- 1560 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYATIN TOPLUM SORUMLULUĞU
Toplumun gerçek dünyasını, hükümetlerin icraatlarını, sosyal-politik yapısını anlatmak, sunmak için gerekli olan günlük gazeteler veya tartışmalar, olayların temellerine inmedikleri gibi dönemin siyasi baskı ve sansürlemeleriyle yurda hâkim olan havanın gerçek yüzünü belirtemiyorlardı. Bu durumda devreye “edebiyat” girer.
Dünyayı etkisi altına alan 1789 Fransız İhtilali ile ortaya konan köklü reformlar-o temelden- bugün Avrupa toplumlar üzerinde sosyal ve politik açıdan –ki bunu edebiyatla sağlamışlardır- söz sahibi olmuşlardır. Toplum için edebiyat yapma, insanların beklentilerini karşılayan, bilgi bakımından doyuran en önemli etkendir. Bunu edebi akımlar içerisinde “romantizm” en iyi örnekleyen akımdır.
Bugün halka inebilen her düşünce mutlak sonuca gitme özünde varlığını sürdürebilir. Çünkü duygu ve düşünce cephelerini hazırlayan, aydınları ondan yana çeken edebiyat toplumcu edebiyattır. Değişiklikler yeniliklerle edebiyat aracılığıyla topluma sunulabilir. Bunun kendi edebiyatımızda üç örneğini görebiliriz:
1.Tekke ve Tasavvuf edebiyatı: Amaç: İslamiyeti yaymak ve sevdirmek.
2. Tanzimat 1.Dönem edebiyatı: Amaç: Batılılaşmayı, Batılı yeni kavramları ( hak, hukuk, adalet, eşitlik…) halka anlatmak, öğretmek.
3.Milli edebiyat: Amaç: Kaybolan milli bilinci yeniden halka benimsetmek, milli bir ruh yapılanması içinde milli dil unsurlarını kullanmak.
Bir toplumun içyapısı şu veya bu sebeplerle değişikliğe uğrarsa, orada derin kaynaşmalar olacağı gayet tabiidir. Türkiye’nin içyapısı aşağı yukarı yüz yıldan beri soysal-politik etki altında gittikçe hızlanan bir tempo ile durmadan değişmektedir.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten günümüze Türkiye’de olup biten ve hiçbir tarihin kaydetmediği birtakım olayları, gözlemleri “edebiyat” değerlendirmiş ve toplumun tepkisini göstermiştir. Özellikle 1960-1980 yılları arasında bu yansımaları romanlarımızda, hikâyelerimizde daha çok görüyoruz.
Bu tarihten itibaren görülen ya da yansıyan asıl mesele şu ki : “Toplum olaylarının nasıl meydana geldiğini anlatmak değil; edebiyatın toplum içindeki fonksiyonunu belirtmektir. Bu meseleden hareketle edebiyatın muayyen bir toplum içinde geliştiğini göz önünde tutarak onu, o toplumun bugününü anlatan ve yarınını hazırlayan bir kuvvet olarak görmekte fayda vardır.
Edebiyat kültürdür, bir milletin geleceğe aktardığı sözsel ve yazınsal mirastır. En önemlisi ulusal motifleri tüm dünyada ayrımsız olarak sunabilen yegâne bilimdir.
KENAN ATTAR
YORUMLAR
yorumunuza katılıyorum. edebiyatın toplumsal değişmede fonksiyonel bir yanı vardır. düşünür yazar ve şairler bir fikri doğurur bunu edebiyat aracılığıyla topluma sunar bu fikrin inananlarını oluşturur bu inanç büyük hareketlenmeleri büyük hareketlenmeler de büyük değişimleri doğurur. tıpkı Fransız ihtilali gibi ya da bir Darvin karl marks gibi ancak okuyucu kitlesinin bu fikre karşı duyarlılığı çok özeldir. eğer yeterli bir etki alanı oluşturamazsa büyük fikirler bile edebiyata rağmen zamana karışır gider.
peki edebiyatın fikirleri böyle inanılır kılan ve toplumun yasalarını kanunlarını değiştirebilen hareketlenmelere ulaşmasını sağlayan gücü ne? öyle bir gücü yok maalesef öyle gibi görünse de görünen esas güç .toplum ihtiyaçlarıdır. edebiyat bu ihtiyaçları dillendirdiği zaman güçlenir. ve etki alanı genişler böylece edebiyatla sağlanmak istenen bu beklendik değişime toplumun ihtiyacı varsa değişim yaşanır yoksa değişim için edebiyatın bildiğiniz en etkili yollarını deneyin yaşanmaz böylece toplumda istendik değişimin oluşturulabilmesi tek bir yola kalır o da devrimler
bizim edebiyatımız konusunu ya avrupadan almıştır ya da dinden almıştır bu yüzden ne tekke ve tasavvuf edebiyatında ne tanzimat ya da serveti funun edebiyatında ne cumhuriyet ne de günümüz edebiyatında özgün bir fikre rastlamak mümkün değildir.
böylece bu dönemlerde topluma sunulmak istenen fikirler toplumda bir ihtiyaç olarak görülmediği için hep yarım kalmış ve devamlılığını koruyamamıştır. dini konular da bile bu gün bakın ne kadar sıkıntılı bir inanç dünyamız var bu şu anlama geliyor türkiyede edebiyatla beklendik sonuçlar almak geniş etki alanları içinde mümkün değildir. bu sadece edebiyatımızın eksikliklerinden kaynaklanmıyor aynı zamanda farklı düşünen çoklu ulusal yapısından gelenek ve göreneklere dini inançlara çok sıkı bağlanmasından ya da yeni görüşlerin doğru da olsa çıkarlarına ters düşmesinden kaynaklanıyor. bunların hepsinin tabi ki düşününce örneklerini bulacaksınız ama ben kısaca değinmiş olacağım.
günümüz edebiyatı da ne yazık ki aynı yetersizlik içindedir. elinde bir kamerayla gezinen bir kameramandan farksızlar bu ise halen yaşanmakta olan anı resmetmek ya da tarihi belgelendirmek ki beklendik bir değişim için topluma kazandırdığı hiçbir şey yoktur. böylece edebiyat haber yazılarının ya da tarihi araştırmaların yerini almış oluyor ki edebiyatın çığır açabilmesi için özgün duyuş ve düşünüşlere ihtiyacı vardır. bu yüzden Avrupa Amerika ya da rus edebiyatından bahsederken akımlardan bahsederiz türk edebiyatından bahsederken de dönemlerden bahsederiz bu dönemler de apaçık Avrupa edebiyatı esintilerinin biçimlendirdiği dönemlerdir milli edebiyat dönemi bile toplumun özünü malzeme olarak alırken Avrupa edebiyatının esintileriyle şekillenmiştir.
bugün türkiye toplumlarında edebiyatla bazı konulara duyarlılık güçlendirilmiştir vatan sevgisi bayrak sevgisi ya da ilahi aşk gibi _bu duyarlılıklar zaten bu toplumlarda vardı_ ama yeni çığır açacak bir bilgilendirme topluma sunulamamıştır
türkiyede ki değişimlerin en etkili kaynağı birincisi devrimlerdir ikincisi bilinçli bir eğitim sistemidir. üçüncüsü de sayılırsa ihtilallerdir. edebiyatla değişen kısmen etkilenen bir kesim oluşturulmuştur ama beklendik etki alanına ulaşılamamıştır.
elbette ki yeni fikirler yeni duyuşlar geliştirebilmek sıradan yazarların yapabileceği şey değil bütün yazarlardan aynı şeyi beklememiz de mümkün değil bununla birlikte bütün yazarların içine doğduğu topluma karşı olmazsa olmaz denecek sorumlulukları vardır. bunlardan ilki gerçek anlamda bilgili olmalarıdır _ki bizim yazarlarımız çoğunlukla araştırıp öğrenme külfetine girmezler duyduklarıyla yetinirler_ bunun için derinlemesine araştırma yapmaları gerekir gerçeği bulma arayışıdır bu o yüzden objektif olmaları gerekir_ ki bizim yazarlarımız ben böyle düşündüm derken bile o kadar sığ ifadeler kullanıyorlar ki duygularını dile getirdiklerini açıkça ele veriyorlar_ değişik perspektifler kazanabilmek için fikir mübadelelerine girmelidir _ ki bizim yazarlarımız ancak kaba tabiriyle geyik yapıyorlar_ paradokslar oluşturabilmek için kurgular yapmalıdır. bütün bunları yaparken de yalnızca doğruları ortaya koymalıdır_ ki bizim edebiyatçılarımız bazen paranın doğrusunu söylemekten çekinmiyorlar _toplumu bilinçli ya da kasıtlı bir şekilde çıkarları doğrultusunda yanlış bilgilendirmemelidir. söyleyeceği her kelimeyi kuracağı her cümleyi adam akıllı düşünmelidir. doğru anlaşılmak için uğraşmalıdır._ ki bizim bazı yazarlarımız anlaşılmaz olmanın daha etkili olduğunu sanırlar ya da o anda aklına geldiği gibi özensizce söylerler_ kaldı ki kaç gündür şu sitede yazılar okuyorum edebiyat sorumluluğunu hisseden bir yazarla karşılaşmadım daha üzücüdür aynı şey günümüz tanınmış yazarlarımız için de söz konusu bir kaç yazar dışında dilime varan yazar dediğim kişi çıkmadı.
sağlıcakla esen kalın