0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
93
Okunma
Yazarken yalnızca çoğu zaman değil, her anımda zihnimin aynasız koridorlarında geziniyorum. O sessiz ve kıvrımlı yollar, düşüncelerimi şekillendiren en temel kaynak hâline geliyor. Yazdığım her cümle, o karanlık derinliklerden süzülen bir yankı; her kelime, içsel bir yüzleşmenin izi. İnsan zihni bir ev değildir; dört duvarı yoktur, penceresi açılmaz, kapısı kilitlenemez. Zihin, bazen bir ormandır: sık ve ıssız; bazen de aynasız bir koridordur evet kendinle yüzleşmekten kaçamayacağın kadar çıplak. Yürüdüğün her adım, bastığın her düşünce bir başka seni doğurur. Ve bilirsin ki orada yalnız değilsin. Kimi zaman kendi sesinle uyanırsın geceye. Oysa konuşan dudakların değil, seni senden iyi tanıyan o eski korkularındır. Adını bilmediğin ama sesini ezbere bildiğin bir gölge yaklaşır sana. Sorular sorar ama cevap beklemez; çünkü cevaplar çoktan içindedir. O anda anlarsın: sessizlik bir eksiklik değil, bir karşılaşmadır.
Zihin, geçmişle gelecek arasında gerilmiş bir iptir. Dengeyi kaybettiğinde ya anılara düşersin ya da belirsizliklere. Ama belki de düşmek, kaçınılmaz bir başlangıçtır. Kim bilir, belki de delilik sandığımız şey, en saf gerçekle temasın ta kendisidir. Ve işte bu yüzden yürürüz o koridorlarda evet korkarak ama vazgeçmeden. Her yankı bir önceki adımımızın hatırası, her gölge bir ihtimaldir. Bu yürüyüşün sonunda bizi neyin beklediğini bilmesek de, bildiğimiz bir şey varsa o da şudur; zihninin derinliklerinde kaybolmak, bazen kendini bulmanın tek yoludur. Dediğim gibi insan zihni bir ev değildir; dört duvarı yoktur, penceresi açılmaz, kapısı kilitlenemez. Zihin, bazen bir ormandır: sık ve ıssız, bazen de aynasız bir koridordur evet kendinle yüzleşmekten kaçamayacağın kadar çıplak. Yürüdüğün her adım, bastığın her düşünce, bir başka seni doğurur. Ve bilirsin ki, orada yalnız değilsin.
Zihin, geçmişle gelecek arasında gerilmiş bir iptir. Dengeyi kaybettiğinde ya anılara düşersin ya da belirsizliklere. Ama belki de düşmek kaçınılmaz bir başlangıçtır. Kim bilir, belki de delilik sandığımız şey, en saf gerçekle temasın ta kendisidir. Ve işte bu yüzden yürürüz o koridorlarda evet korkarak ama vazgeçmeden. Her yankı bir önceki adımımızın hatırası, her gölge bir ihtimaldir. Bu yürüyüşün sonunda bizi neyin beklediğini bilmesek de, bildiğimiz bir şey varsa o da şudur: Zihninin derinliklerinde kaybolmak, bazen kendini bulmanın tek yoludur.
Zihnin Çatlaklarında Sessizliğin Yankısı Yankılanıyor
Sessizlik, bazen en derin çığlık gibidir. Dışarıdan bakıldığında sakin bir göl gibi görünür; ama içine bakınca, karanlık bir girdabın kıyısında savrulduğunu anlarsın. İşte benim sessizliğim de öyle bir yerde başlıyor. Kelimelerin sanki karanlıkta yol arayan kör pusulalar gibi, zihnimin çatlak duvarlarına çarpa çarpa yankılanıyor. Ve huzur… O ne güzel bir kelime. Onu bir kere ellerinle tutmuşsan, nasıl da çabuk kum gibi avuçlarından kaydığını bilirsin. Huzurun çatladığı yerde doğar delilik. Ama bu delilik öyle rastgele bir çılgınlık değil; içinde anlam barındıran, aşk kadar yoğun, korku kadar gerçek bir hâl. İşte bu yüzden bazı sessizlikler kaçılacak şeyler değildir. Onlar, kendini bulduğun mağaralardır. Orada her çatlak, seni sen yapan yaraların yankısıdır. Ve bazen o karanlık koridorlarda yalnız olmadığını fark edersin evet, çünkü geçmişin, hayallerin ya da korkuların da seninle birlikte yürüyordur, vesselam.
Mehmet Aluç
5.0
100% (2)