0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
92
Okunma
Ben onları uzaktan seyrederken yazıyorum. Onların aşk dolu bakışları, kırgın kalbimi onararak beni kendime getirdi. Buyurun, okuyalım: Aşk dolu bakışların, yağmurun aşkla gönüllere damla damla damlayarak yeşermesini sağladığını görüyorum. Sırılsıklam yağmurda ıslanırken ben de ıslandım. Sizler de umarım sevdiğinizle birlikte o yağmurun altında ıslanırsınız. Bir rüzgâr esti geceyle fısıldayan, yankısıyla yıldızlara dokundu. Tuhaf bir melodi gibiydi; hiç duyulmamış ama kalbin derinliklerinde hep var olmuş gibi. O gece, şehir sokaklarının kıyısında, eski bir kitapçının içindeki raflarda bir hikâye doğdu. Ahşap masanın üzerinde iki kahve duruyordu; biri çok şekerli, diğeri sade. Gözler buluştu, ama kelimeler gecikti. Çünkü bazı bakışlar cümlelerden daha fazlasını anlatırdı. Aşk, incecik bir ip üzerinde yürüyen bir akrobat gibiydi; dengesini kaybetse bile düşmeyeceğine inanarak hareket ediyordu. Zamanın kıvrımlarında kaybolan bir gölge misali, iki ruh birbirine dokunmadan birbirini hissetti. Ve sonra yağmur yağmaya başladı. Kâğıt kokusu, kahve buharı ve hikâyelerin satırlara sığmayan ihtişamı arasında aşk, hiç kimsenin görmediği bir anın içinde yaşamaya başladı. Çünkü bazen en büyük aşk, anlatılmayan bir cümlede saklı kalırdı.
Ve yağmur, sanki gökyüzü de bu aşkın bir parçası olmak istercesine, ince ince yağıyordu yeryüzüne, Rahmanın rahmeti olarak. Şehir ışıklarının yansımaları kaldırım taşlarında dans ederken, iki yabancı, iki ruh, bir hikâyenin içinde kaybolmak üzereydi. Bir kitap sayfası gibi açılan gece, onlara kendi aşklarını fısıldıyordu. O an, kelimeler önemsizdi çünkü gözler hikâyeyi çoktan yazmıştı. Kahve soğuyor, fakat kalpler ısınıyordu. Belki de aşk, bir fincan kahvenin etrafında dönen bir evren gibiydi; kimin içine düştüğü önemli değildi, yeter ki içinde içenlerin gönlünde bir anlam bulunsun. Sokaklar ıslak, rüzgâr hafif ve dünya onlardan habersizdi. O anın yaşadıkları sürece süreceğine inanmak istediler. Ve belki de en büyük aşk, sadece yaşanarak değil, anlatılmadan da hissedilebilirdi.
Ve bir gün... Onlar yeniden aynı rüzgârın içinde karşılaşacaklardı. Çünkü bazı hikâyeler, yeniden yazılmak için değil, hiç bitmemek için doğar. Yağmur, sokaklara usulca yağarken, iki yabancının buluşmasını izliyordu. Onların üzerine ince bir örtü gibi serilip, sohbetlerine karışıyordu. Gözlerden süzülen anlamları, dokunamayan ellerin arasındaki titreşimi hissediyor, usulca sırlarını saklıyordu. Çünkü bazı hikâyeler yalnızca bakışlarla anlatılırdı. Rüzgâr, yağmuru şehrin farklı köşelerine sürüklerken, o anın hiç bitmemesi için dua ediyorlardı ikisi de. Ama yağmur biliyordu ki her damla er ya da geç toprağa kavuşurdu. Belki de aşk da böyleydi sonsuz bir düşüş, kaçınılmaz bir kavuşma. Ve belki de o gece, yağmur sadece ıslatmadı; kelimelerle anlatılamayan duyguları da ıslattı.
Yağmurun ritmi hızlanırken, gecenin içinde kaybolan hikâye, zamanı bükerek kendi yolunu çiziyordu. Sokak lambalarının ışıltısı, ince damlalarla birleşerek bir tür büyülü atmosferiyle sanki şehir, bu iki ruhun kavuşmasını kutluyordu. Ama yağmur sadece bir seyirci değildi. O, aşkın en sessiz şairiydi; dokunduğu her taşın, her pencerenin, her kirpikten süzülen damlanın içine bir anlam bırakıyordu. İki yabancıya sunduğu bu anı, sonsuza dek sürecek bir hatıraya dönüştürmek istiyordu. Ve aniden, rüzgâr esmeye başladı. Yağmur, onların gözlerinden süzülen bir umut gibi aktı. Eller henüz birbirine değmemişti ama hikâye zaten tamamlanmıştı.
Çünkü bazen aşk, kelimelerle değil, yağmurun melodisiyle anlatılırdı. Şehir sokaklarının rüzgârla fısıldaştığı o akşamda, Remzi gökyüzüne bakarak bir sigara yaktı. Hayatının başka bir noktada başka bir hikâyenin içinde akıp gittiğini hissediyordu. Ve işte tam o anda, yağmurun ince dokunuşuyla, gözleri Hülya’ya takıldı. Hülya, kitapçıdan çıkmış, elinde eski ve sararmış sayfalardan oluşan bir roman tutuyordu. Yağmurun ıslattığı saçlarını geriye doğru savururken, Remzi’nin bakışlarını hissetti. İlk karşılaşmalar bazen sessiz olurdu; bazen sadece iki insanın göz göze gelmesiyle bir hikâye başlardı. İşte bu da öyleydi. Remzi, “Görünüşe göre yağmur seni de benim gibi hazırlıksız yakalamış,” diye bir adım attı. Hülya, hafif bir tebessümle “Bazı hikâyeler yağmurda yazılır,” diye yanıtladı. Ve o anda, şehir onların etrafında dönerken, yağmurun melodisiyle iç içe geçen iki yabancı, kendi kaderlerinde buluşmuştu.
Remzi, Hülya’nın gözlerindeki derinliği okuduğunda, bu rastlantının bir tesadüf olmadığını hissetti. Yağmur, ikisinin etrafında ince bir perde gibi süzülürken, kalplerini birbirine dokunduruyordu. O an, kelimeler gereksizdi çünkü bazen aşk, yalnızca sessizlikte büyürdü. Hülya hafifçe gülümsedi. Elindeki kitabı kaldırarak “Biliyor musun, bazı hikâyeler hep aynı yere varır. Ama belki biz kendi sonumuzu kendimiz yazabiliriz,” dedi. Remzi, gözlerini ona dikti, derin bir nefes aldı. “Belki de bir hikâyenin sonu, ona inananlar tarafından belirlenir,” diye karşılık verdi. Bir adım daha yaklaştılar. Rüzgâr, anın büyüsünü korumak istercesine etraflarında dolaşıyor, yağmur ise her damlayı bir anıya dönüştürmek için var gücüyle yağıyordu. Şehir, bu iki ruhun hikâyesine tanıklık ediyordu.
Ve sonra… Remzi, Hülya’nın elini tuttu. Soğuk ama içten… Gerçek ama rüya gibi... “Ne dersin, bu hikâyeye birlikte devam edelim mi?” diye fısıldadı. Hülya, bakışlarını onunkine kilitleyerek usulca başını salladı. Aşk, o sokakta, o yağmurun içinde, bir ana dokunmuştu. Zaman sanki o anın içinde donmuştu. Hülya ve Remzi, yağmurun melodisi eşliğinde, birbirlerinin gözlerinde kayboluyordu. Her damla, geçmişin izlerini silerken, ikisinin de içinde saklı kalan kelimeler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Hülya’nın eli Remzi’nin avucunda bir anlam bulmuştu. Ne çok sıkı ne çok gevşek—tam olması gerektiği gibi… “Yağmur dursun istemiyorum,” dedi Hülya fısıltıyla, “çünkü her damla, bu anı daha gerçek kılıyor.” Remzi, gülümsedi. “O zaman aşkla birlikte yağmurun içinde kaybolalım,” dedi ve Hülya’yı hafifçe kendine çekti. Rüzgâr, ikisinin arasında dans ederken, gece bir sır gibi onları saklıyordu. O sokakta, o gece, aşk başka bir boyutta yaşanıyordu. Ve belki de bu hikâye, yalnızca onların içinde aşk ölünceye ve öldükten sonra ahirette devam edecekti Rahman ve Rahim olan Allah C.C. Rahmetiyle sürecekti… Vesselam.
Mehmet Aluç