- 563 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Silinemeyen (3)
Başkaldıran bir sesle söylenen bu beş kelime etkisini gösterdi. Münir, ürkek bir şekilde Refika’nın bulutlanan gözlerine baktı. "Asla," diye mırıldandı. "Asla öyle bir niyetin olmasın, ben sadece senden sonraki beni anlatmaya çalışıyordum."
Refika’nın bakışları, sehpanın üzerinden havalanıp Münir’in dudaklarına konan beyaz kuşla birlikte uçtu. Münir, içkisini yudumlarken sevdiği kadının gözlerini yakaladı. Uzun yıllar onu değiştirmediyse fırtınanın kopması an meselesiydi.
Değiştirmemişti.
"Beni iyi dinle budala!" Tamam işte, fişekler haznelerine yerleşti; gözleri ve sesi bir çifteli gibi aynı anda patladı. "Kulaklarını aç ve beni iyi dinle! Sevmedim mi sanıyorsun? Sevdim!..Hem de kıskançlıkla sevdim; öfkeyle, tutkuyla sevdim. Peşinde tasmalı köpek gibi gezdiğimi ne çabuk unuttun. Ruhumu ve bedenimi sana köle etmedim mi? Atölye dediğin o cehennemin dibinde, zebani gibi duran o heykelciklerinin önünde sana yatmadım mı? Bir evimiz olsun, bir yuvamız olsun diye az mı çabaladım. Ya sen, sen ne yaptın! Çoğu zaman bana bir pislik gibi davrandın. Senin gözünde, özentileri olan küçük burjuva soytarısı değil miydim? Söylesene bana, değil miydim?.. Zincirlerle dövüldüğün günü hatırlıyor musun? O gece sabaha kadar bedenindeki morlukları öperken ağladım; ağlarken bütün inançlarımı zorlayarak sana dualar ettim. Sen ateşler içinde inlerken bile, benim adımı sayıklayacağın yerde, yine sloganlarını sayıklıyordun. Aklın grevlerde, fikrin mitinglerdeydi... Senin gerçek sevdanı işte o zaman anladım. Senin hayatında bir figüran olarak kalmak istemedim Münir, kalmak istemedim. Üç beş gün kayboldum senden, kendimi denedim; baktım oluyor, sensiz de yaşanıyor. O zaman kölelik niye! Ruhumu neden sefilleştireyim!.. Çıkardım tasmamı, zedelenmiş, kırılmış beni aldım kaçtım. Kaçtım Münir, senden kaçtım. Senin ve benim iyliğim için durmadım sende. Zaten üç ay sonra da, gazetelerde adın geçti, vatan haini, diye... Elbette vatana ihanet etmedin ve halkını çok sevdin, bunu biliyorum; ama sen de şunu bil ki, ben de aşka ihanet etmedim ve seni çok sevdim..."
Münir, iki adımda Refika’nın önüne gelip dikildi. Ateş parçasına dönen ellerini aldı ellerine, dudaklarına çok yakışan o hınzır gülücüğü yerleştirdi.
"İyi bir atıştı ama ölmedim," Refika’nın yüzündeki öfke kızartısı birden kayboldu, bundan cesaret alarak devam etti, "sen sakin bir gölde yaşamayı seviyorsun, bense ırmağı; aramızdaki fark yalnızca bu." Sustu, eliyle mutfak tarafını gösterdi, "yoksa beni aç bırakarak mı öldürmeyi düşünüyorsun?"
Refika, bulaşıkları yıkamayı bitirdi, mutfağı aceleyle düzenledi. Ellerini sabunlamak için banyoya geçti; birkaç kez sabunladı, yıkadı. Yüzünü de yıkayacaktı vazgeçti.
Makyajının silinmesini istemiyordu. Aynaya baktı. Burun kanatlarının üstünden başlayıp aşağı doğru inen izlere dokundu. Diliyle destek vererek, parmaklarını derin çizgilerin üzerinde silmek istercesine bastırarak gezdirdi. Güldü, gamzeleri açtı. Onlara dokundu. Sonra, parmak uçlarıyla alnını yukarı doğru sıvazladı. Elini alt dudağına koydu; alt dudağından başlayarak aşağı kaydırdı. Çenesini, boynunu geçti. Siyah kazağının üstünden memelerine dokundu. Aynaya iyice yaklaştı. Gözleriyle buluştu. Göz bebeklerindeki derinliğe bıraktı kendini. Otuz yıl öncesine düşmek istiyordu, olmadı; kırk yıl öncesine gitti... Şimdi on yaşındaydı. Babasının tokadı yüzünde patladı. Yanağı yine yandı, elini yanağına koydu. Annesi lâle resimleriyle süslü vazoyu babasına fırlattı. Vazı kırıldı. Babası annesine saldırdı. Korktu, ağlamaya başladı... Hava sıcaktı. Etekleri fırfırlı kırmızı elbisesinin içinde terleyerek yürüyordu. Annesinin iki elinde iki küçük çanta vardı. Annesi çok güzeldi. Hızlı yürüyünce daha da güzeldi. İstanbul’a gidecek olan trene bindiler.
Refika, aynanın karşısında öylece duruyordu. Bir eliyle başının arkasından saçlarını sıkıca kavramıştı. Yine aynadaydı. Gözlerini birkaç kez yumdu açtı. Kapanan ve açılan her göz kapağı, sanki yılların sayfalarını çeviriyordu. Acılar ve mutluluklar; gülen ve ağlayan yüzler bu sayfalarda fotoğraf olarak duruyordu... Dayısının, elindeki telgrafı annesine uzatırken olan fotoğraf ki bu babasının ölüm haberiydi. Sonra dayısının ölümü, sonra yengesinin ölümü. Tanıdık ölümler hep. Hayatında hiç doğum yok; hep ölüm... Ve ünüversiteli güzel Refika. Sonra, Münir’le başlayıp, Münir’le biten iki karışık sayfa. Düzenli ve sakin bir yaşam için, yüreğinin hatırını hiçe sayarak sessiz kaçışın donuk bir enstantanesi. Sonra, annesiyle geçirdiği mutlu yıllar... Ciğerlerinin çürümesi engellenemeyen bir kocayla on beş yıllık evlilik.