- 558 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
trans
İnsanların hâlâ ölümden korkmaları ne kadar da garip! İşin daha da garibi çoğu sıkıntı ve hastalık sonrası insanların bir zaman sonra ‘öldüm’ demesi. Biraz hakikat konuşmaya çalışalım mesela. Gözlerime bakıp ‘güzel insanlar birer birer öldü, kim kaldı geriye diyen’ inanıyor yettiği kadar korkuyla yok olmaya. İnsanın bir sınırı, Tanrı’nın bir sınırı, her şeyin üzerinde insanın içindeki filozof var. Bu filozofu öldürmekten bahsediyor hepsi. Azıcık sanat bilgisi olan bile, kıçı üzerinde oturamayacak kadar pimpirikli!
Cehennem yukarıda, onu aşağı indirip bir cennet oluşturmalı! İlk başta modern dünyanın aşk masalları kâğıda dökülmeli ve karşılaştırılmalı!
Senin tanrın benim tanrımı yenmeye çalışıyor ve sözcüklerin gerisinde kelâm doğru olanı buluyor.
...
Oksijensiz olmak, aslında kitapların dünyasına yabancı ’bizler’ için ifade edilebilir. Rab, evvelden kelamı yarattı, sonra insanlar anlaştı, düşüncelerine renk renk baloncuklar doldurup; gemilerle beraber kıtalar keşfetti. Bir yer de Nuh oldu, Bir yer de İbrahim, Bir yer de Musa oldu! Ama ne olursa olsun, hep Yaradan imzalı oldu. Istıraplarımız ile beraber her an didinirken, her an acı çekmeye müsait varlıklar iken ve her birimizin derdi kendimize dünyanın derdi gibi gelirken, aslında ’kitap’ kelimesi bile ne kadar bayağı kalıyor ağzımızda, şivelerimizde; değil mi? Havasız kalma, suyu alamama; Hidrojen ile yanıp, Oksijen ile sönememe! İnsanın debdebeli hayatında, fütursuzca harcadığı yılları düşünememesi; bilakis ölümün dahi acı tat vermemesi. Verse dahi, dünya lezzetlerinden ayırdığı için vermesi gibi... İnsan ne kadar da küstah kendinin var olma bilinci de iken, en son modern cihazları kullanmada mahir ve her şeyi yapabileceğini zannettiği lahzaya dokunmuş iken. Küfür makinesi dillerimiz, gözlerimiz penceresi açık bir zindan; giren de belli değil, çıkan da. Giren ne için giriyor; bizim için hüsün kaynağı mı; yoksa çıkanların hepsi nurlu hayallerin gölgesi de, biz onları kayıp mı ettik? Sanat ne için var, ne için olmalı? Aslında birkaç insanı sevgiyle muhabbet etmesine vesile, gerçek sanatkârı görmesine sebep olacak sanat yerine, insan daha farklı olarak kendi yaptıklarını, haşa yarabilme içgüdüsü içinde sayabilme küstahlığı ile ne kadar daha gerçeği görmeyip, kalbi mühürlülerden olabilir? Bunlar bizim içinde geçerli. Kendimiz, her an; her saniye sorgulamak için bilfiil hazırda olmamız gereken, neden yeryüzü bahçelerinde çiçekler açarken bile bu densizliklerin bir kaynağı da biz olabiliyoruz? Oksijensiz kalma, hava alamama; insanların ’kitapları’ yok sayan, saatlerce vaktini öldürdüğü, en güzel ’vakit, nakittir!’ vecizelerin dahi hükmünü göremediği bir zaman! Neden bahtsız bedeviler gibi bu cihanda ruhumuz? Gerçek aitlik öte diye, illa ki biz öteye mi ram olmalıyız? Uhrevi sancakları taşıyamayabilir herkes ve sevaba girdiği anda da günaha girebilir. Bu yüzden belki de daha çok araştırmalı ve daha çok kaynağı göz penceresinden içeri güneş ışığı gibi süzdürebilmelidir. Çarkın dişleri arada yağlanmalı ve hatta gerektiğinde o dişlere kendi gücümüzden eklememiz gerekiyor. Bencillik değil de, insanın ruhi yapısına, burçlarına binaen bir hikmetli iradeyi sahiplenmesi ve hakkını savunması şarttır. Bencillikten öte, buna ’hakkım vardı, alıyorum’ gibi de düşünmek gerekir zannımca! Aslında odaklanma meselesinde çözümü şöyle düşünün. Çamaşır kurutmalığını düşünün. En fazla 14-16 çamaşır asabilirsiniz. Üstü üstüne siz 28-32 çamaşır serip, kurutmaya çalışırsanız, elbet alttakilerin kuruması güçleşir. Böyle de temel de şuurunuz açısından da, yeni kazanımlarınız, hayalleriniz ve acı kabiliyetleriniz daima size ilham kaynağı olurken, sıralama düzenini hatırlamalısınız. Eğer hayalinizde o an bir müstakil ev varsa, ondan bahsedersiniz. Gidip o müstakil evi, bir anda saray, malikâne yaparsanız; düşünceleriniz dahi üstü üstüne biner, kendiniz ile çelişirsiniz.
...
Yakınlaşmak için sınanıyoruz, yakınlaşalım ki, uzaklaşmayalım. Modern aşklardan birisi bu, ben! Beni yok etmek için başlıyoruz. Bismillah!
Ey talep edilenden fazlasını taşıyan, omuzları dermansız kalmış yârim! Hikmet mabedinde söyle kaç kıl kaldı? Söyle de acıtsa da günleri çeke çeke bitirelim. Tertemiz sarılıp, tarihe kalabilmek adına…
Yorgunluğuna daldırdığım pipeti tıkayan sayfa kül olmalı!
Kahrolası siz, biz; hepimiz, biraz aşağıyı görmeyi deneyin!
YORUMLAR
Yaşın ilerlediği, yaşanacak zamanın yaşanmıştan daha az kaldığı zamanlarda tercihler, ya da nasıl desem kaygılar değişiyor sanki. Kazasız, sürprizsiz gidişte ölümün galebe çalacağı aşikar olduğunda sanki aşka eğilimi artıyor gibi insanın. Bu aşk çoğunluk ilahi olsa da "şeytani" aşklar daha davetkar sanki. Sorgulamaysa olmazsa olmazı yaşamın,dolayısıyla kelimelere dökebilenlerin öykülerinin...
Sizi yeni farkettim, iyi de oldu bence ve buluan her zamanımda turlarım öykülerinizi. Elinize sağlık..