- 934 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
YİNE Mİ SIKI YÖNETİM? SIKTINIZ AMA…
Efendim şimdiki nesil tabii ki bilmez. Ben bile hayal meyal hatırlıyorum 1960 İhtilalini. 27 Mayıs 1960 da henüz altı yaşındaydım.
İstanbul’un Fener semtinde Patrikhane’ye oldukça yakın ahşap bir evin bodrum katında ikamet ediyorduk. İşte o 27 Mayıs gününün olağan dışı bir gün olduğunun farkındaydım.Çünkü benim rahmetli peder sabah evden dışarı çıkar çıkmaz geri dönmüştü.Rahmetli annem sordu
-Bey niçin döndün..Bir şey mi unuttun?
-Yok ya ne unutması...Örfî idare ilan edilmiş.
Rahmetli annem cahil kadındı…Okuma yazması bile yoktu. O bakımdan anlamazdı öyle örfî idareden filan. Ama babam gibi bir barut fıçısına da ikinci bir soru sorulamazdı. Yani ona ‘’ Örfi idare ne?’’ Diye sorsa alacağı muhtemel cevap olan ‘’ Ananınnnn’’ ile başlayan cevabı alacağından oldukça emin olduğu için yüzünde bin bir soru işareti olduğu halde sustu.
Annem susmasına sustu ama anladı ki babam o gün evden dışarı çıkmayacaktı. Buna hem seviniyor, hem de üzülüyordu. Seviniyordu çünkü babam hiç olmazsa bu gün Rum komşu Madam Evniki’ye gidemeyecekti. Üzülüyordu çünkü bu, Allah tarafından safi sinir olarak yaratılmış King-Kong ile sabahtan akşama kadar aynı çatıyı paylaşmak sağlığı açısından son derece tehlikeliydi.
Bu arada ben de merak ettim: ‘’ Ula bu örfî idare de ne ki acep?’’ Tabii ki önce babama sorayım dedim. Lakin babam İspanya arenalarında matador kovalayan azgın boğalardan daha fena soluyordu sinirinden. O, bu vaziyetteyken ceza sahasına girmek değil dokuz, doksan dokuz kusurlu hareket olurdu ki çok çocuk olmama rağmen o kadar da salak değildim. Ağabeyime baktım…O ne de olsa ilkokul üç ya da dörde gidiyordu. Lakin onun gözleri de bana ümit vermedi. Hem o Allah’ın çilli çirkini nereden bilirdi ki? En iyisi anneme sormaktı. Ben de öyle yaptım. Usulca sordum.
-Anneeee…Babama ne olmuş? Örfî idare ne demek?
-Oğlum susss..Babanı kızdırma. Hastalanmış baban. Örfî idare denilen bir hastalığa tutulmuş.
-Kötü bir hastalık mı peki..Ölecek mi benim aslan babam?
-Susss..Ağzından yel alsın…O nasıl söz..Biraz ateşi var o kadar.
Annem haklıydı…Babamın ateşi vardı. Ateşini söndürecek Madam Evniki ise iki adım ötede oturuyordu ama her ikisinin de dışarı çıkması yasaktı.
Büyükler dışarı çıkamıyordu ama biz veletler çıktık tabii ki. Bir de ne görelim: Sokak asker kaynıyor. Hemen yaklaştık asker ağabeylerin yanına ve ben sordum:
-Asker abi merhaba.
-Merhaba ufaklık.
-Savaş filan mı var?
-Yok aslanım örfî idare var.
-Yani hastalık mı var?
-Haaa. Haaa Haaa…İlahi çocuk. Yok yok korkma hastalık filan yok. Sokağa çıkmak yasak bu gün.
-Ama biz sokaktayız.
-O zaman tadını çıkartın. Çünkü size serbest. Ama sakın uzaklara gidip de kaybolmayın..Sokaktan ayrılmayın. Tamam mı?
‘’ Halimem yandan yandan , severim seni candan…Desene bu gün akşama kadar ne Samiiiii çabuk eve gel’’ Diyecek biri olacaktı ne de ‘’ Gılyanti ela elaa’’ diyen. ( Gılyanti, Evniki teyzenin oğlu. Namussuz ayı gibi, Yaşça bizden çok büyük ama beyni bizim kadar olduğu için bizimle oynuyor… Ela, Rumca gel demek ).
İlk örfî idaremi işte bu 1960 yılında yaşamıştım. Ondan kalan en bariz anım ise bir sene sonra babamın telaşla eve gelip ‘’ Adnan Menderesi astılar’’ Demesi olmuştu. Adnan Menderes kimdi, neyin nesi, kimin fesiydi bilmiyorduk tabii ki. Babam annemi sıkı sıkı tembihliyordu:’’Ulan bana bak karı...Sen boş boğazın tekisindir. Sakın Adnan Menderes lehine bir şeyler söyleme. Atarlar içeri alimallah.’’
O günlerden silik de olsa hatırladığım bir diğer şey de insanların büyük bir korku içinde olduklarıydı.
Bu arada söylemeyi unuttum. Örfî idare Sıkı Yönetim demektir…Sonraları adı sıkı yönetim oldu.
27 Mayıs 1960 İhtilalinden yirmi sene sonra bir sıkı yönetim daha yaşadık.
12 Eylül 1980 günü zar zor kalktım yatağımdan. Birlikte aynı evi paylaştığım arkadaşlarım mışıl mışıl uyumaktaydılar…Eeee kolay mı..Sabaha kadar oturmuş vatan kurtarmıştık konuşa konuşa. Onların o gün sınavı filan olmadığı için uyumaya devam ediyorlardı. Ben ise Coğrafya ikmal( Bütünleme ) sınavında ayırtman olarak görevliydim. El, yüz yıkama, kahvaltı, sinekkaydı tıraş filan derken kendimi dışarı attım. Atmasına attım ama Manavgat gibi bir yerde in cin top oynuyor...Sokaklar bomboş. Tam bizim okula yaklaşmıştım ki bir kaç asker dikildi önümde aniden.
-Hooopp hemşerim nereye gidiyorsun?
-Okula gidiyorum. Sınavım vardı da.
-Ne sınavı arkadaşım. Ordu yönetime el koydu. Sokağa çıkmak yasak. Haydi doğru evine.
Çaresiz eve döndüm. Uyumakta olan Hasan ve Mehmet’i dürterek
-Kalkın la…Camış gibi yatmayın. Size bir müjdem var. Ordu yöneyime el koymuş.
Önce Mehmet açtı gözlerini.
-Ne olmuş ne olmuş?
-Üsküdar’da sabah olmuş beyefendi uyan artık.
-La sittir git başımdan. Bir ordu diyon, bir Üsküdar diyon. Senin sınavın yok muydu? Sınavına gitsene.
-Oğlum gittim...Dışarısı asker kaynıyor. Sıkıyönetim ilan Etmiş Kenan Paşa.
-Allaaahhhh. Yaşadık desene. Uzun Adil’den kurtuluyoruz artık. Kesin içeri alırlar ib..yi.
( Uzun Adil 1979un 6 Mayısında benim kafaya dokuz dikiş atılmasına sebep olan kahraman Kurtuluşçuların Lideri )
Bizim gürültüye Hasan da uyandı.
-Ne oluyor ya sabah sabah.
-Kalk lan kalk..Sevin. Ordu yönetime el koymuş.
-Desenize ebemizin damına kar yağdı?
-Niye ki oğlum. Biz hep devletten yana olmadık mı? Komünistler düşünsün. Onların ebesininkine kar yağdı.
-Siz var ya…İkiniz de salaksınız…Süzme salaksınız. İhtilal oğlum bu. Bakar mı devletten yana ya da değil olduğunuza…Artık var ya Kanarya Severler Derneğine üye olanın bile canına okurlar.
-De get lan. Sen ne anlarsın. Ne güzel akan kan duracak artık.
-İyi…Öyle olsun ..Bekleyin de görün madem.
Ben ve Mehmet radyoyu açıp Hasan Mutlucan Türkülerine eşlik ederken Hasan fena şekilde tedirgindi. İyi ama biz hiç bir yere üye filan değildik ki? Korkmamız için bir sebep yoktu neticede. Ben tekrar tüp ocağı yakıp çay koydum. Sevinçten şöyle mükellef bir kahvaltı daha yapacaktım biraz önce yapmış olmama rağmen. Çayı zar zor yaptım ama tüp bitti. Evin alış veriş işleri sorumlusu Hasan’a seslendim.
-Hasan Tüp bitti.
-Eee..Ne yapayım?
-Oğlum kalk git tüp al..Ne yapacaksın? Yemeğinizi ben yapıyorum tüpü de mi ben alayım?
-Naahhh. Alırsın…Sıkıyönetim var. Gelip müjdeyi sen vermedin mi Angut?
-Anaaa...Doğru diyorsun lan…Eee öğlene ne bok yiyecez? Hasan Abi de yok ki onlarda pişirelim. ( Üst kattaki ev sahibi )
-Bilmem..Aşçıbaşı sensin. Bul buluştur yap bir şeyler. Ekmek var mı?
-Var var..Merak etme. Bu gün de olmazsa peynir-ekmek yersiniz.
-Yok arkadaş biz yemek isteriz.
Anaaaa…Mehmet de Hasan’a katıldı. Namussuzların ikisini de eve alan benim. Şimdi bana, Yani Hane Halkı Reisine isyan ediyorlar resmen ( 1980 sayımlarında eve gelen memur sormuştu Hane Halkı reisi kim diye..Onlar da beni göstermişlerdi..Ondan sonra adım Hane Halkı Reisi oldu )
Eeee..Demokrasilerde çare tükenir mi hiç? Bahçeye çıktım. İki taş bulup arasına da bir iki odun atıp güzel bir ocak yaktım. Üzerine tencere…Ondan sora ocakta nefis bir patates yemeği… Benim alüminyum tencere simsiyah oldu ya olsun. Arkadaşlarım için katlanamayacağım hiç bir fedakarlık yoktur.
12 Eylül 1980deki sıkıyönetimden aklımda o kadar çok şey kaldı ki yazsam destan olur ama hemen ertesi gün bizim okuldan Töb-Der üyesi tüm öğretmenler, Ülkü Ocaklarında kaydı olan tüm öğretmen ve personel ve daha niceleri, okuldan hapishaneye çevrilen bir binaya tıkıldılar. Oradan döndüklerinde ise hepsi can ciğer kuzu sarması olmuşlardı. Çünkü içeride hiç kimsenin neci olduğuna bakılmamış devrimcinin pos bıyıkları da ülkücünün sarkık bıyıkları da elle yolunmuş, ayakları hissizleşinceye kadar sopa atılmıştı. Yani maalesef Hasan haklı çıkmıştı.
Uzun Adil mi? Onu bir sene sonra gördüm ilk olarak…Kafasına tam yirmi sekiz dikiş attırdığı ve yaşlı bir amcanın ‘’Artık vurmayın öldü.’’ Demesiyle dövmekten vazgeçtikleri Süleyman’ın Java marka motosikletinin arkasında..Çünkü ayakları sargı bezi ile kaplıydı ve yürüyemiyordu artık Uzun Adil.
1980deki ikinci Sıkı Yönetimim 1982 Anayasasına %94 oranında ‘’Evet ‘’ oyu vermemiz üzerine kalktı. Ancak Doğuda, Güney Doğuda ve bazı yerlerde Olağan Üstü Hal olarak uzun bir süre daha devam etti.
Son Sıkıyönetimime gelince: Onu da bu gün yaşadım.(!) Yani 1 Mayıs 2013te.
Akşam geç yattığım için sabah da geç kalkmıştım. Aynen 1980de olduğu gibi yine kalktım. İlk iş olarak ocağa çay koydum .Çay demlenirken bir de güzel banyo yaptım. Kahvaltımı da yaptıktan sonra oturdum bilgisayar başına.
Anaaaa..Al sana haber: ‘’İstanbul’da Sıkıyönetim ilan edilmiş.’’ Yahu bu nasıl iş. Biz Vatandaşlık Bilgisi Derslerinde minicik orta okul öğrencilerine öğretiyoruz ki : Ülkenin tamamında bir takım hürriyetler askıya alınırsa buna sıkı yönetim, belli bir şehir ya da bölgede olursa bu iş, buna da olağan üstü hal denir. Eeee..Haber Sıkıyönetim diyor ama? Bir tek şehirde sıkı yönetim nasıl ilan ediliyor ki?
Allah’ım ya Rabbim..Etmeyin eylemeyin ağalar..Ben iki tane sıkıyönetim görmüş adamım. Altmış yaşıma geldim daha muradımı alamadım. Beni kalpten öldürmeyin…Korkarım ben öyle sıkı yönetimmiş, olağan üstü halmiş filan.
Korka korka camlara yaklaştım. Dışarıya bir baktım vatandaşın biri karşı balkonda mangal yapıyor…Eyvah Eyvah...’’Garibimin tüpü bitmiş garanti. Aynen 1980 de benim bahçede patates yemeği yaptığım gibi o da balkonda tavuk yapıyor aç ve sefil kalmış zavallı evlatlarına.’’ Belli ki afyonum patlamamış henüz..Jeton geç düştü..’’ Ulan ne tüpü..Bu mahallede herkes komple doğal gaz kullanmıyor mu? ‘’ Dedim. Aşağıya baktım. Karşıki parkta çoluk çocuk cıvıl cıvıl..Kimi uzanmış çimlere, kimi basket oynuyor, kimi salıncakta sallanıyor…Öteki balkona geçtim. Baktım arabalar vızır vızır, belediye otobüsü de var, minibüs te. Allah Allaaahhhh.. Ulan bu nasıl sıkı yönetim? Ne asker var ne polis sokaklarda? İyi de koskoca İnternet alemi, özellikle de face book yalan mı söylüyor? Ki kesinlikle söylemez.(!) Kendimden şüphe ederim de face booktan asla şüphe etmem.
Face ya da değil bir bok var ama ne? Hımmmm..Bu gün 1 Mayıs olduğuna göre belki de asker, belirli alanlarda İstanbul Devletinin bir kısmında yönetime el koydu demek ki? İyi de askerin yağı olsa kendi başına çalacak. Ne sıkıyönetimi, ne yönetime el koyması? Eeee..O zaman bu sıkıyönetimi kim ilan etti?
Döndüm tekrar bilgisayara..Biraz kurdaladım..Abooooo…Hükümet ilan etmiş sıkı yönetimi. Ülke tarihinde ilk kez sivil sıkı yönetim.
Artık tepemin tası attı. ‘’Ne lan bu 1960 da sıkı yönetim, 1980de sıkı yönetim, 2013te Sıkı yönetim. Sıktınız artık’’ Diyerekten atladım bir minibüse. Kadıköy’e gidip ‘’ Yetti lan gariiii’’ Diye bağırmazsam ben de adam değilim.
Minibüs bizi Kadıköy’e kadar getiremedi tabii ki. Haydarpaşa Numune’nin Yukarılarında bir yerlerde indim. Anaaa bir de ne görsem iyi? millet hopluyo, zıplıyo, çalıp çığırıyo ‘’Alemin keyfi yerinde yine maşallah’’ modunda herkes. Kırmızılı, sarılı, siyahlı bir sürü bayrak, kırmızı-yeşil-sarılı bir sürü bayrak daha, hatta inanmayacaksınız ama tek tük Türk Bayrağı bile vardı. Hak-İş mi nedir artık her kimlerse bazı münafıklar nasıl becermişlerse alana Türk Bayrağı bile sokmuşlar. Bir de Kamu-Senciler var…Onlar da… Amma velakin Allah için öyle eskiden olduğu gibi kavga niza filan yok.
İyide sıkı yönetim filan da yok.
Yok yok Hz. Face Book yanılmış olamaz. Bi bokluk var mutlaka. Yarım saat kadar oyalanıp döndüm Kadıköy’den. Artık tv de haber saatini bekliyorum. Derken efendim saat 19.00 da haberler başladı.
Gördüm ki sıkıyönetim Taksim ve Taksim’e gidecek tüm yollarda, semtlerde uygulanmış. Kısacası Taksime giriş çıkış sadece polislere ve güvercinlere serbest. Polis kuş uçurtmuyor…Kuş uçurtmuyor dediysem gerçek manada diyorum. Güvercinlerin alayı yerde…Sıkıysa uçsunlar da görelim.
Polislere baktım. Bu sıkıyönetim gününde hiç kimse sokağa çıkamadığı için, suratı maskeli pkk yandaşları hiç bir olay çıkarmadığı için can sıkıntısından aralarında iki takım yapmışlar o ona gaz sıkıyor, öteki berikine tazyikli su. O çevrede ikamet eden ya da her nasılsa sıkıyönetime rağmen oraya gelebilmiş bir kaç sevecen genç yerlerden söktükleri kaldırım güllerini sapanlara koyup polis ağabeyilerine, kardeşlerine atıyorlar. Tabii ki Polis de bu sevecen kardeşlerine karşı sevgi ve muhabbetle karşılık veriyor. Kardeş kardeş ‘’Elim sende oynuyorlar’’
Velhasılı kelam. Alınan son duyumlara göre İşçinin ve dahi emekçinin gününde hiç bir nahoş olay yaşamamış olmanın stresinden psikopata bağlanan polisler. ‘’ Ulan biz de bunun acısını anneler gününde çıkarmazsak bize de Türk Polisi demesinler’’ demişler kendi aralarında. Yani anlayacağınız haftaya Pazar günü asıl sıkıyönetim yaşanacakmış. Taksim’de hiç bir olay çıkmaması üzerine ‘’ Ulan biz taa Diyarbakır’dan, Gaziantep’ten, Trabzon’dan buraya boşuna mı geldik görürsünüz siz diyorlarmış. Benden söylemesi.
Son olarak şunu söyleyeyim: Ben sevmedim bu seneki sıkı yönetimimi...Ne asker var, Ne Hasan Mutlucan Türküleri, Ne gecenin köründe evinden pijama ile alınan insanlar, ne de dayaktan yürüyemeyecek hale gelen Uzun Adil…Yok yok..Sevmedim ben bu sıkıyönetimi.Yahu artık Meydanlarda tek tük Türk Bayrağı bile var...Bu nasıl sıkı yönetim böyle?.
---------------------------------------------------------------------------------------
Hep anılardan gittik ya bu gün..Üstteki resim de çok yakın zamana ait bir ! Mayıs hatırası .
YORUMLAR
hocam sizin kaleminizin ustalığı yine etmiş edeceğini böylesi yazıyı bile zaman zaman gülümseyerek okumama vesile oldunuz tek şu resime kadar evet o resimdeki vaka hiç hoş olmamış ve değilde birileri onları oradan indirmemişde burası türkiye her şey olabiliyor malesef kaleminize yüreğinize sağlık saygılarımla selamlar
tek kelimeyle mükemmel bir anlatımdı hocam...
seksen ihtilaline gittim bir anda ..
o vakitler sekiz yaşındaydım...
karşı komşu kadın başını uzatmış camdan bakıyordu...sokakta yürüyen bir genç rast gele sağa sola ateş edince kadıncağız neye uğradığını şaşırmıştı...
sizi okumayı çok seviyorum...
kaleminiz ve perileriniz daim olsun hocam...
sevgilerimle..
Ah Hocam...
Yıllar öncesinden kelimeler, o zmanların muhabbetleri doldu zihnim. “Faik Türün” adı babamın hemen he gün dilinde , Paşaların fotoğrafları gazete başlıklarında....12 Eylül Konsey....Yeni yılın doğan ilk bebeğinin adın "Kenan Evren" ...
Cuma sabahı kapı ziline yatıyor birisi.Açıyorum.Akrabamız "Hacı Amca" selam verip giriyor içeriye.İlla cumaya gidecem diye tutturuyor.Asker mazker annamam gidecem...
Cuma saati geliyor,abdest alıp çıkıyorlar.
Beş dakika sonra kapı zili kısa ve tereddütlü "zır ..." diye çalıyor.
Karşımda hacı amca ve babam...
Burakmadılar ya hu diye sitem ediyor hacı...
Sıkılmaya alışık milletin evlatları her iki yılda bir fizik tedavi rehabilitasyon merkezinde tedaviye tabi olmuş gibi sıraya dizilip sıkılıyor...
rahatlıyor bu sayede..
Allah azkere zaval vermeye diyor en acılısı.
O olmasaydı çoktaaan ruslar işgal etmişti memleketi..
Bir de muhbirler var... Memleket seven,
Avanta alamadı mı "yaşadişi örgüte üyedür" diye not bırakıyor taşın altına..
Sabahleyin beyaz ciple postanenin altına alınıp adın soyadın sorulmadan iki üç saat iyi bi dayak yiyosun...
Sonra " sen niye gelmiştin " diye soruyolar...
"ben tüpçüyüm komutan tüpleri değiştir demişti de onun için gelmiştim" ...dersen bi de fırça yiyosun..
"Ülen söylesene onun için geldiğini bizi boşuna meşgül ediyon pezeveng" deyip iki tokat daha çakıyor ağzının üstüne...
Allah azkere devlete zaval vermeye... Diyor tüpçü.
Şey gazetesinin en arka sayfasında Konsey üyesi paşanın fotoğrafı yayınlanmış..Kesip berber dükkanının köşesine vuruyor Mustafa abi…
Köşedeki ışık yandığında paşanın olduğu sayfanın arkasındaki Ahu Tuhba nın çıplak resmi belirginleşiyor.
Ahu Tuhba’nın memeleri paşamızın gözlerine aksediyor.
Fark ediyor muhbir…
Haber veriyor ilçe candarma kumandanına…
Kumandan içeri alıyor Mustafa abiyi…
Mustafa abinin oğlu “Babamun suçi yok kiiii….Suç ahu Tuhbanun memlerinedu…” diyor Kalender Hocayı traş ederken…
Bazı tutuklular suçsuz bulunduğundan salıverilmiş..
Eski neşeli,hoş sohbet havaları tükenmiş..
Yürüken seğiriyorlar…
Coptandır diyor emekli öğretmen Töb Der li Ali İhsan Hoca…
Copla mı vurmuşlar bellerine diyor Eczacı Ayhan abi…
Gülüyor Töb Der li Ali İhsan hocam..
Bir şey demek istiyor gülmekten diyemiyor ,parmağını avucuna sokup işaret ile anlatmaya çalışıyor…
Anlamıyor ahali…
İlla anlatacan…
Sıkı…
Fıkı
Yönetim işte böyle …
Sağol Hocam Varol…
Bu çağdaş biber gazından “Coplaşmayı” unutmuştuk..
Sağcılar ilen solcular “Cop Kardeşi” olmuşlardı …
He valla.