2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
120
Okunma
Eksildikçe insan, bir aynaya bakar ve o aynada gördüğü yüzün artık kendine ait olmadığını fark eder. Fakat gerçek düşüş, insanın kendini değil, çevresini sorguladığında başlar. Kalabalıklar içindeki yalnızlık, suskunluk içinde kendini belli eder. Öyle an gelir ki en yüksek ses, kimsenin duymadığı içsel çığlıklarıdır. Çünkü anladığında, eksildiğinde, sarsıldığında, dünya sana gerçek yüzünü gösterir. Sandığın gibi dostlar yoktur, kardeşlik sanki yok olmuş gibidir Geriye yalnızca birkaç iyi yürek kalır ki onlar, Rabbimin yeryüzünde sakladığı saklı hediyeleridir. Kalanların tamamı ise yalnızca sessizliktir.
İnsan, sessizlikte uyanır. Sömürgeciye sığınan zavallılar, kalabalığın içinde kaybolanlar, hakikatin gölgesinde var olamayanlar… Onlar bir şey görmez. Çünkü gözlerini, yüzyıllar önce kapatmışlardır. Onlara sunulan hayat kör gözleriyle inanmış, zincirleri bileklerine kendi elleriyle takmışlardır. Gelişmiş olana hayranlıkla bakıp, kendi toprağını, kendi kelimesini küçümsemişlerdir. Batıya sığınmak, güneşin altındaki en güvenli gölge sanılmıştır. Oysa gölge, ışığı yavaş yavaş yutan bir boşluktur. Ama bir kişi, bir birey, sessizliğin içinde bir şüphe uyandırır. Kalabalıktan sıyrılıp yalnız kaldığında, gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır. Ve işte o an, zincirlerin yalnızca zihinlerinde olduğunu fark edenler için çarpıcı bir uyanış başlar. Bir kişi fark eder. Bir kişi sorar. Bir kişi ayağa kalkar. Ve bir kişi, tarihin yönünü değiştirir.
Bir anlığına dur. Dinle. Çevrendeki gürültü azaldığında, sessizliğin içinde yankılanan bir şeyler duyacaksın. Sorular. Uzun zamandır sorulmamış, unutulmuş, üzeri örtülmüş sorular. "Kimim?" "Neye inanıyorum?" "Bana öğretilenler gerçekten doğru mu?" İşte insan, bu sessizlikte gerçeğe yaklaşır. Kalabalıkların alkışları kesildiğinde, sunulan hikâyelerin sesi azaldığında, içindeki kuşkular büyür. Çünkü hakikat, ancak sessizlikte duyulabilir. Sahte olanın ortasında değil, yalnızlığın içinde fark edilir. Sömürgecinin sunduğu masallara inanmış olanlar, ışığın en parlak olduğu yere yöneldiklerini sanır. Oysa o ışık, gözlerini kör etmek içindir. Geriye yalnızca teslimiyet kalır: Kendi tarihini küçümseyen, kendi sesini unutan bir teslimiyet.
Ama bir gün, bir kişi sessizliği bozar. Ve sorgular. Kendi aynasına bakar, orada yansıyan yüzün ona ait olup olmadığını düşünür. Yavaş yavaş keşfeder ki üzerine yok edilen kimlik, kendi kimliğidir. Giydirilen düşünceler, sahtelikler içinde ödünç alınmış kelimelerle örülmüştür. Bu uyanış, sancılıdır. Çünkü uyanan insan, artık geri dönemez. Hakikati bir kez fark eden, sahte olana tekrar sığınamaz. Bu farkındalık, önce zihinde başlar. Sonra kalpte genişler. Ardından kelimelere dökülür ve dünya değişmeye başlar. Kalabalık içinde kaybolanlar sessizliği bozanı anlamaz, ona şaşkınlıkla bakar. Kimi onu reddeder, kimi ona karşı çıkar. Ama hakikatin ışığını gören için hakkın yolundan asla geri dönüşü yoktur. Buna Rağmen, Rabbin yardımıyla İsrail ve onun uşaklarının hesabı mutlaka sorulacaktır, vesselam.
Mehmet Aluç
5.0
100% (3)