- 3035 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
ERTELENMİŞ HAYATLAR!!!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Fısıltılı bir günün sabahından merhaba…
Yılların ne kadar çabuk geçtiğini gördüm bugün baktığım aynalardan. Çocukluğumda tırmandığım yaşam sarmaşığının en tepesindeyken, avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum geçip giden yıllara. Heyhat, her feryadım geri dönen yankım olmuş sadece. Yaşamak için verdiğimiz mücadele, çekilen çile, büyümüş senli benli dipsiz kuyularda. Oysaki kendimiz için kurduğumuz kaç hayalin peşinden koştuk, kaçına ulaştık biz. Her gün azalan ve zamanla imkânsızlaşan umutlarımız, kayıvermiş avuçlarımızdan, biz farkında olmadan. Etrafımızı o kadar çok sarmış ki dünya telaşı; sevdiklerimizden daha çok onları kucaklar olmuşuz. En son ne zaman çocuğuna sarıldığını hatırlamayan anne babalar, yaşam kaygılarını kucaklar olmuş geçip giden yıllara meydan okuyarak. Sevdiklerimizin, yüreğimizdeki ayak seslerini duymaz olmuşuz.
Yüksek binalara oturmuş, ama bakış açımızı daraltmışız. Daha çok çalışmışız, daha çok harcamışız, ama daha az keyif almışız hayattan. Daha büyük evlerde oturmuşuz ama daha küçük ailelere sahip olmuşuz. Yapacak işlerimizi sayarak bitiremezken, zamanı iyi kullanamamışız.
Daha çok okumuşuz, daha çok gezmişiz ama kararlarımızı verirken daha çok zorlanmışız. “Ben babam gibi olmayacağım” deyip, çocuğumuza daha az söz geçirmişiz. El pençe divan durduğumuz babalarımızın yerine evladının önünde el bağlayan babalar olmuşuz.
Daha çok ilaç fabrikaları açmışız ama daha çok hasta olmuşuz. Hastaneleri çoğaltmışız ama sağlığımıza hasret kalmışız. Başımızın ağrısını çocuklarımıza “ gel elini koy geçer” deyip, evladınla paylaşırken, halimizden evlatları bi- haber yapmışız.
Servetimizi katlamışız, ama değerlerimizi kaybetmişiz. Cebimiz dolup taşmış, ama moralimiz yine bozuk olmuş. Çok fazla konuşmuşuz ama daha az sevmişiz, daha çok nefret etmişiz.
Aya gitmişiz ama komşumuzun kapısını çalmamışız. Dizilerimize göre işlerimizi ayarlamışız. Çocuğumuzun başını beklemek yerine interneti beklemişiz.
Dış dünyamızı fethetmişken, içimizdeki bize ulaşamamışız. En kalabalık anlarda bile hep yalnız kalmışız. Çok yemişiz ama asla tok olmamışız. Aza kanaat etmeyip çoğunu istemişiz.
Daha özgür olduğumuzu sanıp “el alem ne der” duvarlarını örmüşüz etrafımıza.
İki maaş alan aileler olmuşuz, ama adliye koridorlarını doldurmuşuz. Daha iyi evlere sahip olmuşuz ama daha çok yıkılan yuvaları görmüşüz. Her şeyimizi özel anlar için saklamışız. En güzel odalarımızı hep başkalarına ayırmışız, ama çocuklarımıza yasaklar koymuşuz. En güzel elbiseleri başkaları için giymişiz, eşimizi günlük kıyafetlerle karşılamışız. Etin en iyisini, yemeğin en güzelini başkasına saklamışız. Sabahın ilk selamını eşimizden çocuğumuzdan esirgemişiz, ama dışarıya hoş sohbet adam olmuşuz. En güzel vakti başkalarına feda etmişiz, ama iki kelamı sevdiğimize çok görmüşüz.
En güzel kristal bardakları, yemek takımlarını başkalarına ayırmışız. En güzel parfümümüzü “ günün birinde” diye hep saklamışız.
Hep yazmak istediğimiz mektubu bir türlü yazamamışız. “Seni seviyorum …. ” u hep ertelemişiz. Kendimizi bile ihmal etmişiz, gülümsemeyi unutmuşuz.
Unutmayalım ki; hayat sadece yaşamı sürdürmek değil. zevkli anları sevdiklerinizle geçirmektir. Her gün her saat ve her dakika özeldir. Bunun sizin son anınız olup olmadığını bilemezsiniz.
Ertelenmeyen hayatlara
Sağlıcakla, sevgiyle kalınız.
BİRGÜL OTLU
YORUMLAR
Çok ilginç,
çok değerli bir çalışma...
Her cümlesinden sonra, irade dışı duraklamalar,
kısacık düşünme, sorgulama, yargılama nöbetleri yaşadık.
Hayretle, ibretle okuduk bu güzel çalışmayı.
Böyle bir yazıya ne kadar çok ihtiyacımız var diye düşündük sonra...
Ne kadar sorgulanacak şeyimiz varmış...
Ne kadar çok değeri kaybetmişiz...
Ne kadar çok güzelliğe arkamızı dönmüşüz..
Bu yazının çıktısı alıp,
yaşama mekanımıza asmalı,
her gün,
en az üç öğün okumalı, okutmalıyız...