- 1086 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİYE DAİR NE VARSA...
Sevgi ve saygının ön planda bir olduğu, mutluluğun paylaşımla arttığı ve hakların gözetildiği bir ailede büyümüşseniz, öğrendikleriniz ve duyumsadıklarınız bir ömre bedel. Hele ki, aynı zamanda demokratik ve eşitçilik ilkesine sahip bir tutum sergileyen emsaller varsa gözlemlediğiniz, bu da ikinci bir kazanım. Çağdaş bir eğitimin de önemi yadsınamaz, her ne kadar muhafazakâr bir bakış açısına sahip olsanız da, tabii ki belli ölçüler çerçevesinde. Bunun kişilik yapısıyla ilintili olması çok muhtemel; zira her iki kavram kendi içinde çok farklı ve uç noktalara çekilebilir.
Yaşadığınız çevre, yakınlarınız, sevdikleriniz, sergiledikleri tutumlar, onlarla olan iletişiminiz sizin kişiliğinizin şekillenmesinde o kadar önem arz ediyor ki… Sahip olunan farklılıklar, geldikleri kültür, inançları ne kadar uzak olsa da size, bunu fark etmek asla olası değil çünkü ortak bir paylaşım içindesiniz:’’Sevgi’’ adında ortak bir diliniz var; herkese hitap eden ve tüm tezatlıkları ört bas eden… Sözün özü; ‘’insan insandır’’, diğer bir deyişle gönül eğitimcisi olan, insanlara sevgiyi, gerçek aşkı öğütleyen ‘’Mevlana’ nın’’ evrensel bakış açısında da her daim dile geldiği gibi. Benimsenen tutumlar, algılamada seçicilik, farklı eğitim düzeyleri, sosyo-ekonomik şartlar asla bir kıstas değil ve olmamalı da.
Sevgi ve saygı tanımlamasında bir sorun yoksa, kişi karşısındakini bir obje ya da menfaat aracı olarak görmüyorsa, ona karşı tamamen insani hislerle yaklaşıp, saygı gösterip, empati kuruyorsa, anlaşılan o ki; ‘’evrensel bir dil’’ her şeye hükmetmekte.
Somut bir örnek vermek gerekirse, bunun ne denli doğru ve kabul edilebilir olduğuna, bizzat şahit oldum, yetiştiğim çevre itibariyle… Ömrümün geçtiği baba evi benim için olan önem ve özelliğini, pek çoğumuz gibi, hala muhafaza etmektedir. Muhit itibariyle, farklı renkler taşıyan sayısız örnek vardı çevremde. Ama bu, asla bizim güçlü dostluklar kurmamıza engel olmadı. Komşularımızdan biri, asker kökenli bir aile iken farklı dinlere mensup gayri Müslim komşularımızın sayısı da çoğunluktaydı. Ne bunlar ne de akla gelebilecek başka faktörler, asla ve asla onlarla olan iletişimimizi, ilişkimizi zedeleyemedi, keza bu durum bugün de geçerliliğini korumaktadır, her ne kadar şartlar değişmiş olsa da…
Kısaca, kozmopolit, sevgi dolu bir dönem ve inanılmaz bir hayat deneyimi yaşadım tabir-i caizse. Dediğim gibi halen de değişen bir şey yok,en azından bizim açımızdan.
Gerek onların dini bayramlarını gerekse bizim hem milli hem dini bayramlarımızı ortak kutlardık. Kurban bayramlarında seve seve verirdik onların paylarını, Noellerde de onlar paylaşırlardı bizimle coşkularını. Renkli yumurtalar, paskalyalar, topik adlı o güzelim tatlı hala dün gibi gözümün önündedir. Paylaşımlarımız, dostluklarımız, sohbetlerimiz bir başkaydı, çünkü aynı dili konuşuyorduk. Ne onların hayat görüşü ne de bizimki asla söz konusu olmazdı, çünkü hepimiz hayata aynı pencereden bakıyorduk. Albay olan diğer komşumuz, sanılanın aksine, inanılmaz neşeli, esprili, merhametli ve muazzam bir insandı, harika bir eş, sevgi dolu bir babaydı aynı zamanda da; ne zaman beni görse espriler yapar, gönlümü alırdı.
Hey gidi günler hey; ne yazık ki hepsi mazide kaldı; geriye kalan üç beş dost ve yâd ettiğim o unutulmaz anılar. Ben, insanlığı, eşitliği, dostluğu onlardan öğrendim.
Eğitim aldığım Anadolu Lisesinde de durum farklı değildi. Gerek öğrenci değişim programıyla gelen öğrenciler gerekse yabancı hocalarımız; farklı kültürlerin ne denli uyum içinde olabileceğinin en somut kanıtlarıydı. Tüm hocalar, farklı mizaçta yüzlerce öğrenci harala gürele yaşar giderdik; birbirimizi incitmeden, saygı ve sevgi çerçevesi içinde…
Dedim ya, her şey mazide kaldı. Temiz, saf duygular, lekesiz, masum aşklar, gerçek dostluklar…
Ya, babamdan öğrendiklerim, gördüklerim… İstanbul kökenli bir aileye mensup olup, daha elverişli çalışma şartlarında görev alma şansı olsa da; o, kolayı seçmemişti: En genç, en verimli ve en deli dolu yıllarını, Anadolu’ nun en ücra köylerinde öğretmenlik yaparak geçirmiş, sayısız öğrenci yetiştirmiş idealist bir adamdı. Soğuk ve karlı kış günlerinde, ders öncesi, tezek yakıp sınıfı ısıttıklarını az duymamışımdır ondan.
Onlarca örnek, sayısız yaşanmışlıklar var bunun gibi hafızamda.
Sevgi yine sevgi; inanç, idealler, kanıksanan değerler, paylaşım, eğitim ve akla gelebilecek diğer tüm olumlu örnekler.
Netice itibariyle, kişiliğiniz şekillenirken bunlardan nasıl olur da etkilenmezsiniz; arada eksikler, hatalar olsa da, onlar da bende kalsın.
Kısaca, her ne kadar, insan denen mefhum büyük bir evrim geçirip, katı, ayrımcı, alaycı, bencil olsa da, ben hala sevmeye devam ediyorum insan denen canlıyı. Bazen öfkelenip, sinirlensem de, gözyaşlarına boğulsam de, başka çarem yok ki, sevmekten vaz geçemiyorum, çünkü başka şansım yok.
Uğradığım haksızlıkların haddi hesabı yok, yediğim darbelerin, yapılan saygısızlıkların çetelesini tutmayı bıraktım artık; gerçi şimdi hala tutsam da çetelemi, ufak bir farkla: Artık sevdiklerimin, dostlarımın yanına çentik atıyorum, böylesi daha kolay zira sayıları az. Hala da umudum var bu arada. Umarım attığım çentiklerden bir gün defterim dolar da, ben de derin bir oh çekerim...
Sevgiler…