EDEBİYATTAN ÖĞRENDİĞİM
Öyle günleriniz olur ki dakikalara sığan, o yaşadığınız özel şeyler bir ömre bedeldir. Bugün o özel günlerden birini yaşamaktan dolayı tarifsiz mutluluk içindeyim. Kurtuluş Savaşımızın pusulası, Atatürk’ün Samsuna çıktığı 19 Mayıs’ın yıldönümünü kutladığımız bugün Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğimizde Mersinli değerli Halk Şairimiz Süleyman Kaptan’a ayrılmış özel bir gün yaşadık. Süleyman Kaptan dizelerinde:
Ben ölürsem mermer mezar yapmayın
Koyuverin iki tane taş yeter
Başucumda gelip ağıt yakmayın
Bir duayla verilecek aş yeter.
Diyecek kadar mütevazı, gözünü dünya nimetlerine kapamış bir değerli şairdir. Biz onu Mersin’in Karacaoğlan’ı diye anarız.
Derneğimizdeki dost sohbetinden ayrılıp güzel bir Mersin ikindisinde eşimle Akdeniz’i dinledik, Akdeniz’i seyrettik. Mavisi öyle mavi, görmek lazım…Martı olup uçasınız geliyor.
Telefonum çaldı, tanımadığım bir numara. “Alo…”dedim. Bir süre karşıdan ses alamadım. Sonra karşımda bir bayan sesi “ Ben Gülgün Koçman. Harun Beyle mi görüşüyorum?” dedi.
Şaşırdım , zira bu zarif Hanımefendinin beni araması mutat bir şey değildi! Kendisini yine değerli şair Abidin Güneyli’nin başkanlığını yaptığı MEŞYAD’ın bir toplantısında tanımıştım. Çok değerli bir şair; nazik, naif bir hanımefendidir. “Sizin kitabınızı ikinci kez okurken bir cümleniz beni çok etkiledi ve o cümle bana şiir yazdırdı. Onu sizinle paylaşacağım. “ dedi. “Üç Mevsim” adlı kitabımda, tıp ve edebiyattan söz ederken, “ Ayrı akan,ama hep birbirine selam eden iki nehir” diye söz etmiştim. Bu cümle Gülgün Hanımefendiye şiir için ilham olmuştu. Hak etmediğim o güzel iltifatları beni inanılmaz duygulandırdı, onurlandırdı,mutlu etti. O beş on dakikalık telefon konuşmasını elde olsaydı da kayıt altına alabilseydim. Güzel şiirini kendi sesinden dinledim. Kalemi ve yüreği var olsun. Telefonu kapattım, bir süre şaşkınlığımı atamadım üzerimden. Sonra yine böyle aylar önce yaşadığım benzer bir sürpriz aklıma geldi. Adıma karşılık internet arama motorunda bir gün, bir yazı düşmüştü. Yazının sahibi Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR . Kendisini tanımam!.. Bir edebiyat sitesinde okuduğu “Arkası Yarın” adlı şiirime de atıfta bulunan güzel bir yazı yazmıştı:
“Sınırsız uzayın içinde evrenin yaşını düşünebilir misiniz? İnsan ömrüne gelince bir andan daha kısa değil mi? Hayat koşturmalarımız mücadeleler, kendimizle baş başa kalmayı unutur, bir yaşamla boğuşuruz. Gündelik hayatın peşinden koşarken yalnız kalmayı es geçeriz. Kimi küçük çıkarlar peşinde, kimi kendi kaderini yaşarken, kimi sevgi peşinde, kimi para peşinde. Bu koşturmalar yalnızlığımızı unutmak için mi? Yoksa ömür dediğimiz kısacık yaşam için mi? Geçen gençliğimize mi pişmanlığımıza mı? Geçiyor işte günler, haftalar, aylar… Yalnızlığımızın içinde keşke yaşasaydım, üzülmeseydim geçmişe deyip, yalnızlığımızı eski şarkılarda, geçmiş yaşanmışlıklarda anımsamak. Sonra yaşlandığımızda bir köşede oturup beklemek. Dr. Harun Özmen’in yazdığı gibi;
Gün geçtikçe artıyor yalnızlığımız,
Eskimiş şarkılarda notalar, esrik gönlümüzü oyalar.
Ne giden geliyor geriye ne yolcu duruyor yerinde
Bir kurumuş saat zembereğinde tükeniyor günler haftalar yıllar…
Yalnızlığımız sakin, huzurlu dünyadan kopmak gibi, gidip de yok olmak arası… “
O gün de tıpkı bugünkü gibi bir başka edebiyat gönüllüsünün kalemine konu olmak inanılmaz mutlu etmişti beni. O yazıyı “ Bir gün…” diyerek bilgisayarıma kaydetmiştim. O gün bu günmüş.
Bu güzel örnekler ve edebiyatla geçirdiğim onca yılın hatırına edebiyattan öğrendiklerimi paylaşmam lazım sizlerle. Edebiyat; almadan vermeyi, karşılıksız, sevilmeden sevebilmeyi öğretti. Edebiyat riyasız, kıskançlıktan uzak, takdir ve gıpta etmeyi, paylaşmayı öğretti. Edebiyat edepli olmayı, estetik anlayışla bakmayı, yaşamayı, farkında olmayı, farklılıkları zenginlik bilmeyi, hoşgörüyü öğretti. Edebiyat üç günlük dünyanın, üç kuruşuna değil dostluğa, sevgiye değer vermeyi öğretti. Edebiyat saygı duydukça saygın olunduğunu öğretti. Edebiyat, katıksız, saf, doğal olmayı öğretti. Edebiyat başkalarının güzelliği ve özelliğini kibir girdabına girmeden beğendiğini ifade etme erdemini öğretti. Edebiyat, Yunus’un
Ete kemiğe büründüm
Yunus deyi göründüm.”
Diye kulaklarımıza küpe ettiği “çırılçıplak insanlığı” öğretti.
Teşekkür ederim şair, yazar, edebiyat gönüllüsü dostlarım.
Teşekkür ederim edebiyat!
HARUN ÖZMEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.