- 488 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İnanç 1
Bir inanç ister Musevilik, ister isevilik, ister Mazdekilik, ister Hinduizm, ister Zerdüştizm olsunlar. Her biri oluştuğu dönem ve zamanın gelişmişlik düzeyi olan güncelliğin düşünce mantıklarıyla ve gelenek görenekti bilgileriyle, dünyayı yorumlaşıcı ve dünyayı yaşantılaşıcı bakış tarzlarıyla, birer kopya kalıp oluşmuşturlar. Bu nedenle inançlar, daralan bir mantıktırlar.
Kalıp olmaları, genel olarak tartışma ve uzlaşma var etmemeleri, içinde muhalefeti barındırmaması hele dini inanma oluşla bir harfinin bile değişmemesi, karşı gelinmemesi basınçlarıyla tam bir otorite ve diktatörlüktürler. Sonuçta inanç; insanların yarar zarar oluşla kullandıkları bir sosyalci avatar yapılaşmadırlar. Oysa birlik düşüncesi karşıtların (olumlama ve yadsımanın) birliği ya da tekliğidir.
Bu dar donmuş hal kalıplarıyla ne zamanımızın hal çaresidirler. Ne de şimdiki öznelliğin düşünce mantık kalıbıdırlar. Bütün düşünce devinimlerini; deve hareketlerinden örneklerden çıkaran düşünce felsefesiyle; günümüzdeki düşüncesini evrensel devinmenin işleyişinde, iyon devinmeli kuantumdan çıkaran düşünce ve mantığın düşünce inanç felsefesi, aynı olur mu?
Hangi inanç olursa olsun, düzeyleri bağlamında ve geleceği taşımamaları bağlamında dar mantıktırlar. Bu darlığın şimdilik iki nedensel özelliğini söylemek konunun anlaşılıp yorumlanması bağlamında inancı yetilerimiz konusunda yeterli olacaktır, kanımca. Birinci neden tarihselliktir.
İnancın Tarihselliği
Tarihsellik bir süreçtir. Süreç, geçmiş olay ve olgularıyla geleceğe doğru uzayan oluşların kesikli sürekliliğidir. Bu oluşlar bağlamda ne Dünya; ne Evren; özelde de ne insan; ne insan yaşantılaşması; ne insan düşüncesi; ne inanç sitemleri; kendi oluştukları dönemlerle; ne tamdılar, ne de tam olması gerekeni söyleyebiliyorlardır.
Yani inançlar geleceğe göre doğal olarak kör ve erken doğumla prematüredirler. İnançlarda sınırlı bir “olmuş olan”, geçmiş vardır. Ama “OLUŞ” yoktur. İnanç, oluşsuz olmakla; tamam olmamakla donmuş bir tarihi dönem parçasıdır. Böylesi bir filim karesinin panoramasıdırlar. İnançların darlığı hem yerel olmasıyla, hem bölgesel oluşuyla ve o kavime dek geleneklerle sınırlıdır. Hem de, kendisinden sonrayı içermemekle sınırlıdırlar.
Hem de kendisinden öncenin çok çok 100-150 yıllık geçmişini yaşantısal oluşla bilmesiyle sınırlıdırlar. Bildikleri de kendi düzlemlerindeki çağdaş zamanın bildikleri değildirler. Örneğin Ms. 7. Yüz yılda Arap kültürü ontolojiyi "KUN" denen OL sözcüğü ile açıklarken; Bundan 1200 yıl öncede MÖ: 6. ve 5. yüzyılda Yunan kültüründe Parmenides ontolojiyi mantıkı diyalektikle, değişmezlikle ve özdeşlik ilkesiyle, statikliği (durağanlığı) gerçeklik sayıyordu.
Parmanides Ontolojik düzlemde görünüş ve gerçeği ele alıp işlerken; Epistomolojik düzlemde akılcı olanla duyguya dek olanları güncelin akışı içine katmıştı. Buna karşın Heraklitos Oluş ve devinim her şeydir derken ontolojik olarak biçim ve özü, devinimle açıklıyordu. Karşıtların birliği ve savaşımı olan LOGOS düşüncesini ortaya koyuyordu. Aynı ırmaklara girenlerin üzerinde farklı sular akar diyordu. Daha pekçok filozofların bu konuda şuur açıcı diyalektikleri vardır.
Bundan habersiz olan MS. 7. yüz yıl Arap Dünyasına "bu nasıl olur?" diyen bir ontolojik soru sorulduğun da; elbette cevabını size KÜN ile açıklayacaktır! Kûn Fe Yekûn ol der ve olur. Ontoloji o günün Arap dünyasına, 1200 sene önceki Yunan’ın bildiği kadarıyla da bildirilemiyordu!
Bu nedenle inancı kültürlerin dünya ölçeğine göre bilmedikleri konu, pek daha çoktur. Dünya kültürü geçmişini bilir. Ama yerel kültürler; Yunan örneğinde olduğu gibi geçmişin hayli sonrasında dahi, Dünya kültürü içindeki, o düzeyde kültürleri bilememesi çok olagandı.
Yerel kültürler 100-200 sene uzağında olan geçmişin dışındaki geçmişi pek bilemiyorlardı. Vaki ören yerlerini sapıklıklarıyla helak edilmiş inancı dini milletler olarak tanımlıyorlardı. Şimdi yazara, yerel kültürlerin 2000-3000 yıllık tufanı bildiklerini diyeceksiniz! Asla bilmiyorlardı. Anlatılan tufanı, güncele göre içini doldurup yorumluyorlardı.
Tufan aktarımı da sissi, bulanık ve tamamen muğlak oluşlarla o dönemdeki insan bilgilenmesi içine sunuluyordu. Tufanlar insanlığın ittifakı dönemine dek ilk girişmeci süreçlerinin olaylarıdırlar. Tarihi bir kırılma sürecidirler. Ki bugünkü anlatılan tufanla hiçbir bağıntısı yoktur. Söz gelimi ittifakı dönemin yer gök ehli ile İsrailin, Hırıstıyan dünyanın ve Arabın yer gök ehli anlayışı, aynı kavramlar değildiler.
Üstelik temas eden, ittifaka gelenlerin hiç biri insan değildi. Bu hakir görülme anlamına insan değil hayvandılar gibi bir söylem asla değildir. O dönemde ne isimler vardı, ne gruplara isim verilmişti. Ne de gruplar, hemcinsimize insan diyeceği bir sözcüğün üzerinde ittifak etmişlerdi. Bu, grupları ifade edecek kavramın olmamasıdır. Yani hiç bir grup aitine insan denmiyordu. İnsan kelimesi, insan denen dil kavramı dahi yoktu.
Sürecek
YORUMLAR
10 - Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!
11 - Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
12 - (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
13 - (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."
14 - (İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
15 - (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
16 - "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
17 - "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
18 - (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."
9- De ki: "Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir."
10- O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.
11- Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler.
12- Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
13- Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım."
...Bence bu ve benzeri ayetlerle ilgili düşünmek gerekiyor bu mübarek Cuma günü...Allah 'a emanet olun...
Devinim konusuna da değineyim, devinim dediğiniz şey zorunludur evet. Bu da bir büyük güç nedeniyle olur. Din, insanın inancına sorar, "Bu güç Allah' tır öyle değil mi?". eğer insan hayır derse, sizin dediğiniz gibi din inancı kapsamaz. Evet derse, artık sizin bütün inanışlarınız artık din dairesi içinde olurlar. yeterince geniş ve açık sanırım...
burdaki asıl yanılgı şudur sayın yazar. İnsan en büyük hatayı, kendini mutlak sanmakla yapıyor.Eğer şu ayetlerdeki sorulara cevabınız varsa, siz de haklısınız diyebilirim.
32- Onların akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?
33- Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.
34- İddialarında samimi iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler.
35- Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar. Yoksa yaratanlar kendileri midir?
36- Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, onlar düşünüp te inanmazlar.
37- Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da herşeye hakim olan kendileri midir?
38- Yoksa onlar, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin."
Saygılar...
Sayın yazar, devinimden kastınızı tam olarak anlayamamakla beraber, İslam yerine sürekli "arabın" demeniz içi önyargı dolu bakışınızı gözler önüne seriyor. İkincisi; devinim mutlak olsa bile, gece ile gündüzün ardı ardınca gelmesinin, dünyanın, güneşin kainat içindeki yerinin mutlaklığı gibi konuların insan devinimiyle bir alakası yoktur. Mutlak devinim söz konusu ise; burdada insanın beyninde kurduğu, milyarlarca insana göre değişen hatta her gün değişen fikir olgusunun, devinimle ne alakası vardır bu ikinci konu. Çünkü fikir her insanda ileri gitmiyor, bazen tekrar ediyor, hatta yok oluyor. Ohalde ileri gidenleri esas alıp diğerlerini dünyadan soyutlayalım?
Asıl mesele ise; canlılığın yaratılışına Kur'an dışında somut ve kesin bir cevap verilememesidir olayıdır ki; bu da fikirlerinizin devinimle değil bağnazlıkla alakalı olduğunu gösterir. Zannettiğiniz gibi İslam tarihsel değil, bütünsel, mutlak bir bilgidir.
Byakuya tarafından 10/4/2013 10:24:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
Byakuya tarafından 10/4/2013 10:25:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
Byakuya tarafından 10/4/2013 10:26:17 AM zamanında düzenlenmiştir.