- 690 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk veSevginin Seranatı ve Senfonisi
Genç delikanlı aylardır, bir görüşte âşık olduğu genç kızın kendisini sevmesi için ikna edememişti. Genç kız’da da istek vardı ama nedense genç delikanlıya çile çektirmekten zevk alıyordu. Yine bir gün yolları şehrin gürültüsünden ve insanından uzak olan küçük kırda keşişti. Genç delikanlı genç kızın yanına yaklaşarak serenat yaparcasına.
-Neden gözlerindeki ışıltıdan beni sevdiğini göremiyorum ey sevgilim? Neden ellerin bana uzanırken bu kadar soğuk ve ürkek? Oysa ben seni karşıma çıkan sevgili sanmıştım?
-Anlamıyorsun beni. Ben seni sevemem. Sevmem sevgi aşk gibi değildir. Sadece hoşlanırım, ama senin aşk’daki sevme gibi tutkulu olan sevme değildir. O nedenle gözlerimdeki ışıltıdan o aşk ı göremezsin.
-Beni böyle tutkuyla sevemez misin? İçten istekli olarak, seni severken, gönlümü adaklanmış kurban gibi önüne sermek ve kurban etmek istiyorum. Seni sevmenin hazzı ilet tatmin olmuş bedenimi gökyüzünde kayan yıldız gibi kayar arak avuçlarına ve kalbine şaplanmış bir hançer gibi göğsüne saplanarak kalbine inmek orada yaşamak istiyorum tıpkı bir sancı gibi. Beni gönlünde çıkarmak istedikçe; hançeri çıkarmanın acısı ile kıvranmandaki özgürlük gibi, bedeninde hissederek beni sevmeni istiyorum ey sevgilim. Ak beyaz güvercin gibi narin omuz’una konmak ak yüzüne bakmak istemem...
-Sus. Böyle hoyratça bedenini ve aklını yorma, seni sevemem böylesine. Ben tutkuları olan bir kadınım, değişik farklı kişiliğim vardır. İçimdeki sevgimi coşkun ırmaklar gibi gönlüne akıtamam. Seni her an düşünerek her anımı geçiremem.
-Beni cömertçe sevmen tutku ile bağlanmak el ele göz göze mutlulukla yaşamak için buna engel olan anlayışını, yüreklilikle bana söyle gönlümün nuru.
-Seni böyle sevmemi isteyerek, özgürlüğümü kısıtlarsın, saklanan gizemli yolda uçurumlara atmaktır beni.
-Se. Seni sonsuz uçurumlara atmak mı? Seni böylesine; başı dik ve gurulu olarak severken seni nasıl.? Hayatımı sona erdirmek adına uçurumlara atabilirim? Beni batan güneşin, karanlığına gömecek olan bu hareketi nasıl yapabilirim? Sensiz yaşayamam ey sevgili.
-Bir çocuk gibi huysuzlaşıyorsun.
-Evet, senin yanında çocuk olmak sevilmek okşanmak istiyorum, sevginle damarlarındaki kanda dolaşmak. Seninle olmak her nefes alışında boğazına takılan lokma gibi hissetmeni, bereket ve bolluk ile göğsünde akan ak sütü içen çocuk gibi; kucağında yatarak sınırsız uçsuz bucaksız gözlerinde mutlulukla kaybolmak, avunç teselli bulmak istiyorum.
-Aramızdaki uçurumları, Ümitsizlik bağırtısına neden kulaklarını kapatıyorsun? Görmüyor musun gökyüzünde yağmur gibi yağan, ümitsizlik yağmurunu? Çorak olan gönlüme derman olmayan bu yağmurlar, azgın sel olup seni boğar ey biçare âşık.
-Gönlüm, vücudum; sendeki bu çorak sel ile bırak boğulsun; belki dere kenarında yetişen yaban bir çiçek gibi seni gönlümde açtırır. Duyarsız bası boş akan selde gözlerinde boğulmak, Vurdumduymaz göğsünde uyumak istiyorum.
-Kalbini incitmeyecek teselli edecek başka erdemlerle uğraş, ey biçare âşık.
-Seni sevmekten daha erdemli ne olabilir ki? İffetli gönlünde yer almak kadar şerefli bir yaşam varımıdır? Ey sevgili? Ganimete, konar gibi bırak dudaklarım, bollukla gizlenmiş sevgileri dudaklarında bir yudumda içeyim kana, kana. Varlık ve servet ile dolu kollarına, sarılayım. Yolunu kaybetmiş seyyah gibi sarılayım.
-Beni, görmeyen gözümle sevebilecek misim, ey biçare âşık?
-Evet, yeter ki içinde fırtınalar esen sevgisizliğe kapalı, yol gösteren gönül pencereni bana aç, gireyim, varoluşunla yeniden doğayım kalbinde.
-Gündüzü olmayan, gece gibiyim. Anlamsızlık çamuruna bezenmiş bedenimi kollarınla sarabilirimsin?
-Zaten sensizlik; gecesi gündüzü, sabahı akşamı, yaşamı olmayan kaybetmişlik batağına batmış bir yok oluşundan başka bir şey değildir. Senin özlemini duymadan yaşayan bu kalbim parçalansın kurtlara kuşlara yem olsun, sen yoksan, ey sevgili canan.
-Elim açık değildir sevgiye? Boş dönmeyesin?
-Bırak bedenim sende birleşsin; bendeki bu coşkun sevgi ile sana ulaşılan toprak yol olsun, birleşsin bendeki sevmenin bilgeliği ve olgunluğu ile yok olsun sevgisizliğin. Ben beni sende, sende seni bul bende. Çırpınma hoyratça sevgisizliğin denizinde; gelip geçici olan arzuların hevesinde boğulma.
-Senin sevginde çıkar yok. Ama benim sevgimde çıkar ilişkisi var. Bu erdemlerden yoksun gönlüm virane olmuş harabe bir konak gibi, İçinde yaşayabilir misin?
-Perişan içli ağlayışım, tesellisiz ışıksız ömrümde yaşamaktansa, seninle; harabe konağında krallar gibi yaşarım hem de gönlünün ırgatı olarak çalışayım sevgili cananım.
Gen kız hafiden gülümsedi.
-Bende dik başlılık ve öfke önleyemediğim deli dolu hırsım var. Yıkar geçerim.
-Sendeki hırs ve öfke ile bendeki gönül sevgisi ile yoğurur birleştiririm, kopmayan sevginin değeri ile sıkı, sıkı bağlarım gönül kuşum.
-Ayrılık en sevdiğim huyumdur, hiçbir kimseye bağlanamıyorum.
-Ayrılık, aşkla; bir beden olmanın özlemidir. Aşkı anlamanın yol ayrımıdır; özlemsizlik, sevgisizlik yolunda ayrılma, yaşamı anlamadır. Özlem ve ayrılık; aşka giden yola yakınlık duymaktır. Hayatla ölümü arasında birbirine sımsıkı bağlanmaktır gelip geçici olan varlıklara bağlanmadan, karşılıksız sevmektir.
-Bu meziyetlerden yoksun bedenim, ALLAH’IN sevgi ışığında da mahrum kalan bu bedenimde sevgiye yer olmaz diyorsun? Nasıl seviyorsun bende olmayan bir yaşamı, aşkı?
-Sevgi; bir çıkar sağlayan pazaryeri değildir. Karşılık beklemeden sevmektir. Bir yarımla, yarımı birleştirip bir bütün yapandır sevgi. Öfke, kırgınlık, bencillik ben olma yoktur biz olmak vardır.
-Bedenim bunları hissetmiyor, sanki duygusuzluk zincirine bağlanmış gibiyim. Bedenim boşlukta ızdırap içinde kıvranıyor. Çare olabilecek misin?
-Ölüm, bedenin gövdeden ayrılması değil midir? Bu ayrılıkla sevgiye koşan sevgilinin coşku ile buluşmasıdır ölüm. Izdırap duysan da, kavuşmanın güzellidir bu ızdırap’a merhem olan.
-Bunlar olmadan, gerçek olmayan bir ölümle, ölmüş olabileceğimi mi söylüyorsun? Yani sevgiden yoksun kalmam gerçek olarak bildiğimiz ölümden ayrımıdır ki bunu anlıyorum ben?
-Bravo, tebrik ederim çok iyi anladın ve çözdün.
-----------------
Beraberce yolda yürüyorlardı.
-Davetime gelmen beni fazlası ile memnun etti. Kalbim yerinden sökülürcesine çarpıyor. Beni anlamaya çalıştığınız kanaatindeyim. Sevgimi, gönlümdeki sessiz çığlığı duyduğunu görmek bende tarifi mümkün olmayan sevince boğdu
-Aşkı, sevgiyi ve aşkın sessiz sevgi sesini, duyuşlarını bakıyorum hemen hissediyorsunuz.
-Aylardır sizi anlamak için sizi izliyorum, gözlemliyorum. Kalbim, ürkek bir kuş gibi titriyor. İsterseniz elinizi göğsüme yaslayın, kalbimin ürkek çırpınışlarını hissedin, duyun o zalimlik zırhına bürünmüş; sevgi aşığı kalbinizle duyun.
- Bu söylediğiniz zalimce olmadı mı ey biçare âşık? Duyamıyorum, ama önemsemeye çalışacağım. Yaratılmış olanları gönlümde seçerek seviyorum. Bu kabahat midir?
-Evet, kabahattir, suçtur hatta zülümdür insanlığa seni delilerce karşılıksız seven bana zülümdür. Yaratılmışları; yaratandan dolayı kimliklerini bakmadan, ayırmadan hoşgörü ile candan sevmelisin ve sevmek zorundasın, zorundayız. Biz yaratılmışlar olmasa idi dünyanın, yaşamın birlikteliğin bir anlamı olur mu idi? Benim seni seviyor olmam sana değer kazandırmıyor mu? Sevmek kelimesi kalbinde hiç mi çağrışım yapmıyor?
-Endişe duyuyorum bu sözlerin karşısında. Korkuyorum. Yanlışlıklar kervanına katılmak sonunda kalbimin üzülmesini istemiyorum.
-Yık gönlündeki yanlışlıkları. Endişelerle yaptığın zehirli sarmaşıklarla donattığın gönül evini yık, ey sevgilim. Bendeki seni gör; zihninde gönlünde kalbinde yeniden inşa et. Çünkü sendeki ben, gözlerinde yıkılmış virane olmuş bir harabe evin yıkılmışlığında yok olmak üzere. Yıkılmış harabe gönül evimin kapısında içeriye gir, zorlamadan kapısını aç kendiliğinde açılıyor içinde sadece sen varsın; pırlantalarla bezenmiş, gönül gözümle, dirlik suyunda yıkanmış gönlümde karşılıksız seni seven, bende sen varsın. Taptaze, dupduru gözyaşlarımla yıkanmış bir kalp bulacaksın. Kanatlanmış ürkek çırpınışlarla kanatlarını çırpan; mahzun ve kederli bir kuş gibi uçuyorum sana doğru, karanlık dünyama ışık olmanı bekliyorum. Aç can gözünü, kulağını seherde uçan kuşlarla duy beni, beni şad et ey sevgili cananım. Düşkünlere birde sen vurma hoyratça, düşmüşüm uzat elini tut kaldır hoyratça ezdiğin bedenimi. Seni bir çınar bilip, sana yaslanmış gönlümü yıkıp geçme ey endişelere gark olmuş sevgili.
-Yalnızlık zırhına bürünmüş bedenimle yaşamak kolay mı sanıyorsun ey biçare âşık? Terk edilmişlik zindanına girmeyi ben mi istedim? Sevdiğim kalpsiz olunca, seven olduğunu bilince ve onu sevince; beni bir paçavra gibi, bedenimi hoyratça serseri gibi yerden yere vuran sadık bildiğim gönül kalbi dediğin kalplerde; değersiz bir taş gibi fırlatıp atan kalplere ve bunu taşıyan insanlara bir daha nasıl inananımda seveyim söyle bana ey biçare serseri âşık?
-Gönül evinin, böylesine pervasızca yıkılmış olduğunu, bilmiyordum! Ben, yıkılmış terk edilmiş, virane olmuş zehirli sarmaşıklarla sarılmış bedenini, sevgimle sarmaya gönlünü yapmaya geldim. Sen doğrusun, bende doğruyum, seni buldum gönül terazimde tartarak; sana Yaradan’dan özgürce, gönlüme akan sevgisi ile ebedi saadeti sunmaya geldim. Sende sabır var, gönül var, buna layık olanda sensin. Nefsine yenik düşme ey sevgili, uyarsan yarı yolda tek başına, dostsuz kalırsın; biçare gönül evinde.
-Anlıyorum sanki seni. Demek istiyorsun ki dağlar, ne kadar yüksek olsa da yollar, patikalar üstünde ezerek geçer gider, gönüllere sevenlere kavuşan yol olur diyorsun?
-İşte açtın bana gönül gözünün kapısını, güzellik çehrede değil kalp de’dir. Surete bakarak ta aldanma, gör onun gönül kalbini, kalbinde; öyle sev sarıl ona.Haksızlığa boyun eğme,diren;gönül kalbinle,bin doğruluk atına götürür seni dosta sevene..
-Gel ey virane olmuş harap gönlüme saray kuran sevgili, biçare olan benim, gönlümün gerçek sahibi sensin. Sendeki manayı aşkı, sana vereni anladım; anladım ki bu aşkı sana veren Mevla, verdiği aşkı görmen ve yaşaman için yoluna beni çıkardı; duydun tüm bedeninde aşkın lezzetini, hissettin, Mevla’nın sana verdiği aşkı her yanınla duydun ey gerçek sevgili. Bir yerde hissetmek ve yaşamak olmaz, olursa Mevla’nın verdiği gerçek aşk olmaz. Yani; bilmek; hissetmek sevmek, yıkılan harbeye dönmüş gönülleri onarmak ALLAH’IN nurudur diyorsun?
-!!!..
-Cevap veremedin?
-Sen uçtun, beni de geçtin.. Manayı ve anlamı çözdün. Mevla’mın nuru ile!, Mevla’ya çok şükürler olsun.
-Gülü koklarsan gül kokar, dikeni koklarsan burnunu acıtır acı verir.
-Tecelli olan; ALLAH’IN nurudur. Kâinat, sevmek, herkesi sevmek karşılıksız, yıkılanı onarmak, düşmüşe yardım etmek-tüm güzellikleri taşımak ve insanlara sunman ve bu yılda çaba içinde olman- için Mevla’nın bunları anlaman ve hissetmen için sana verdiği "nurla" anlama ve hissetme kabiliyeti" kazanırsın. Bu "Nuru" ile ilim sahibi olur ve "Hakikat’i" mana ve anlamı anlarsın, bu ilim ile Mevla’ya ulaşırsın işte gerçek olan a¬şk budur. Amaç bunları hissederek duyarak yaşamak ve yaşatmaktır, ezeli ve büyük olan bu nuru tecelli ettiren Mevla’ya bu güzelliklerle beraberce, tüm insanlıkla "Mevla’ya yönelmek ve gönüllerin onunla kaplanması-için çalışmak- gerçek olan "Hakikati" mutluluğu sevgiyi tüm insanlık olarak yaşamaktır. Bu ummanda sahil arama sahil yoktur uçsuz bucaksız bir ummandır.
-Bunları anlamak için bu hakikatler ışığında yola çıkmak gerekiyor değil mi?
-Çok doğru olanı söyledin Mevla’nın "nuru" ile sende yarattığı kendinden verdiği surette, Mevla’yı gördün. Sen, ben bizde yarattığı bedenimiz onun bir örneği değil miyiz? Güzelliklere, doğruya hakikate ulaşmak için yola çıkmak ve kabullenmek gerekiyor.
-Yani âlemlerin rabbi olan "ALLAH" veya Mevla’mız bizlere kendi suretinden bir parçamı verdi? Nasıl?
-Evet, ALLAH duyuyor değil mi?
-Evet,-.
-Bizde duymuyor muyuz? Allah görüyor, bizde görüyoruz değil mi?
-!!
-Neden sustun
-Düşünüyorum. Evet, doğru Mevla’m kendinde olan suretin bir parçasını bize de vermiş! Böylesine geniş ve anlamlı düşünmemiştim... Ve bilmiyordum. .Yine gül misaline döndüm; gülü koklarsan gülün kokusunu duyarsın, dikeni koklarsan burnuna batar acı verir. Seninle tanışmam dünyamı hayatımı bakış açımı değiştirdi ey güzellikleri" Mevla"’ dan alan ve etrafına yayan sevgili.
-Bu bize verilen, görmek, duymak, Mevla’mızınki gibi görmek, duymak gibi değildir. Biz çevremizdekini duyar ve görürüz. Mevla’mız olan-ALLAH-tüm evreni ve kâinatı duyar ve anında görür kuşatır merhameti ile lütfü ile affı ile keremi ile ihsanı ile bunları sayarak bitirmek mümkün değil. Biz Mevla’mızın bildirdiği kadarını biliyoruz. Allah merhameti ile bizi kucaklayıp bedenimizi sardığı gibi, bizde insanlara merhamet nazarı ile bakıp bu güzelliği ile bizi donatan Rabbimize şükür olarak merhamet nazarı ile sarmalıyız. Elimiz kesilince bedenimiz; hemen o yaraya karşı duyarlı, olarak donatılmış ordularca; kesik olduğunu hemen pansuman yapılması gerektiğini hatırlatan rabbimizin, ordularınca beraberce, merhamet nazarı ile harekete geçerek, yaramıza merhem olmanın şefkati ile bize yardım eder, bizde bu uyarı neticesinde yaramızı pansuman ederek iyileştirilmesine yardımcı oluruz beraberce el ele. İşte yaşam, alanımız olan dünya ve bu âlemde, karşımıza veya yolda eli veya yüreği kan ağlayan veya bu kanamaya neden olan sancı ve kesik görürsek, hiç tereddüt etmeden Allah’ın bize verdiği, bu güzel haslet ile hemen pansuman malzemelerini alarak yaraya merhem olmalıyız. İşte Allah’ın bize vermiş olduğu suretin, bir parçasını da yerinde kullanarak asli görevimizi yapmanın huzuru ile Mevla’mıza kavuşunca; sonsuz merhameti ve şefkatli, kollarına kavuşarak sonsuz mükâfatla, kavuşmanın ve yaşamanın hazzı ile baş başa kalacağız. Yoksa merhametsizce bırakın kanı aksında şu ilacı alsın daha sonrada şu serumu alsın ben para kazanayım şeytani hal ve hevesinde olursan kusura bakma diğer âlemde de çatır, çatır yanmak için odununu hazırlamışsın. Yok, sen merhamet duyguları içinde Allahın vermiş olduğu "nuru" ile ilim sahibi olarak bu yaralanmaları ve sancıları göz önünde bulundurarak ilacını da çıkar, serumunu da üret. Daha fazla acılarla, kıvranan ve seruma gerçekten ihtiyacı olana ver ve Allah’ın izni ile yaraya ve sızıntıya, kanamaya merhem ol. Merhamet nazarı ile yaşa ve Mevlana’da şükür’ü bu şekilde yerine getir.
-Görünmeyeni, inkâr etmek doğru değildir. Evde otururken herhangi bir şeyin karşısına geç ve ona bak ve gözünü kapat; demin gördüğün şimdi var mı? Yok mu? Görmüyorsun gözlerin kapalı, biraz önce gördüğün nesneye yok diyebilir misin? Görmeyince yok diyemezsiniz görünmeyene, görmek için göz lazım gelir veya kalp lazım veya kalp gözü ile bakmak gelir.
-ALLAH U EKBER.
Dedikten sonra genç kadın bu konuşulan gerçek ve hakikati gönlünde, aklında kalbinde süzdükten sonra bu hakikatin hayranlığı gülümsemesi ile bayılarak yere düştü.
-Bayıl ey güz elik’leri "Mevla’nın" izni bedeninde taşıyan ve" nuru" ile ilime, kavuşan tüm bu güzellikleri kendinde toplayan sevgilim, bende hakikatleri senin gibi öğrenince anlatılması mümkün olmayan hoşluk içinde bayılmıştım.
Genç delikanlı tatlı bir gülüşle yerde çimenlerin üstünde baygın yatan genç kadını kucağına aldı. Genç kadın baygın olmasına rağmen yüzünde gülücükler açıyordu.
----------------------------------------------
-Sevmek emek ister. Güç ister, seven kendisini sevdiğin inin kalbinde görendir, sevilende kendisini sevenin kalbinde görendir. Gerçek sevgi böyle olmalıdır. Toplumda da böyle olmalıdır. Herkes kendini karşındakinde, karşısındakinde kendisini onda görendir. Kendin benliğinden kurtulup tüm insanları sevmektir en öncesi sonrasında yine sevmektir. Ayrılık kelimesi kelimelerde çıkarılıp yok edilir bu sevgi ile. Düşmanlık, nefret… Yok, olur birer, birer. Ömür boşlukta, boş avare bir hoyratlıkla yaşanmamalı, ömür ve zaman anında geçen ve dönüşü olmayan bir ok misali gidendir hayatımızda, bir hazinedir değerini bilende. Sevgi, isteyenin hemen elini uzatıp alacağı bir duygu olmalıdır, yeni yolculuğa çıkanın; uzun yorucu yol zahmetine girmeden ulaşılması mümkün olmalıdır. Havada asılmış olan ve özgürce sallanan bir salıncak misali herkesin binip mutluluğa gark olacakları bir duygunun hâkim olması gerekli olmalıdır; bu sevgi herkesin kendine ve seveceği ailesine sevgilisine ait olmayandır sevgi. Ağlayan, çığlık koparan çocukların anne sütüne kavuşmasındaki mutluluğa kavuşma, karıncaların birbirine yapışık yol almaları ve yürümeleri gibi bu duyguyu her yere yayarak beraberce, yan ayana, omuz, omuza aramıza nifak sokulmadan yürümeliyiz. Bu duygudan yoksun yaşamak sonucunda; bela, musibet, meşakkat, sefillik, cimrilik başımızdan hiç eksik olmaz. Gönül iyilik isteyen temenni isteyen olmalıdır.
-Gurur ve kibirlidir insan kendini beğenendir, tabiatında olan bir duygu ile yaratılmıştır. Bunu yok etmek için birbirimizi sevmeliyiz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.