- 3654 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİLGE KİŞİ VE İNSAN -3.ve 4. bölüm (özgürlüğü arayan insanın kendisi ile buluşması)
-Daha önce baktığın için göremedin ve buralara kadar geldin ve bana sorular soruyorsun.
-…
-Nedense bugün hep haklı çıkıyorsun! Ben ise hep yanılan ve şaşıran çıkıyorum!
-Bunu bilmekte erdemdir, tebrik ederim!
-İşte günün, ilk haklı çıkışım bu galiba!
-Bak ilerde akan küçük bir pınar var istersen git elini ve yüzünü yıka kendine gel, daha sonra konuşuruz.
İlerde akan şırıl, şırıl akan pınara doğru ilerlemeye başlarken yüzünde tebessümler çiçek açıyordu. Düşünceleri ile boğuşması sona ermiş huzura kavuşmuştu. Aklındakiduman, duman olan sisten bulutlar dağılmış, hakikatlerin gerçekleşme cesareti ile karşılaşmanın mutluğundan olsa gerek hafiften gülmeye başlamıştı bile. Bir zindan gibi olan yaşadıklarında merhametten eser olmayan bir anlayışla hicap duymadan gönül sazında aradığı perdeyi nağmeyi aramak yerine boş ve abes işlerle uğraşmanın pişmanlığı yüzünden belli oluyor ve bu pişmanlığın belirtisi olan alın teri alnından boncuk, boncuk yüreğine damlayarak yere dökülüyordu berrak ve tertemiz yere ve toprağa karışıyordu. Tıpkı aç aman bilmez misali idi bu yaşananlar. Hayatın, anlamsız ve manalarla dolu atmosferinde bir an önce kurtulup bu manasızlıkla dolu olan yaşamı zorlaştıran düşüncelerden kurtulup, mana dolu olarak; hayatta anlam ve ifade katan, hayatı anlamlı kılan hayal kırıklıklarını sevince dönüştüren hayal kırıklığına uğratmayan, yaşanabilirlik katan manalarını anlatan, manalarla bürünmüş olarak geri dönmenin arzusu ile huzur bularak ilerdeki çeşmeden bir avuç su alarak yüzünü yıkamaya başladı.
Gökyüzü masmavi; cömert gönül yapıcı, bulutlar; bembeyaz küçük narin adımlarla gezintide, istekli görüntüsü içinde; sakinleşmiş gönül rahatlığı ve huzuru sunmaya hazır, samimi görüntüsü eşliğinde gökyüzünün maviliği ile nazlı, nazlı uyum içinde dolaşıyordu. Kabul görünen, reddedilmeyen beğenilen hoşa giden bu mana ve anlam yüklü gökyüzü ve bulutların bilinen yüzüne aşina olan onlarca ağaçlar, çimenler yemyeşil, ilerde otlayan kuzular; sessizliğin ve huzurun hâkim olduğu hoşnutluğa ayak uydurarak otlanmakla meşgullerdi. İlerde şirin küçük bir ev; kutlu saadetli bahtiyar mutlu görüntüsü içinde, yaşayanları ve yaşantıları yükselten vasıfları donamış hazır hale gelmiş, boş içinde mutlu şen seçkin mümtaz insanların gelerek yaşamasını, bekleyen mahzun ama keyif ve sevinç sarhoşluğu görüntüsünde; yumuşak kalpli yufka yürekli, hisli yolcusunu bekleyen hancı gibi bekliyordu. Ağaçlar rüzgârın lirik ılık esen coşkusu içinde dallarını özgürce; gaye ve beklenti zenginliğine engel tanımayan edası içinde usulca gayretli olarak sallandırıyordu. Kuşlar; uçmalarında gerekli olan salahiyeti eşsiz güzellikte özgürlükte sınır tanımayan gökyüzünde süzülerek uçuyorlardı. İlerde bir ağaç dibine oturmuş genç kız neşe ve mutluluk elbisesine bürünmüş bu manzarayı, parıltılı şen gözlerle gönül rahatlığı içinde seyrederken, nereden nasılda aklına neden nerden geldiği belli olmayan ve şimdi sırası mı idi düşüncesi içinde suratı bir anda alıngan bir eda ile mahzunlaştı. Rüzgâr; hayatımızda, yaşamımızda bazen sert, bazen tatlı, bazen hafiften esen rüzgârlar; ihtiras, tutku, endişe, avuntu, gelecekten gelmiş bir haberci gibi esen rüzgârlar. Saygıdeğer bezen’de cömertçe, baş eğmez dirençli olan bezende hayret uyandıran, gönül kırıcı bezende teselli verecekmiş gibi esen rüzgârlar. Burada ihtiras rüzgârında bahsedelim isterseniz. Aydınlık, aydınlık verici olarak hayatımızı ve yaşamımızı idame ederken; gösterişsiz heybetlikten uzak olduğumuzu gösteren içli, samimi; gönül insanı olmak için yolumuza devam ederken; bu çetin, yırtıcı muammalarla bezenmiş yolda, sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde yürürken tek başımıza olmadığımızı kendimize ve topluma, ailemize olan sosyal sorumluluğumuz bilincinde olmalıyız. Bu topluma veya tüm insanlara; saygı duyulan, sağlam kişilikli, ender insanlar olduğu düşüncesi içinde olgun hareketler ve düşünceler içinde olmalıyız. Etrafımda esen sert rüzgârlara kapılarak karşımızdakini dinlemeden kendimize verdiğimiz değerden daha aşağı değer vererek değil de, daha yüksek değer vererek; içtenlikle apak yıkanmış gönül gözümüzle tartmalıyız ki; toplumda saygınlığı hak ettiğini, imrenilecek güzellikte, erdemli olduğunu görmeli, hissetmeli. İhtiras rüzgârı esmeden bu rüzgâra kapılmadan önce bilmeliyiz ki ihtiras; gözleri kör eden, insan ilişkilerini ve toplumu bitiren, öldüren; önündeki derin çıkılması mümkün olmayan çukuru görmeye engel olan genelde patlamaya hazır bir güç veya sonu olmayan akıntıya kapılası bir duygudur ihtiras. Bu iradeye" yani ihtiras rüzgârına kapılmış" sahibi olmak duyarsız başıboş, vurdumduymaz yırtıcı bir kuş gibi uçarak etrafına zarar vermek sendeki değerleri yok ederek; sert uçarcasına esen rüzgârdan ve yağan yağmurda kaçan düşmemek için olağan üstü gayret sarf edenler; seni sığınılacakmış bir liman gibi çekici ve cazip görenler, gönül insanı olduğunu sergileyen görüntüne aldanarak sana yaklaşınca batmakta olan çamur deryasında olmanı ve bedenini saran ihtiras duygusunun çıplak bir şekilde görmeleri ve en acısı, en kederlisi de baltaya sap olmamış sap gibi; ahenksiz uzlaşmasız tavırla durmak olsa gerek. Söz söylenecek ve söylenecek sözün değer görülmediği, vurdumduymaz, duyarsız olmak bezenmiş olan ihtiras rüzgârına kapılmadan; olgun, mütevazı, kucaklayan farklı olduğumuzu hissettirecek; tüm kötülüklerden arınmış temiz pak, yılmaz irade sahibi yol gösterici sağlam kişilikli olmak en güzeli ve en alasıdır yani alüyyül ala’ dır.
Basiretimizi bağlayan toplumu yok eden yaşanmazlık katan bu ihtiraslarımızdan uzak durmak gerekir. Bariz olanı görmek; bir durum muhasebesi yapmalıyız en başında. Bıkkınlığa usanmış yaşama sevincini umudunu yitirmişliğe sahip olmak, cehaletin havuzunda yıkanmakla eş değerdir ihtiras. Öz esas maya, bakış açısı. Zekâ, bilgi kavrayış nimetleri ile bize sunulan düşüncelerimizi ve düşünceleri yok etmek yerine saygı duyarak, erdemli olarak karşımızdaki insanı dinleyerek değer vererek yaşamalı ve bu yaşamda gönül huzuru, bolluk bereketle fışkıran toprağımızdaki hazineleri paylaşarak" hakimane" irade içinde yaşantımıza yön vermeliyiz.
Dünya hepimizin dünyası, hepimiz; üstünlük sağlamadan bu yaşamda taraf olmadan üzgünlük gam ve kederi yok eden özgür olan düşüncelere karşı cömert alçak gönüllü, olarak akarsak sadece" kendi düşüncelerimizi" -despotça- hazince; sonunda heder olacak bir güçle kabul ettirmeye çalışırsan hengâm’a’’ "seslerin birbirine karışmasına" neden olan zamanda, mevsimde yaşamaya benzer ki kimin ne söylediği anlaşılmadığı gibi kavga ve gürültü ile de bu zorbalıkla devam etmez ve devam etmesini beklemekte aptallıktan başka bir şey değildir.
Hisler ve duyuşlar; çok önemlidir insan hayatında ve yaşamında. Bunları duymakta daha da çok, çok önemlidir. Iskarta ve ızdırap dolu bir yöne götüren kulakla, bir duyuşla ve hissiyatla değil, ihya edici, inayetli bir duyuşla, hislerle duymalıyız ki bu duyuşları ve hisleri; toplumda, yaşamda"inkişaf"halinde olmalı ve çekirdek gibi gelişmeye geliştirmeye müsait olan kabiliyetle hissiyatla duymak gerekir ki; toplumda huzur mutluluk, gelecekteki tedirginlik son bulsun yaşam ve hayat latiflik ve hoşlukla ihya edilmiş manidar olarak devam etsin. Hem bunu" idame" ettirmede engel olacak olanlar; buna engel olacağı kabiliyetine sahip olduğunu düşüncesinde olanlar ve bu güzellikleri yalnızca kendisine has veya kendi düşüncesi içinde eriterek başka anlamsızlıklar katarak empoze etmek gafletinde bulunanlar bu "Hisler ve duyuşları" mikro derecede görenler, toplum tarafında bir anda kendini bela ve felakete götürecek olan " muhteşemlikle bezenmiş saf arı, naziklik ve zarafetle ve incelikle bezenmiş"- tokat-ı ile uyanmamacasına yok olacaklardır. Bunu iyi bilsinler ve bir yere not etsinler veya silinmez mürekkeple yazsınlar; akıllarına yazsınlar diyeceğim olmaz çünkü- akıllarında kırk tilki dolaşıyor ve bu kırk tilkinin kuyrukları birbirine değmesin diye uğraş içinde oldukları - için not alsınlar diyorum. Bırakın bunları düşünmeyi kırk tilki bir arada yaşarsa muhakkak ki kuyrukları birbirine değecek. Çok kurnaz oldukları için midir nedir tilkinin kuyruklarında, kuyruk değil de sanki başka bir şey takılı olabilirmiş düşüncesi ile bu kuyruklarla uğraşıyorlar galiba zannımca. Açın tıkalı kulaklarınızı bre gafiller niye sucusun, bucusun, ilericiyim, dar görüşlüsün veya İzemlerle uğraşıyorsun ?"Âlemlerin rabbi olan sonsuz kerem ve kudret sahibi olan Allah "insanın düşünce ve yaşam özgürlüğünü serbest- bırakmışken iyi ve kötü olan yolu, ışık gibi gözler önüne sermiş iken ve bu iyi ve kötüyü seçmede insanları özgür bırakmış iken- ,benimki daha iyi diye neden uğraşıyorsun? Dostça yol alarak düşüncelerinizi özgürce; aydınlık olan bu yolda, paylaşarak iyi ve kötüyü bularak ve seçmeye müdahale-özgürlüğe ve özgür iradeye müdahale- etmeden, doğru olanı kabullenin olsun bitsin. Bu çok kolay ve anlaşılır olandır. Dünya malında gözü olmayan kanaatkâr olanla, yola dostça çıkıp; tilki gibi kurnazım diyerek düşünürsen sakın ha böyle bir düşüncede olma, ava giderken avlanırsın. Dünya yeryüzü geniş korkma dolaş geniş olduğunu görürsün.
Hikâyemize devam edelim. Pınardan elini yüzünü yıkadıktan sonra tam kalkmak üzere iken arkasında duran genç kızı görünce irkilerek.
-Allah
Diye bağırarak kenara çekildi.
Genç bir kız yirmiyaşlarında, başıörtülü, şalvarlı zayıf esmer karakaşlı kara üzüm gözlü, bir güzeller güzeli genç kız elinde testi bekler görünce. Yine hayretler içinde.
-Bugün bu kaçıncı hayret edişim bende unuttum!
Diye söylenirken genç kız kendisini hayretler içinde baktığını görünce
- Sende kimsin? Burada ne arıyorsun?
İçinden bu bugün sorduğum kaçıncı soru diye geçirirken genç kız
-Benim ismim nefise, sizi biraz önce kendi kendinize konuşur iken gördüm ve sizi izliyordum!
----------------------------------------------------
4
İnsan şaşkın bir ses tonu ile
-Tek başına kendi kendimle konuştuğumum gördünüz? Yanımdaki kişiyi görmediniz galiba?
-Hayır, kendi kendinize konuşuyordunuz!
-Siz yanımdaki kişi gidince gördünüz galiba? Hem siz burada ne arıyorsunuz?
-Biz az ilerdeki kulübede babamla beraber yaşıyoruz
Eli ile ilerdeki kulübeyi işaret ederek gösterdikten sonra
-İşte şu ilerdeki kulübede babam ile beraber yaşıyoruz. Evde su kalmamış, babam bu pınarın suyundan başka su içmez, gördüğün gibi elimde testi ile su almaya gelmiştim, sizi az ilerde tek başınıza konuşur görünce merakımdan sizi izlemeye koyuldum, gerisini biliyorsunuz artık.
İnsan sinirli, sinirli
-Hala tek başına diyor.
Diyerekten içinden sinirlenerek
-Buyurun suyunuzu doldurun
Diyerekten kenara çekilerek genç kızın pınarın başına geçmesi için yol verdi. Bu arada tepeden tırnağa, baştanaşağı genç kızı göz ucu ile hayranlıkla bakmaya devam ederken, genç kız kendisini süzerek baktığını görünce hafiften gülümsedi, gülümsemesi ile gamzelerinde bahar çiçekler açtı, Elindeki testiyi su ile doldurmaya devam eder iken kendiside göz ucu ile insanı süzerek ilkbahar çiçeklerini gamzelerinde açmaya devam etti. Genç kız gülümseyerek
-Siz buralarda ne arıyorsunuz, üstelik tek başına. Burada yakınlarınız var desem bizden başka hiç kimse yok!
İnsan ilk önce dalmış olduğu bu güzelliğin karşısında şaşkınlıkla bakmaya devam eder iken, birden irkilerek.
-Sorunuzu tekrar alabilir miyim? Kusuruma bakmayın bir an dalmışım?
Nefise gülerek sorusunu tekrar sordu. İnsan ise şaşkınlık ve hayret içinde
-Ben bugün burada neden bulunduğumu ve bu sorulara kaçıncı defa maruz kaldığımı ve cevap verdiğimi hatırlamıyorum! Neyse önemli değil, gezintiye çıktığımı var sayalım. Siz sizin gibi böylesine güzel bir genç kız sabahın bu erken saatinde tek başına buradasınız ve korkmadan geldiniz!
-Ben alışığım, sık, sık gelirim hem burada babam ve benden başka kimse yok taa ilerde veler var ama hiç kimse buradan geçmez, geçerse sizin gibi yabancılar binde bir geçer. Siz aylardan beri gelen tek kişisiniz.
-B u dağ başında kulübede babanızla tek başınıza yaşamak zor olmuyor mu? Ne bileyim yalnızlık, herkesten uzakta hemde sizin gibi bir güzel genç kıztek başına hiç anlam veremiyorum!
-Yalnızlığa alıştık, babam ile kulübemizde ilerdeki tarlamızda çalışarak ihtiyacımız karşılayarak, sessizlikte huzur bularak yaşıyoruz.
-Sessizlik ve huzur evet çok haklısınız
Diyerekten derin bir ah çekti
Nefise
-Annem vefat ettikten sonra babam yaşadığımız şehirde sığamaz oldu, her nereye gitse annemden bir iz bir hatıra ile karşılaşıyordu.
Nefise’nin gözünde iki damla yaş süzüldü. Sözüne devam etti
-Babamı şehirde kalması konusunda pek başarılı olamadım, baktım ki nefes alamıyor buraya yerleştik, ama buraya nasıl nerede bulduk bende bu konuda hala şaşkınım dersem inanın. Bu konuda zavallı babama fazla soruda soramadım. Siz ne arıyorsunuz hala anlatmadınız?
-Beni boş verin benimki uzun hikâye, pek önemi de yok bugün yaşadığım en güzel rastlantıda siz oldunuz. Sizin gibi güzel bir kızı ömrü hayatımda ilk defa görüyorum.
Nefise başın öne eğdi. Yanakları kırmızı elma gibi yanmaya başladı. Gözlerinin içigülüyordu. Nefise pınarda taşan testisini alarak tam gider iken
-Bu ıssız yerde ne yapacaksınız? Nereyegideceksiniz? İsterseniz buyurun bize gidelim, bize misafir olun evimiz şenlensin fazladan bir ses duyalım, babamda çok sevinir. Size şöylebir şölen gibi bir köy kahvaltısı hazırlarım, daha sonra nereye gideceğinize karar verirsiniz.
Bu teklif karşısında heyecanlanan insan, büyük bir mutluluk içinde
-Bugün duyduğum en güzel söz bu oldu, çok teşekkür ederim!
Beraberce gülüşerek yola koyuldular.
Bir birlerine kıyıya yanaşmış bir gemi gibi yan yana sokularak kulübeye doğru yürümeye devam ettiler.
İnsan eli boş gittiği için içinde bir üzüntüsünü ve kırıklık lığını duymaya başladı. Yaşamış olduğu med cezir olayların da bir an kurtulmanın sevinci ve yeni insanlarla tanışmanın huzuru gözlerinde okunuyordu. Kâinatın küçük bir parçası gibi olan her an binlerce hücre ölüyor ve binlerce hücre yeniden doğuyordu. Sanki tıpkı o bir kâinatın biryanı doğumevi, bir yanı mezarlık gibi idi, vücudumuz gibi yaşadığımız hayat gibi idi yaşam ve hayat. Her an tazelik ve ölüm yan yana devam ediyordu. Gönül gözü ile kâinata bakılınca ve görülünce bu gerçek daha iyi görülüyordu, tabi ki bakan göze değil hem bakan ve de gören göze göre idi. İnsan yaratılış gayesi olarak Rabbine kulluk ederek nefsini kontrol altına alarak Rabbini bilmesi ve kötülüğü meyilli olan nefsini ve şeytani heveslerin kontrol altına alarak terk ederek ölümün ve yalnızlığın korkunçluğunda kurtulsun ve tüm güzellikleri yaşayarak haz alsın ve mutluluk ile yoluna devam etsin diye düşüncelerle yoluna devam eder iken. Nefise
-Çok dalgınsınız? Canınızı sıkan bir şeylermi var?
Dalgınlıktan bir an sıyrılarak
-Hayır, öylesine düşünüyordum! Kâinatı diyorum zıtlıklar üzerine kurulmuş, ebedi bir nöbetleşme gibi sürekli nöbet değiştiriyor.
-Haklısınız, kâinatı devam ettiren ve elinde tutan Yüce Allahın mutlak kanunlarından birisidir.
İnsan genç kızdaki bu değerli bilgilerin olmasına şaşırdı ve hayretler içinde
-Evet, sizde çok doğru söylediniz!
-Eğer kâinat ve insanlar nöbetleşme halinde olmasa idi hayat çekilmez bir hal alırdı. Bu nöbetleşme ile rahatlık, tazeleniş ve ferahlık getiriyor, insanlara.
Bu hoş sohbet kulübeye varana kadar tatlı, tatlı devam etti.
Nefise kendine dikkatli bakan ve süzen insana
-Bu uzaktan bakışın ok gibidir, zehir gibidir yüreğimi dağlar neden öyle bakarsın? Böyle bakarak benden uzaklaşırsın ve de sabrın azalır, girgönlüme, gir gönlüme gönlümü yaratanı gör, görkü neler yaratmış dünyaları içine sığdırmış, bir ben seni mi içine sığdıramayacağım.
İnsan bir anda bu sözler üzerine şoke oldu, dondukaldı. N e diyeceğini her şeyi unuttu kaldı.
-Gerçekten sen bu âlemin esirisin mahkûmusun, canın bu âlemin içinde hapistedir, böyle olduğu halde seni özgür yaratan seni kendini arayarak bulup, bulmaman konusunda özgür bırakmış iken özgür iken neden özgürlüğü ararsın arasana baksan yüreğine aklına özgür değil mi?
-….!?
-Sen kendi içinde bulunan özgürlükten haberin yok iken nasıl diğer insanlar için özgürlüğü aramaya çıkarsın çare olmak için, sen kendine çare olamamış iken? Yüreğinde aşkın derdi olmayan sen ve diğer insanlar, var git söyle onlara sen ve onlar âşıkolsun, bedeninizi ve ruhunuzu aşk ile merhamet ile donatın, aradığınız şey zaten sizde mevcut neden boş işlerle meşgul olursunuz?
-Şe. Şey sen hakikatleri söylersin ey dilber, sen kimsin bunları nerden bilirsin? Ben şimdi sende aşkı buldum, seni gördüm.
-Sen gözünle gördün ey insan, gönlünle görsen yanardın, külolurdun. Sizlerin hırsı ateştir yakar etrafı, ateş kömürün karanlığını gizler ama kömürde ateş olur ortalığı yakar.
İnsan hayranlıkla nefise ye bakarak
-Simdi benim ve diğerlerinin yaptıklarını ateşe mi benzetirsin, ey güzel?