- 801 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BEYHUDE OLMASIN SESLENİŞ!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanları bazen anlamada zorlanıyoruz. Paylaşacak, dertleşecek gerçek dostlar arıyoruz... Sınandığımız şu hayatta, çok şeyleri ihmal ediyor, çok şeyleri de kaçırıyoruz…
Hatırlamak, hatırlanmak, hatırlatmak, dostane ve kardeşçe yaşamak insani ve İslami bir hâldir. Yaşadıklarımız bizi geçmişimizle, değerlerimizle kucaklaştırıyorsa doğru yoldayız demektir. Bir gün denizler yakamozlarını, nehirler coşkularını, sular berraklığını, çiçekler kokularını, insanlık değerlerini bizlerden alıp gitmeden değer bilenlerden olmalıyız…
“Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene; kabahati ne güneşte, ne ayda ara, gözlerindeki perdeyi arala.” Maneviyatımız, insanlığımızı besler ve güçlendirir hayata, bakışımıza anlam katar. Birlik, beraberlik, vefa ve umut içimizdeki yaşama sevgisini çoğaltır. Biliriz ki hayat, hiçbir zaman düz, engebesiz bir yolda ilerlemez.
Günlerimizi mutlu, başımızı dik, yüreğimizi ferah tutabilmek için, samimiyetine, bilgisine, kişiliğine inandığımız dostların ışıltılı gözlerini, umut taşıyan sözlerini ararız...
Hayat tecrübeler yığınıdır ama bu tecrübeler kimi zaman çok pahalıya mal olur. Bazen kabullenemezsiniz ihaneti, çok yüzlülüğü, riyakârlığı… Hayat sürerken aldanmışlığa, aldatılmışlığa üzülür, beşer içersinden dostlar ararsınız. Aynı Atinalı filozof Diojen’in güpegündüz, kalabalık sokaklarda fenerle dolaşıp, soranlara da "insan arıyorum" cevabındaki gibi… Bu gün yaşadıklarımızla kalabalıkların arasından, hem de güpegündüz, gerçek dostları aramaya çıkarız…
Şu yaşananlara, yaptıklarımıza baktığımızda insanlar, akşamları başlarını yastığa koyduklarında rahat uyuyabiliyorlar mı? İnsanlık, dostluk, yardımlaşma, merhamet, şefkat, söz verme, sözde durma önemli ve güzel hasletlerimiz değil mi? Ancak zaman içersinde bu hayati değerlerin törpülenmeye başladığını, sermayeden yediğimizi farkında mıyız? Hayatta neyi özlediğimiz, arzuladığımız şeylere bakıp, bunlara kavuşmanın hayalini kurmaya başladığımızda, neleri gözden kaçırdığımızı düşünüyor muyuz? Saklamaya çalıştığımız içimizdekileri, azaltmaya ya da düzeltmeye çalıştığımız problemleri neyle halledeceğimizi oturup düşünüyor muyuz?
Hayata, inanca, insanlara, kendimize, olaylara nasıl bakıyoruz? İnsanların bakışı önemli… Doğru yerden bakıyorsak doğru görür, yanlış yerden bakıyorsak doğru göremeyiz. Bakışın da şartları vardır. Bir gözlemde bile beş duyu, objektiflik, bilimsel birikim ve tecrübe değerlendirme ve sonuç için çok önemelidir. O halde verilerimiz sağlam olmalıdır.
Yaşadıklarımızla kendi inancımıza, kültürümüze, sağlığımıza ve kendi ruhumuza ihanet etmiyor muyuz? Hangi şartlarda neyi yaptığına, nasıl yaşadığına bakmalı insan. Hayat yemek, içmek, gezmek, kendimizin inşa ettiği betonlar arasında yaşamak mıdır? Yoksa hayat belli bir amaca yönelmiş, rotaya göre giden bir gemi misalimidir. Gayesiz hayat, hayat mıdır?
“Uyur idik uyardılar diriye saydılar bizi,/ Koyun olduk çan dinledik sürüye saydılar bizi” Hayal dünyamızdan gerçek âleme uyanmak zamanı…
Bizim görevimiz iyilikle söylemek, kötülüklerden alıkoymak olmalıdır… Bugün yaşadıklarımızı yeniden değerlendirmek olmalıdır. Yaşadıklarımızı anlamaya, görmeye çalışmalı, doğruyla yanlışı ayır etmeye çabalamalı, duruşumuzu ve yaşayışımızı özümüzle birleştirmeye çalışmalıyız…
Hayatta kaybedecek neyim kaldı demek yerine, her şeyde kazanacağım çok şeylerim var demeyi düşünmeliyiz…
Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,/Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,/Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...(Faruk Nafiz Çamlıbel) Biz de Şairin mısralarını şöyle düzenlersek; Ne şair yaş döksün, ne âşık ağlasın,/Tarihe karışmasın eski sevdalar./ Beyhude olmasın sesleniş, beyhude olmasın çabalar, çağlar…
Güneşin canlılık için ne kadar mükemmel ve sıcak olduğunu biliriz, kalbin saçtığı iyilik de güneş ışığı gibidir, hayat verir. İyiliğin olmadığı güzellik, kokusu olmayan çiçek gibidir. Kimseye hayrı olmayan zenginlik, ağır yükten ve külfetten farksızdır. İçinde gerçek sevginin olmadığı hiç bir şeyin tadı tuzu olmaz. Dünyalık zevkler, istekler geçici, iyilikler ise kalıcıdır. Her şeyin sonlu olduğu hayatta bütün sevdiklerimizle helalleşmek, dost kalmak ya da dostane ayrılmak gerekir. Ne zaman, nerede, hangimizin son görüşme yapacağını bilemiyoruz. Dünyalık için kimseyi üzmeyelim. Özü ve sözü bir olanlar arasında olalım…
Şayet İslam inancı bizlerin elinde, gönlünde, kalbinde bir alet, bir oyuncak, bir enstrüman olmadan, tüm fiiliyatlarımıza yön verirse hayatın tadı bambaşka olur… “Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim, Her türlü amelde çok ama çok ahesteyim, Kabrim beni beklerken dünyalık hevesteyim, Uyandır gayri ya Râbb (cc)! Belki son nefesteyim…” Sevgiyle, dostla ve dostane kalın…
YORUMLAR
Yazı, konu olarak güzel ve doyurucu olduğu gibi imla kurallarına da uyularak yazılmış.
Tebrikler, saygımla...
yahya demeli
Zihniyeti besliyorsa seslenişler, eylemler İnsanlık adına işler. Değer üstüne değer dizeler. Gözleri vardır görmez, kulakları vardır duymaz diyor Mevla. Bunlardan olmamak umuduyla.
Tebrikler.