- 1079 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
Gökyüzü Yasak, Yüzün Kadar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir değil iki yasaktık biz
Bu dünyaya
Sabah olunca daha çok cesaretli hissediyorum kendimi
Her şey olabilirmiş gibi geliyor.
Elbiselerimi hızla giyişim gibi hazırlanıyorum her şeye
Gitmeye,
Beklemeye,
Kalmaya,
Yalnızlığa,
Ölmeye hatta
Ama akşam olunca korkutuyor karanlık içimdeki çocuğu, elbiselerimi çıkarmaya bile korkuyorum, yavaşça büzülerek giriyorum yatağa. İçimdeki çocuk daha da büzülüp, küçülüyor. Yetişemiyorum onun küçüklüğüne, kendi küçüklüğüme yetişemeyip, geç kaldığım gibi…
Uzak görünüyor bu gece gitmek
Hâlbuki gitmem gerek, yasak bir dünyada, yasak bir meyve gibi hissediyorum ben. Ama yollar çok tekinsiz, tıpkı kalbinin sokakları gibi.
Bu gece de kal kalbim
Sabaha gideriz.
***
Gökyüzünden yasaklandım
Kanatlarım olmadığı için almadılar ve kuşlar kovaladı beni, her yüksek binanın tepesinden uçmaya çalıştığımda.
Gömdüğüm kırıklarımı çıkardılar göz önüne, her iyi olmaya çalıştığımda.
İyi olamadım, uçamadım da.
Uçamadığım için iyi olamadım.
Yüreğime mavi ağır basarken, ağırlaştım, ağırlığım çoğaldı. Sırtımda kocaman bir çanta, valizim de yoktu sürükleyebileceğim. Üşüyordum üstelik mantomu da taşımak zorundaydım ve ayaklarım her zaman donuktu, uyuşuktu. Yüklerden kurtulup, rahatlamak zordu.
Ağırlık aşağılara çekiyor ve ağırlaştıkça aşağılık oluyoruz. Gönlümde gökyüzü ama mavi yasak, gökyüzü uzak, ağırlaştıkça uzaklaşıyor ve yeryüzüne konmak durumunda kalıyoruz. Kanatlarımızı unuttuğumuz sürece uzağız gökyüzüne ve unutmalıyız artık maviyi.
Kuşlara özenmiştim çocukluğumdan gelen bir özlemle, özenle. Uçmayı o zamanlarda istemiştim hatta çıkıp gökyüzüne, bulutlara kendi ellerimle şekil verecektim. Kuşlarla arkadaş olacak, maviden elbiseler dikecektim. Bulutlarla yarışıp, yeryüzündeki tüm renksizliği kapatacaktım. Çünkü en çok uçunca büyük olabilirim, en tepedeyken yüksek olur insan ve her şey aşağıda kalır o zaman.
Nerede olursak olalım ve bedenimizi nereye hapsederlerse hapsetsinler. Karanlıktaki düşüncelerimiz bizim, bize ait. Okumayı sökmeden evvel yaşamayı sökmek gerekir, sırası karışık hayatta yapılacakların, geç kalışlar, erken gidişler bu yüzden.
Gökyüzü yasaklandığından beri daha günahkârız. Daha ulaşılmaz mavi artık, daha uzak, daha büyük ve sonsuz. Ama bulacağım bir merdiven, uçacağım gökyüzüne. Çünkü istiyorum, çünkü çocukluğumun tek hayali bu. Annemin evi, babamın ocağı kadar güvenli, aynı zamanda da güvensiz aslında, ayaklarım yere basamadığı için.
Büyüdükçe ölüyorum, herkes kadar eksiliyorum hayattan. Herkes nasıl gülebiliyor bu kadar, nasıl umursamaz davranabiliyorlar? Onlar farkında değiller mi eksildiklerinin?
Gökyüzü kadar korkmak da yasak, büyüdüm artık. O eski eteğinin fırfırlarına sarılan küçük kız yok ölmüştür belki de ben büyüyene kadar, haberim de yok. Artık avuçlarım var, tırnaklarımı gizleyen, gizlerken acıtan, çoğu zaman ağlatan. Çünkü ağlayacağım zamanlarda acıtırım en çok canımı, hani o acı geçsin, unutayım gerekirse daha büyüğünü yaşayayım diye.
Tırnakların uzunluğu kadar, acının genişliği.
Geceleri ezberleyemezsem düşerim ki düşleri de ezbere biliyorum artık. Korkuları, yasaklığı, kimsesizliği ve uçamamayı öğrendim. Burada kaldığım sürece büyümeyeceğimi biliyorum, uçamayacağımı da. Bir gökyüzünün kabullenmesi gerek artık varlığımı ve varlığımı uçurmam gerek o maviye, sonsuzluğa. Yoksa kelimeler batar boğazıma, her bir kelime daha çok acıtır ve aratır bir öncekini.
Korkmuyorum ezbere bildiklerimden, adımlarımın hızından, düşeceğim çukurlardan. Bana eşlik eden bir aydınlık hep var gece ay, gündüz güneş. İçimin söylediği yalanları susturmam gerek, özgürleşmek için uçmayı göze almak gerek ve sanki tam da zamanı gibi. Daha bir cesurum bu sabah, gitmek için.
Bizim birbirine çarpan büyük yüreklerimiz vardı ve çarpanlarımız aslında ikimizin toplamıydı. İkimizde kovulmuştuk gökyüzünden. İki ya/saklıyız artık biz, iki aranan, iki suçlu, iki ölen, iki ölü, birbirinde yok olan. Gökyüzü ölmek için çok güzel, korkulmaz orada ölümden. Kâğıttan bir uçak yeter belki taşımaya ruhlarımızı, ne de olsa naylondan canlılarız biz. Bir muşamba yeter bizi örtmeye. Canlı yapraklar ölü.
Aklımın bir ucu uzaklarda, diğeri kelimelerde, aklımın tam ortası sana bağlı. Seni kendimden ayırmadığım için gidemedim. Oysa bir zehirli su yeterdi tüm bunların olabilmesi için, her gün biraz küçülüp, ölmektense bir kerede yok olacaktım. Tabii gökyüzü izin verseydi.
Avuçlarım kanıyor, fazla batırmışım tırnaklarımı
Gözlerim batıyor, gördüğüm rüyalardan.
Sabah oluyor
Güneş doğuyor
Bugün uçabilmek için güzel bir gün ve cesaretimiz tavan yapmış, gece içtiklerimizden. Yollar sisli ya da dumanlı. Bir yerlerde yangın var ya da gözlerim yanıyor.
Yirmi Dört Ağustos İki Bin On Üç 12 20
Nevin Akbulut
Not: Pazar günü yoktum, yeni farkettim, yazım güne seçilmiş. Değerli Seçki Kuruluna Teşekkürlerimle, keşke burada olabilseydim :)
YORUMLAR
( Bakın bakalım olmuş mu ) elimden geldiğince şiirle dim yazınızla beraber çağrışım yapan kendi mısralarımı da katarak... saygılar
Bir değil iki yasaktık biz
Bu dünyaya
Sabah olunca
daha çok
gitmeye meylediyor ayaklarımı
mektuplarını hızla bitirişim
resimlerini alnının ortasından vuruşum
hep bu yüzden
sanırım sabah olunca biraz daha hırçınlaşıyor yüreğim.
akşam olunca
gün çökünce omuzlarına garip çocukluğumun.
şeker yemeye bile korkuyorum
uçurtmaların ipleri hep kopuk.
Uzak bir mevsim bu gece de gitmek
babasından dayak yemiş bir kız çocuğu sanki ayaklarım
her ses acıda / anne / diye ağlayan.
Bu gece de yaşa sevgilim
sabaha ölürüz...
*******
Mesela ben gökyüzünden indirildim
Kanat takmayı unutmuşsun dedi Tanrı.
Öldürdüğüm sevdalarımı çıkardılar yeryüzüne
iyi bir çocuk değildim
oysa
uçabilsem...
ellerimde zemheri bir titreyiş ağustos ortasında
omuzum da kıyamet yüklü
valizimde henüz kirlenmiş saçlarım.
Kuşlara öykünmüştüm vaktiyle
kanadını kırdıklarında serçenin
anladım
vurduklarını onların masumiyetleri...
Büyüdükçe ölüyorum
öldükçe sarsak sıvası dökük bir harabeye dönüyorum
şiiri kayıp bir çocuğun
gözyaşları bunlar.
Tanrı göğü yasak kıldığından beri daha çok günahız
hepimiz
ya ellerimiz
ya dilimiz
ya tenimiz
en kötüsü de kalbimiz
daha kötüyüz artık hepimiz....
Avuçlarım kanıyor, fazla batırmışım tırnaklarımı
Gözlerim batıyor, gördüğüm rüyalardan.
Sabah oluyor
Güneş doğuyor
Bugün
gidebilmek uçabilmek sevebilmek
belki ölebilmek için güzel bir gün
Hadi şiirim el ver gidelim....
deniz mi köpürüyor
yoksa gözlerim mi nemli
bu tuzlu tat ne...
Bizim birbirine çarpan büyük yüreklerimiz vardı ve çarpanlarımız aslında ikimizin toplamıydı. İkimizde kovulmuştuk gökyüzünden. İki ya/saklıyız artık biz, iki aranan, iki suçlu, iki ölen, iki ölü, birbirinde yok olan.
En sevdiğim kısmı diyebilirim aslında içinden bir kısmı alıp paylaşmak yazıya haksızlık olur çünkü her cümle,kelime,satır ayrı bir anlam ifade ediyor ellerinize kaleminize sağlık ve hatta yüreğinize sağlık...