- 1561 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KELEBEK...
Zor meslek, gerçek anlamda insan olabilmek ve layığıyla yaşayabilmek. Hayatımızı idame ettirirken, günlük gel-gitlerin eşliğinde, kurallara göre yaşarken, özünü kaybetmemek; mühim olan tek mesele.
Her gün, her kafadan çıkan binlerce ses, hep hayatımızın fon müziği olarak eşlik etmekte bize. Ve biz insanlar; ritmik dalgalanmalar eşliğinde bu müziğin bir parçası olmuş halde tamamlıyoruz orkestrayı. Orkestra şefi, aslında gidişatı belirleyen ‘’kader’’ adı altında hep baş rolde, her daim görevini ifa etmekte: Her ne kadar gerçek kahraman biz gözüksek de. Bu sanatsal tabloda, bazen vuku bulan olaylar sebebiyetiyle, ara sıra figüran rolüne de soyunabiliyoruz.
Eğer ki, konu aşksa; bir de bakmışız ki, hayalimizdeki insan ön planda, baş rolü oynamakta ve bize düşen, sadece ‘’Love Story’’ şarkısının eşliğinde hülyalara dalmak…
Eğer konu nefretse, öfkemize yenik düşmemiz sonucu; şeytan kimliğinde, nefsimizin kölesi haline gelmişiz.
Şefkat ise bize biçilen duygu, bir kelebek gibi uçuşup, bir de bakmışız ki kanatsız bir meleğe dönüşmüşüz.
‘’Kelebek’’ dedim de; yirmi dört saatlik ömrü yetiyor mudur acaba, hayatın tüm heyecanlarını yaşamaya…
Şanslıyız aslında biz insanlar; bize biçilen ömür kısa gibi gözükse de, aslında binlerce kelebek sığdırıyoruz hayatımıza. Duygular bize dair, hissettiklerimiz müspet ya da menfi olsa dair, tüm yaşadıklarımız insana dair.
Nefsimize hükmettiğimiz sürece, hayat sanılanın aksine, daha kontrollü ve daha yaşanılır. Her birimiz aslında, bu muazzam orkestranın farklı enstrümanları değil miyiz?
Kimimiz bir davul gibi, yeknesak bir gürültü eşliğinde öfkemizin esiriyiz. Kimimiz, asil bir piyanonun tuşları gibi, naif bir şekilde; kırılgan, hüzünlü olup, hülyalara dalmıyor muyuz?
Belki de zaman zaman zarif bir kemanın yayları gibi, usulca yaşayıp gidenlerimiz de var: Nezaket ve şefkat duyguları eşliğinde… Her ne kadar orkestra şefi uyumu sağlasa da, bazen, bir de bakmışız ki, roller yer değiştirmiş ve inanılmaz bir kaos hüküm sürmekte, her zamanki o uyumun yerine. Bir mutfak rafında, düzgünce dizilmiş bardaklar gibi düzenli olmak ne mümkün.
Bizler yaşayan organizmalarız: Bedeniyle, ruhuyla, duygularıyla ve düşünceleri ile komplike ve eşsiz varlıklarız. Temelde aynı yapı taşında olsak bile, hepimiz o kadar farklıyız ki birbirimizden. Her birimizin yeteneği, ilgi alanı, bakış açısı, zihinsel fonksiyonları ve hassas yönleri farklı farklı gelişmiş.
Bir yandan da eksik yönlerimizi, bir araya gelerek tamamlıyor ve bütünün bir parçası olmuş halde kopamıyoruz birbirimizden, istesek de istemesek de. Ve sonuçta sosyal yönümüz galip geliyor her ne kadar istisnalar olsa da.
Evreni bütün olarak ele alırsak, kainatın tek hakiminin işinin ne denli meşakkatli ve inanılmaz olduğunu tespit etmek hiç de zor olmayacaktır.
Milyarlarca insanın var olduğu muazzam bir dünya ve belki de bihaber olduğumuz nice bilinmezlik saklı gerek günümüzde, gerek bilinçaltımızda.
Binlerce kelebek ömrü sığdırdığımız bu hayatı bize bahşeden ilahi güce şükürler olsun ki, insan olabilmenin anlamına gerçek manada vakıf olalım.
YORUMLAR
Yazıya başlık cuk oturmuş. Düşününce ne uzun dediğimiz hayatlar, kelebek ömrü gibi değil mi?
Kaninatın efendisi, hiç de zorlanmaz bu kelebek vadisini yönetirken. Biz kendi kargaşamızda kaybolurken O'nun işinin zor olduğunu düşünürüz bazen.
Güzel bir yazı, tebrikler Gülüm.
sevgimle