ANA: dur oğlum sana bir su getireyim
(anne bir bardak su getirir. Mustafa soluklanmaya devam eder. Su gelir içer)
MUSTAFA: Allah razı olsun anam. Hele az gel otur.
ANA: Mustafa ne oluyor. Merakta koma da anlat hele
MUSTAFA: anam anlatıyorum. Çarşıda iken Ahmet efendinin oğlu cemal ve birkaç kişi daha konuşuyorlardı
ANA: Oğul ne konuşuyorlardı.
MUSTAFA: ana Çanakkale yi
ANA: hayırdır inşallah
MUSTAFA: ana düşman kara savaşına geçmiş. Ve bizimkiler yoklukla savaşmaya devam ediyorlar.
ANA: Allah yardımcıları olsun
MUATAFA: Ana cemaller Çanakkale ye gitme kararı almışlar. Eğer müsaade edersen bende gitmek istiyorum.
ANA: (derin bir iç çeker). Oğul baban da bu vatan için gitti. Yiğitliği herkesin dilinde… O vakit sen küçüktün daha. Ama oğul öyle bir baktın ki sanki baba sen gitme ben gideyim dercesine.
Oğul git ve baban gibi bu cennet vatan için savaş. Eğer korkar veya kaçarsan hakkım helal değil sana oğul
MUSTAFA: (tebessüm eder) anam benim.
(ayağı kalkar ve yüksek sesle) ana Allah şahidim olsun ki oğlun babası gibi korkusuz savaşacak.
Hakkını helal et ana
(ışık kapanır ve müzik)
(sahneye anlatıcı girer)
Şiir var
Ay batar Güneş doğar devam eder cengimiz
Vatana muhabbette yoktur bizim dengimiz
Ayağımız yorulsa kırılsa da süngümüz
Bedenimiz siperdir ruhumuz Çanakkale
Ona bir yan bakmayı deneyiniz bir hele! ...
(sahnede Mehmet, dursun ve Mustafa vardır. Cephede nöbet tutuyorlar.)
Dursun duygusal bir türkü okur.
MEHMET: yüreğine sağlık dursun
DURSUN: sağ olasın Mehmet
MUSTAFA: dursun kardeş nereliydin sen
DURSUN: Trabzon. Sen nerelisin
MUSTFA: Diyarbakır
DURSUN: Mehmet’i biliyoruz zaten İzmir
MEHMET: Evet kardeş
MUSTAFA: dursun kardeş sen evliydin demi
DURSUN: he ya evliyim. Birde çocuğum var. Yiğit parçası. Ahhh ne çok özledim onları. Hayırlısıyla burada işimiz bitse oğluma özgür bir vatan bıraksam
MUSTAFA: inşallah o da olacak
MEHMET: Allah’ın izniyle zafer bizim olacak.
(bir müddet susarlar. Mehmet cebinden bir kalem kâğıt çıkartır)
MUSTAFA: (kâğıdı göstererek) o ne Mehmet
MEHMET: anama mektup yazayım. Ne olur olmaz. Bir mektup yollayayım da hayırlı duasını alayım
DURSUN: çok iyi ediyorsun Mehmet. Bende yollasam iyi olacak
MEHMET: sana bir kâğıt verem de sende yaz
DURSUN: ben okuma yazma bilmem ki
MEHMET: tamam sen söyler ben yazarım. Mustafa sen yollamayacak mısın?
MUSTAFA: valla Mehmet çok isterimde bende okuma yazma bilmem.
MEHMET: (tebessüm ederek) tamam sonra seninkini yazarız.
(müzik girer. Loş bir ortam verilir)
( Mehmet dursun ve Mustafa’nın mektuplarını yazar.)
MEHMET: al Mustafa bu da senin mektubun.
MUSTAFA: Allah razı olsun Mehmet
DURSUN: bunu nasıl yollayacağız
MUSTAFA: he ya bunu nasıl yollayacağız
MEHMET: şöyle yapalım. Mektuplarımızı değiştirelim. Ne olur ne olmaz. Sonunda şahadete erişmekte var. Savaş sonunda kim kalırsa o diğerinin mektubunu iletsin.
MUSTAFA: tamam
(mektuplar değiştirilir. Salah sesleri verilir ve yavaşça ışık kapanır. Sonra nokta ışık sahneye verilir. Mehmet ve dursun şehit olmuştur. Mustafa yaralıdır. Nokta ışık Mustafa da)
MUSTAFA: dursun( diye bağırır sonra) Mehmet
(biraz bekler. Sahne arkasından Mustafa’nın annesi şöyle der: Oğul baban da bu vatan için gitti. Yiğitliği herkesin dilinde… O vakit sen küçüktün daha. Ama oğul öyle bir baktın ki sanki baba sen gitme ben gideyim dercesine.
Oğul git ve baban gibi bu cennet vatan için savaş. Eğer korkar veya kaçarsan hakkım helal değil sana oğul)
MUATAFA: ( bir yandan dizlerini bağlar bir yandan da şöyle der): ana merak etme sen. Kaçacak, Korkacak değilim.
(biraz bekler ve yüksek sesle) : ALLAH’U EKBER
( Tek kurşun sesi gelir. Mustafa yıkılır yere. Işıklar kapanır. Projeksiyon la Çanakkale savaşından bir kesit izletilir. Sonra müzik)
(ışıklar açılır. Sahneye iki İngiliz askeri girer. Mustafa, Mehmet ve Dursun un ceplerini karıştırır. Ve üç küçük kuran ve üç mektup bulurlar. Yerde yatan Mustafa silahına sarılmıştır. Asker Mustafa nın silahını almak ister ama alamaz. Çünkü Mustafa silahını sıkıca tutmuştur. Asker belinden bıçağı çıkartır. Mustafa nın kollarına doğru uzatırken sahneye leon girer.
LEON: dur ( diye bağırır) ne yapıyorsun
ASKER: komundanım düşmanın ceplerinden ( mektup ve Kuran’ı gösterir göstererek) bunlar çıktı. Silahını almaya çalışıyorum
LEON: onun silahını alamazsın. Bırak onu.
ASKER: anlamadım komundanım
LEON: BU Türkler silahlarına son derece sadıktır. Hem savaşta olsak bile savaşın da kuralları var. O nedenle bırak onu.
ASKER: Emredersiniz
(leon askerin elinden mektup ve Kuran’ı alır. Işıklar kapanır ve müzik)
( sahneye anlatıcı girer)
ŞİİR VAR
Zafer kazanan ruhtur et kemikse vesile
Yurduma yan bakanlar tarihte yemiş sille
Hazır kıta bekleriz koltuğumuzda kelle
Bedenimiz siperdir ruhumuz Çanakkale
( Sahne de leon ve samuel oturmaktadır.)
LEON: işte böyle samuel. Anlayacağın bu kitap ve kâğıtlar böylece elime geçti. Şimdi sende sıra bak bakalım ne yazıyor
SAMUEL: ( mektuplardan birini açar bir müddet bekler)
LEON: hadi samuel okusana
SAMUEL: leon bunlar sadece mektup. Bir askerin ailesine yazdığı mektup… Bunca yıl neden bekletin kendinde anlamış değilim. Beni dinlersen bu mektupları sahiplerine yolla
LEON: olmaz
SAMUEL: bak leon savaş bitti. Aradan uzun yıllar geçti. Hem ne yapacaksın ki bunlara. Sen beni dinle ve bunları yolla.
LEON: tamam peki bu kitaplar neyin nesi
SAMUEL: (kitaplara bakar ve şöyle devam eder) leon bu kitaplar var ya işte her şey bu kitaplar da. Bu milleti ayakta tutan işte bu kitaplardır.
LEON: anlamadım samuel nasıl yani
SAMUEL: boş ver leon. Hazır Çanakkale muhabbetti açılmışken bende sana bir şey anlatayım.
LEON: buyur samuel
SAMUE: ( derin bir nefes alır ve şöyle devam eder) savaş sırasında bende bilgi toplamak için Osmanlı topraklarındaydım. Biliyorsun çok iyi Türkçe konuşurum. Benim ilk görüşüm şuydu bu hasta ülke için.
Evet, bu Türkler orta Asya’dan Anadolu ya büyük bir medeniyet taşıdılar. Ancak her şeyin bir sonu varmış ve artık bunların da sonu geldi diye düşünüyordum. Bu düşüncelerle Eskişehir’e geldim. Trenden indim. Etrafta müthiş bir fakirlik vardı. Az ileride çamurun içinde oynayan üç çocuk gördüm. Üzerlerinde elbise yoktu. Çuval giydirmişlerdi. Bu manzarayı görünce dayanamadım ve yanlarına gidip şunu sordum.
“ sizin babanız yok mu?”
Bir tanesi: “benim babam galiçya da şehit oldu
Peki ya senin ki diye sordum
O da:” benim babam da Kafkas cephesinde şehit oldu” dedi
Peki ya senin ki
O da :” benim babam Çanakkale de şehit oldu” dedi.
Peki, size kim bakıyor? Dedim
(kolunu kaldırarak işaret eder) az ileride tahta bir kulübe gösterdiler ve ebe annemiz dediler.
Ve biz o kulübeye bakarken birden kulübenin kapısı açıldı ve iki büklüm yaşlı bir kadın çıktı ve çocuklara seslendi.
GAZANFER, MUZAFFER, MÜCAHİT çorba hazır gelin evlatlarım dedi.
Leon bu isimlere bak. Gazanfer, muzaffer, mücahit
Gazanfer: Allahın aslanı demek
Muzaffer: zafer kazanmış demek
Mücahit: savaşan mücadele eden demek
İşte bu olay karşısında düşüncem değişti. Anadolu’nun dört bir yanı açlık sefalet olsa da halen bu isimler varsa. Bu millet yenilmez dedim
LEON: hımm cidden çok ilginç
SAMUEL: neyse leon ben artık müsaade isteyeyim. Lafa tuttun beni unuttum yapacak bazı işlerim vardı.
LEON: tamam ama yine gel.
SAMUEL: (mektupları göstererek) bunları da yolla bence
LEON: tamam haklısın
( samuel ayağı kalkar leon onu kapıya dek eşlik eder.)
( leon oturur ve şöyle der)
LEON: Gazanfer, mücahit, muzaffer
Samuel haklı bu mektupları yollamalıyım.
( der ve sahneyi ter eder. Işıklar kapanır ve müzik)
( sahneye anlatıcı girer)
Evet, bu millet yenilmedi ve bunu bir destan yazarak gösterdi dünyaya
Adı da Çanakkale oldu
Kanla inançla yazıldı destan
Çanakkale destanı diye okundu dünya
(anlatıcı biraz bekler)
Samuelin anlattıklarının etkisinde kalmıştı leon ve emanetleri yollamaya karar vermişti. Şehidin emanetleriydi onlar. Onlar Çanakkale’nin emanetleriydi. Ve Londra’dan bir mektup yollanıyordu şehidin annesine
İlk mektup İzmir’e ulaştı. Mehmet’in annesine.
( ışıklar kapanır. Bağlamayla fon müzik verilir. Sahnede Mehmet’in annesi vardır. Köşede oturmuş kur-anı kerim okumaktadır. Kapı çalar)
ANNE: (besmele çekerek ayağı kalkar) hayırdır inşallah
POSTACI: Ana mektup var sana
ANNE: hayırdır oğlum. Kimden gelmiş
POSTACI: (zarfa bakar) ana yabancı yazılar var anlamadım bende
ANA: (mektubu alır) oğlum ben okuma bilmem okur musun?
POSTACI: (mektubu alır açar şaşkın bir sesle) : ana Mehmet yollamış
ANA: ne Mehmet’imden mi? Oku oğlum
(ışıklar kısılır nokta ışık anaya verilir. Ve sahne arkasından Mehmet mektubu okur)
Mehmet’in mektubu
Hakikatli Validem,
Mahsus selam ederim, iki elerlinden öperim, hayır duanızı talep ederim. Hamd olsun, sıhhatteyim. İnşallah sizlerde sıhhattesinizdir. Birkaç gün önce ilk harbe iştirak ettik. Şimdiye kadar İngiliz düşmanımızla muharebe etmekteyim. İşte şimdi Osmanlı ordusunun kahraman askerleri, İngiliz düşmanlarımızı kahır ederek tamam denize kadar döktük. Hamd olsun, inşallah daha çok düşmanlarımızı tepeleyeceğiz. Biz Osmanlı askeriyiz, bize bu Osmanlılık birinci padişahımız Osman Gazi’den kalmıştır. Asla geri dönmeyiz. Muharebe ettiğimiz gibi mektup yazmaya elimiz değmiyordu. Biz asker olduğumuz gibi her daim mektup yazamayız; bundan dolayı af’ına sığınırım validem. İnşallah yakın zamanda sana kavuşurum. Valideciğim Allah nasip eder de şahadete erişirsem sakın üzülmeyesin. Ağabeyim gibi inşallah bende o mertebeye erişirim. Ellerinden öper ve hayırlı dualarını beklerim. Hakkını helal et validem
Oğlun Mehmet
(fon müzik sesi yükselir. Ana seyirciye doğru yaklaşır ve yüksek bir sesle)
ANA: yiğit oğlum hakkım helaldir sana. Sende hakkını helal et oğlum.
(ışıklar kapanır müzik devam eder. Sahneye anlatıcı girer)
ANLATICI: yiğitliğin, cesaretin destanını yazanların mektubudur. Onlar Çanakkale mektubudur. Şehidin mektubudur.
(biraz bekler)
Şimdide diğer bir şehidin mektubu… Dursun efendinin mektubu…
( loş bir ışık verilir. Kemençeyle ağıt türküsü verilir. Sahnede dursun efendinin eşi ve annesi vardır. Eşi elinde süpürge ortalığı temizliyordur. Ana ise elinde tespih köşede oturmuştur. Sahneye dursun efendinin oğlu girer. Oğlu büyümüştür)
ÇOCUK: ana ana ( diye bağırır)
DURSUN EFENDİNİN EŞİ: ( yaşlı kadına bakarak) hayırdır inşallah
ANA: kızım kapıyı aç hele
( gelin kapıyı açar. İçeriye heyecanla çocuk girer)
ÇOCUK: ana mektup var
(gelin yaşlı kadına bakar)
ANA: hayırdır inşallah
GELİN: oğlum açsana kimden gelmiş
ÇOCUK: ( çocuk zarfı açar. Ağlamaklı bir sesle) : Ana babam…
GELİN: dursun um
ANA: oy ceylanım oğlum
GELİN: ( zarfı alır koklar ve ağlar. Bir müddet sonra oğluna uzatır) oğlum oku hele
( çocuk zarfı alır ve ışıklar hafifçe söner. Sahne arkasından dursun mektubu okur)
Dursun un mektubu
Hakikatli validem ve göz bebeğim zevcem,
Allahın selamı üzerinizde olsun. Validem öncelikle ellerinden öperim. Hayır duanı talep ederim. Hamd olsun, sıhhatteyim. İnşallah sizlerde sıhhattesinizdir. Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz. Bilirsin, her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ölürsem sakın üzülmeyesin validem. Bende babam gibi şahadete eriştiğim için mutlu olasın. Validem hayırlı duanı beklerim. ( biraz bekler)
Göz bebeğim zevcem
İnşallah sende sıhhattesindir. Beni merak etmeyesin. Burada her gün şehitler veriyoruz. İnşallah bir gün o mertebeye bende erişirim. Gözümün nuru eğer ben ölürsem sakın gam yeme... Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise, benden şehitlik rütbesini esirgemediği takdirde, elbette, ruhlarımızı da birbirine kavuşturur. Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu. İnşallah hür bir vatan da büyüyecek benim aslan oğlum. Sende hakkını helal et. Allah sizinle olsun.
DURSUN
( Işıklar hafifçe söner ve müzik devam eder)
ANLATICI: ( sahneye girer ) :
Sonsuzluğa kanat vurup,
Uçmaktasın maviliğe...
Şehit olup gökyüzünü,
Çevirmişsin kızıla.
Sen dirisin, ölü değil.
Gökyüzünde açan çiçeksin.
Gülistanda dört bir mevsim;
Solmayacak ve ölmeyeceksin.
( biraz bekler)
leonun yolladığı son mektupta Diyarbakır’ aydı. Ve şimdi Mustafa’nın annesi kavuşuyordu şehidinin mektubuna
(ışıklar hafifçe söner. Sahnede Mustafa’nın annesi seccade sermiş dua ediyordur. O esna da kapı çalar)
ANA: hayırdır inşallah( der ve kapıyı açmaya gider)
(gelen postacıdır)
ANA: oğlum hoş geldin hayırdır inşallah
POSTACI: ana hayırdır hayır. Mektup var sana
ANA: oğlum benim kimsem yok ki. Kimden gelecek
POSTACI: ana valla bilmiyorum.
ANA: e oğlum aç oku hele
POSTACI: ( zarfı açar ve duraksar) ana oğlun Mustafa yollamış
ANA: (hüzünlü bir sesle) Mustafa mı?
(müzik sesi yükselir ve kısılır)
ANA: Oğul oku Mustafa’mın mektubunu
( postacı mektubu acar. Nokta ışık anaya vurulur. Ve sahne arkasından Mustafa mektubu okur)
Mustafa’nın mektubu:
Canım validem
Öncelikle Allahın selamı üzerinizde olsun. Canım annecim ellerinden öper Hayır duanı talep ederim. Biliyorum şimdi merak içindesin. Hamd olsun, sıhhatteyim. İnşallah sende sıhhattesindir. Anam Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz. Canım anam aziz vatanı düşmandan temizlemek için Anadolu’nun her tarafından insanlar akın etti buraya. Silahımız bazen boş olsa da iman dolu göğsümüz yetiyor düşmanı korkutmaya. Allahın izniyle bu savaştan galip geleceğiz.
Canım anam,
Söylediğin üzere şimdiye değin girdiğim hiçbir muharebeden korkmadım ve kaçmadım. Şunu bilesin oğlun aslanlar gibi, yiğitçe savaşıyor. Tıpkı babam gibi… Allah nasip ederde şahadete erişirsem sakın ola üzülmeyesin. Bende babam gibi şahadete eriştiğim için mutlu olasın. İnşallah cennette kavuşmak nasip olur.
Bu temenni ile Allaha emanet ol ana ve hakkını helal et.
Oğlun Mustafa
(ışıklar kapanır ve müzik çalar. Sahneye anlatıcı girer)
ANLATICI: kıymetli misafirlerimiz oyunumuz burada sona ermiştir. Ancak oyunumuzu sonlandırmadan evvel oyunumuzun başında ifade ettiğimiz Çanakkale zaferinin simgesi olan gemiyi, nusrat gemisi ile ilgili bir videomuz var. Onu izleyelim.
( nusrat gemisi ile ilgili video izletilir. Sonra anlatıcı kendini tanıtarak selamlamaya geçilir)
ATEŞ
SON
YORUMLAR
Biliyor musun dostum,
aslında hiç sevmem tiyatro oyunlarını okumayı.
Seyretmesi daha güzel oluyor.
Ama,
inat ettim, seninkini son kelimesine kadar okudum.
İyi ki de okumuşum.
Gerçekten çok güzel konu...
Çok da güzel kaleme alınmış.
Bir yerlerde,
birileri sahneye koysa,
ve de bize kısmet olsa, seyretsek...
Ne güzel olurdu.
Eline sağlık diyorum.
Bir sözüm de seçici kurula olacak;
Burada yazılan yazıları,
gerçekten son kelimesine kadar okuduğunuza eminim.
Öyle olmasa idi,
bu kadar uzun bir çalışmayı keşfedemez,
hak ettiği yere getirmezdiniz.
Sizleri de tebrik ediyorum gönülden.