- 1009 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Biz Çocukken Güzeldik
Yaptıklarımız ve yapacaklarımız belliydi:
Aynı şarkıyı söylemek, aynı bakkaldan ekmek almak, aynı topun peşinden koşturmak ve okul zamanı aynı sıralarda yan yana oturmak.
Ha bir de; yüzü asık, göbeği sarkık, eli sopalı Mehmet amcanın bahçesinden pembe güller çalmak.
Kin, nefret, korku nedir bilmezdik. Gök gürültüsünden ve karanlıktan korkmaktan başka derdimiz yoktu.
Sabahın ilk ışıklarıyla her sokaktan sesleri birbirine benzer ıslıklarıyla, yüzleri birbirine benzer çocuklardık. Biz sadece isimlerimizi bilirdik, cisimlerimizden habersiz.
Kim ördü bu duvarları aramıza.
O yaşlarda başladı baş ağrılarımız.
Sanki kaş göz arasında çocuklar kursa gönderilmiş; birine tesviyeci, birine tornacı, birine elektrikçi, birine motorcu sertifikası verilmiş.
Bir de baktık ki, birimiz Kürt, birimiz Türk, birimiz Çerkez, birimiz Ermeni, birimiz Alevi, birimiz Sünni olmuşuz…
Herkes gülünü atmış, dikenini yakasına takmış.
Şah damarımıza azar azar enjekte edilen zehir yavaş yavaş tesirini gösteriyordu. Birlikte büyüdüğümüz kardeşlemesine oynadığımız insanlar, öküzlemesine tepkiler verip, ağız dolusu birbirinin üstüne kusmaya başlamıştı.
Dolduruşa gelmiş, dolmuşa binmiştik çoktan.
“Allah nazardan saklasın”, “Allah esirgesin” dediklerimize; sittir et o kanı bozuğu, “Allah belasını versin” demeye başladık.
Horluyoruz, dışlıyoruz, aşağılıyoruz, hatta bizden olmadıkları bizim gibi inanmadıkları için öldürüyoruz.
Meğer yüzlerimizin altında koyu renkler saklıyormuşsunuz. Gerçek yüzlerimizin bu kadar çirkin olabileceğini nerden bilebilirdik.
Meğer biz; “o Alevi, yemeği yenilmez. Bu Sünni öldürür, şu Kürt sır verilmez, öbürü Türk paylaşmak bilmez, o gavur bize uymaz, o Laz laf anlamaz, şu Çingen utanmaz” diyerek birbirimizi çoktan ötelemişiz.
Çocuktuk; verdiniz yedik, örttünüz yattık, söylediniz inandık.
Sizden olmayanlar hakkında absürt yorumlar yaparak, bizi canımız ciğerimiz dediklerimizden kopardınız.
Kulağımıza gelen çatlak sesler çoğaldıkça, sevdiklerimize güvenimiz azaldı. Kim uyduruyor, kimler domuzluğuna ne amaçla üretiyordu o düşmanlık tohumu sesleri?
Yakıştırıp yapıştırılmış yalanlarla çocukluk arkadaşlarımızdan uzaklaştık, özümüzden koptuk. Duvarlarını kin ve nefretle ördüğümüz evlere hapsedildik, kabuğumuza sığındık.
Okumadık, ciddi çalışmadık, doğrunun, gerçek olanın peşine düşmedik. Savunmasız bıraktığımız beyinlerimiz ve o saf yüreklerimiz tecavüze uğradı. Kirlenmiş olmanın küfrüyle birbirimize bakar olduk.
Var oluş sebebimizi, hayat felsefemizi, insanlık fonksiyonumuzu özümseyemedik.
Bu pejmürde halde yetiştirilen yeni nesillere ne verebilirdik ki. İnsanın hak ettiği güzel dünyayı onlara da biz sunamadık.
Kendi cebini-çıkarını düşünen, gittikçe vahşileşen, saldırganlaşan ve özünden uzaklaşan birer canlı olduk. Adeta hurdalığa atılmış, orada paslanmaya yüz tutmuş demir yığınlarıyız.
Aidiyet hissimizi yitiriyoruz, insanlığımızı kaybediyoruz.
Kaybettikçe yalnızlaşıyoruz, yalnızlaştıkça ağır bedeller ödüyoruz.
Aklın- mantığın ve vicdanın gölgesinde yeşerip gelişen bir toplumda birlik ve dirlik bu kadar zor olur muydu hiç?
İnançlarınız, renkleriniz, genleriniz sizin olsun.
Aslolan insan değil mi, insanın yüceliğine yakışır temizlikte emek harcamak değil mi?
Biz galiba toplu yaşamı beceremedik. Hep iyi şeylerden bahsediyoruz. Güzel temennilerde bulunuyoruz ama birbirimizin yaşamını zorlaştırıyoruz.
Birbirimize köstek oluyoruz, çelme takıyoruz.
Yeterince bilgilenemedik. Ezberlerden, sorgusuz-sualsiz dayatılanlardan kendimizi kurtaramadık. Eksik kaldık, savunmasız kaldık. Vicdanımızı ve ahlakımızı zedelettirdik.
Biz sokakta seksek oynarken, erik ağacına tırmanırken; bugünlerimizi düzenleyecek/hazırlayacak meleklerimiz yokmuş.
Biz bahçelerde saklambaç oynarken sonunun böyle olacağını nerden bilebilirdik?
*Müsadenizle*
YORUMLAR
Bizi insanı da, insanlığı da unutmaya zorladılar. Sözün gelişi değil bu... geçeğin ta kendisir. Bu yüzden değişti nezanım şehirlerin insan profili. Eskiden her sokak başında tanıyıp selamlaştığımız onlarca yüze rastlanmıyor artık. Çünkü kaybolup gitmişler varoşçuluk serüven ve sevdalarının arabesk türküleri eşliğinde. Nerelerde kaldı eski çocukluğumuz!... nerede eski yaşanmışlıklar? Bu farkındasızlık özünü sakatladı insanın; evet en duyarlı insanlarımızın bile o pastoral şarkılar kadar güzel ve ahenkli özleri sakatlandı da; zaman, zaman, anamsız ve işe yaramamaz, ipe sapa vurulmaz söz ve söylemlerin de sahibi oldular, maalesef bu elim şaşkınlıklar içinde özü - sözü - yüreği güzel insanlarımız. Artık yoklar. Olsalar da bozuk profiller arasında farkedilmez olmuşlar.
Kutluyorum cesur yürekli ve donanımlı, birikimli toplum savaşçısı değerli dostum Müsade özdemiri.
Kemal Polat