- 742 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şikayet Ve Hak Arama Özgürlüğü
Şikayet hakkı, başka bir ifade ile hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın Hakların Korunması ile İlgili Hükümler başlığı altında, 36. maddede; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şeklinde yer almıştır. Bu düzenleme ile kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. Kişi, bu güvence kapsamında gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar verene karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve yine bu kapsamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahip olmaktadır.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtilir ve 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı kayıt altına alınmış, Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde de saldırının müeyyidesi ortaya konmuştur.
Görüldüğü gibi, Anayasa ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri açık bir şekilde teminat altına alınmıştır.
Bir çok uyuşmazlıkta, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Problem, bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında oluşmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da anayasal ve yasal güvence altına alınmış bulunmaktadır.
Kişi, hakkını ararken, karşı tarafın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir. Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendi kuralları ile çatışması söz konusu olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülebilecektir.
Doğrusu uyuşmazlıkların çözümünde, hak arama özgürlüğünün diğer tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı bir gerçektir. Başka bir ifade ile, kişinin istediği şekil ve şartta ve sadece başkasına zarar vermek için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, kişinin Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacağı açıktır.
Bu hakkın hukuk tarafından korunabilmesi ve yerli yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli delillerin olması şart değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin, benzer tepki vermesinin uygun görüleceği; diğer bir anlatımla orta düzeyde makul zeka sahibi bir kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı öngörüldüğünde, bu çerçeve içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğünün sınırlarının aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılması isabetlidir.
Not: Yargıtay Kararından uyarlamadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.