- 637 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokrat İle Meraklı Eşek Arısı-11
Meraklı Eşek Arısı: Hoş geldin Sokrat! Seninle ilgili sormak istediğim, iki tane sorum var. Mutlaka şimdi sormalıyım, yoksa unutabilirim. İzin verir misin?
Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı! Elbette, sorularını bekliyorum.
Meraklı Eşek Arısı: Galiba sen hiç yazılı eser bırakmamışsın. Bu doğru mu?
Sokrat: Evet doğru, benim yazılı eserim hiç yok.
Meraklı Eşek Arısı: Neden kitap yazmadın? Düşünce ve görüşlerini yazılı eser olarak bıraksaydın daha iyi olmaz mıydı?
Sokrat: Yazmak yerine konuşmayı, söyleşmeyi seçtim. Böylelikle insanların düşüncelerinin açılacağını, olayları sorgulayacaklarını biliyordum.
Meraklı Eşek Arısı: Asıl neden tembelliğin olmasın! Çünkü çalıştığın herhangi bir iş de yokmuş. Bütün zamanını çarşıda, parklarda, sokaklarda, meydanlarda politika, şiir ve sosyal konularda konuşarak geçirmişsin.
Sokrat: Bu iddia kısmen doğru olabilir. Evet, aylarca belki de yıllarca bir odaya kapanıp kitap yazmak hoşuma gitmiyordu. Ancak çok da tembel biri değildim. Tembel bir insan olsaydım savaşlardan kaçardım. Ben ise savaşlara katıldım ve bütün gücümle çarpıştım. İnsanlarla yüz yüze yani birincil türden ilişkilerde daha başarılı olunduğunu kavramıştım. Konuşarak onlara doğruyu ve eğriyi anlatmaya çalıştım. Böylece bilgisizlikten kaynaklanan kötülüğün önüne geçmek istedim.
Meraklı Eşek Arısı: Yazılı eser bıraksaydın senden sonraki kuşaklar seni daha iyi anlamış olurlardı.
Sokrat: Fikirlerimin anlaşılmadığını zannetmiyorum. Çünkü aradan binlerce sene geçmiş olmasına rağmen benim görüş ve düşüncelerim sadece tartışılmakla kalmıyor, insanlara yol da gösteriyor. Bunca sene sonra düşüncelerimin sana da ulaşması ve senin de merak edip benimle ilişki kurman bunu kanıtlamıyor mu? Yazılı eser olmayınca kişinin görüş ve düşüncelerinin zamanla unutulabileceği iddiası ortaya atılabilir ama benim için bu da geçerli değildir. Çünkü benim felsefemi öğrencilerim gelecek nesillere aktarmışlardır.
Meraklı Eşek Arısı: Öğrencilerinin bu konuda başarılı oldukları bir gerçek, hatta bunların bazıları kendi felsefi sistemlerini kurmuşlar ve felsefe tarihinde önemli bir yer işgal etmişler. Ancak görüş ve düşüncelerin aktarılırken bazı hatalar da yapılmış olabilir. Mesela eksik ya da eklemeli aktarımlar da söz konusu edilebilir. Sana ait olmayan birçok söze felsefe kitaplarında rastlamak mümkündür. Eserlerin yazılı olsaydı bu sakıncadan bahsedilmezdi bile.
Sokrat: Eksik ya da eklemeli aktarım konusunda haklı olabilirsin. Ancak bunlar benim temel felsefi anlayışımı olumsuz yönde fazla etkilememiştir. Düşünce denizine bir katre ilave yapabilirsek ne mutlu bize! Bunu yapan ha Sokrat olmuş, ha Meraklı Eşek Arısı… Ne fark eder? Benim olan görüşler insanlara iyiyi, doğruyu öğrettiyse yani istenilen faydayı sağladıysa bunların altına benim değil başkasının adı yazılsa ne olur? Sonuç değişir mi? Hayır.
Meraklı Eşek Arısı: Anlaşıldı. İkinci sorumu soruyorum: Sokrat, sen Allaha inanır mısın?
Sokrat: Evet inanırım. Ya sen?
Meraklı Eşek Arısı: Bazen inanırım, bazen de inanmam.
Sokrat: Yani zorda kalınca inanırsın ve O’ndan seni kurtarması için yardım dilersin; diğer zamanlarda ise O’nu aklına bile getirmezsin.
Meraklı Eşek Arısı: Aynen öyle!
Sokrat: Pragmatistlerin Tanrı anlayışına benziyor. Çünkü Pragmatist anlayış Tanrıya inanmanın kişiye bir şey kaybettirmeyeceği; ama tanrı varsa inanmamanın çok şey kaybettireceği görüşünden hareket eder. Yani onlara göre Tanrıya inanmanın kişiye zararı değil, varsa yararı dokunacaktır.
Meraklı Eşek Arısı: Benim görüşümü tam olarak yansıtmasa da yakın sayılır… Sen Allahın olduğu fikrine nasıl ulaştın?
Sokrat: Atinalıların Tanrılarına karşı olan şüphem bana yardımcı oldu, bu konuda derinlemesine düşünmemi sağladı.
Meraklı Eşek Arısı: Nasıl?
Sokrat: Benim bir aklım, zihnim, bilincim vardı. Belleğimin içinde neler var, belleğime neler sığabilir diye bir soru sordum kendime. Baktım ki içinde bulunduğum odadaki tüm var olanları belleğime alabiliyorum. Yaşadığım kenti ve ülkeyi düşündüm. Bunlar da belleğime sığıyordu. Biraz daha genişlettim belleğime girmesini istediklerimi: Dünyanın tümünü sığdırmaya çalıştım. Bu da oldu. Sonra evreni hatta evrenleri de belleğime sığdırabildiğimi anladım. Ancak bütün bunlardan dışında belleğime sığmayan bir şey vardı ve O şey belleğim de dahil her şeyi kuşatıyordu. İşte O şeyin -Allah, Tanrı, İlah, Yaratıcı ne dersen de- İlahi bir güç olarak var olduğunu fark ettim. Yani bu sonuca aklım vasıtasıyla ulaştım. Tabii aldığım ilahi ilhamı da eklemeliyim. Kısacası bana göre Allah vardır ve birdir.
Meraklı Eşek Arısı: İlahi ilham mı dedin?Gaipten sesler mi duyuyordun, mesajlar mı alıyordun?
Sokrat: İçimde duyduğum bana hep doğru yolu gösteren ilahi bir ses vardı. Hayatımın önemli anlarında şöyle veya böyle davranman konusunda bana yardımcı oluyordu. Bu ses yanlış yapmamam konusunda beni uyarır, iyiye yönelmemi sağlardı. Bence bu ses ilahi bir kaynaktan geliyordu.
Meraklı Eşek Arısı: Nasıl bir ses bu duyduğunu söylediğin? Bir insan sesi gibi mi? İnsan sesi gibiyse yumuşak mı sert mi?
Sokrat: Nasıl olduğunun tanımı yapılamaz, anlatılamaz. Yaşamak gerekir. Buna rağmen şöyle açıklamaya çalışayım: Benim duyduğum ses kesinlikle ilahi bir kaynaktan geliyordu, ama buradan çıkışı tabii ki bir insan sesi şeklinde değildir. Bu bir mesajdır ve benim anlamam için de benim algıma uygun bir hale getirilmiştir. Yani ses olarak bana aktarılmıştır.
Meraklı Eşek Arısı: Senin bir ayrıcalığın mı var? Ben niye senin gibi ilahi bir kaynaktan gelen böyle sesler duyamıyorum?
Sokrat: Her insanın sezgi yeteneğiaynı değildir. Tabii diğer yetenekleri de… Mesela sende bulunan bazı yetenekler de bende olmayabilir. Bu kutsal ses çocukluğumdan beri beni izlemiştir. Yaptığımda yanlış sonuçlar doğuracak bir davranış olduğunda yapmamam için beni uyarmıştır. Bu ses beni hiçbir şey konusunda zorlamazdı, ama kendimi ve başkalarını tanımam konusunda görevlendirmişti. Montaigne, ”Kimse kimseyi değil, herkes kendi kendini adam eder, etmelidir. Adam olmaksa kendini bilmekle başlar.” der.
Meraklı Eşek Arısı: Bu görevi sen nasıl yerine getirdin?
Sokrat: Bilgiyi arayarak ve aramaktan asla vaz geçmeyerek… Bilgiyi arama görevini bırakmak savaş alanını bırakmak kadar utanç vericidir. Çünkü bana göre fazilet bir bilgidir. Yani insanların faziletli olmaları ancak bilgi ile ilim ile mümkün olacaktır.
Meraklı Eşek Arısı: Az önceki soruma verdiğin cevabı biraz daha açar mısın?
Sokrat: Beraber açalım. Bana şunun cevabını verir misin? İnanan insanların hepsinin Tanrısı aynı mıdır?
Meraklı Eşek Arısı: Evet öyledir, ya da öyle olmalıdır.
Sokrat: Ama öyle değil. Her insanın inandığı Tanrı diğerininkinden farklıdır. Yani ne kadar insan varsa o kadar da Tanrı var.
Meraklı Eşek Arısı: Bu olmadı işte… Kendinle çelişkiye düşüyorsun. Çünkü az önce Tanrı/Allah birdir dedin şimdi ise çok sayıda Tanrı/Allah’tan söz ediyorsun.
Sokrat: Çelişki yok, bilerek böyle söyledim. Her insanın Tanrıyı algılama şekli diğerinden farklıdır. İnsanlar en basit soyut kavramları bile düşünürken zorlanırlar. O yüzden soyut olan her şeyi somutlaştırarak anlama eğilimindedirler. Belleğe bile sığdırılamayan bu ilahi gücü nasıl anlasınlar? İlahi gücü de kendilerince somutlaştırarak zihinlerinde bir Tanrı algısı yaratırlar. İşte o yüzden kimisinin Tanrısı otoriter bir baba, kimisininki müşfik bir insan, kimisininki ise zalim bir diktatör görüntüsündedir. Bazılarının Tanrısı cezalandırırken bazılarınınki sevgi doludur. Tabii bütün bu farklı algılama şekilleri O ilahi gücün var ve bir olduğunu gerçeğini değiştiremez.
Meraklı Eşek Arısı: Buradan nereye varmak istiyorsun?
Sokrat: Şuraya: Senin de bir ilahi ses duymayışının nedeni sezgilerdeki ve yeteneklerdeki farklılıklar olabilir. İnanırsan ve inandığın gibi bir yaşantı sürdürürsen bir gün sen de ilahi bir ses duyabilirsin. Ben hep inandığım gibi yaşadım. Daima doğrudan ve haktan yana oldum. Hak ve doğru olduğunu bildiğimi karşılık beklemeden ve cesaretle insanlara anlattım. Şiddete karşı çıktım, barışı destekledim ve bu nedenle de insanlara görüşlerimi zorla değil ikna yoluyla kabul ettirmeye çalıştım.
Meraklı Eşek Arısı: Üzerinde tartışmamıza rağmen henüz ne olduğunu açıklamadığımız için, “inanç nedir” diye sana sormak istiyorum Sokrat?
Sokrat: Bir düşünceye, kişiye, görüşe, öğretiye gönülden bağlılıktır. İnançta şüpheye yer yoktur.
Meraklı Eşek Arısı: İnanç, yararlı mıdır, zararlı mıdır? Ya da bunu saptamak için ölçümüz ne olmalı?
Sokrat: Başka insanları olumsuz etkileyip etkilemediğine, bilimsel düşünceye zarar verip vermediğine, gerçekleri tahrif edip etmediğine bakmak gerekir.
Meraklı Eşek Arısı: İnsanların hepsi bir dine ya da bir Tanrıya inanırlar mı?
Sokrat: Hayır. İnançsız, dinsiz, Tanrı tanımayan bireyler olabilir. Ancak tarihte inançsız bir topluma rastlamak söz konusu değildir.
Meraklı Eşek Arısı: İnanç çok güçlü bir duygu olmalı.
Sokrat: Evet öyle. İnançtan daha güçlüsü yoktur. Baksana binlerce yıldır somut olarak doğaüstü bir tek gücün varlığı dahi ispatlanamamışken milyarca insan onların var olduğuna inanmış, inanmakta ve inanacaktır.
Meraklı Eşek Arısı: İnançlı olarak kabul ettiğimiz birçok insan diğer insanlara haksızlık etmiş, işkence yapmış hatta öldürmüştür. Tarih bunun örnekleriyle dolu.
Sokrat: Maalesef öyle. Bu tür muamelelere muhatap olan çok sayıda bilim adamı ve filozof da vardır. İnançtan kaynaklanan yanlışlıklar dogmatik kafalı insanları ortaya çıkarmış. Bunların zulmü sonunda kitaplar yakılmış, insanlar yok edilmiş.
Meraklı Eşek Arısı: Öyleyse dinler insanlara mutluluk değil, acı getirmiştir.
Sokrat: Bu yargıya katılmıyorum. Dinlerin böyle bir amacı yoktur. Dini yanlış anlayan, yorumlayan ve dinden çıkar elde eden insanların hatalarını dine yükleyemeyiz. Bu tür insanlara şöyle seslenmek istiyorum: Ey dogmatik kafa! Zindana attığın ya da öldürdüğün her filozof, her bilim adamı ve yaktığın her kitap eleştirel düşüncenin temeline çaktığın bir kazıktır.
Meraklı Eşek Arısı: Dinlerin değil de dincilerin, yobazların diyelim öyleyse.
Sokrat: Olabilir. Mesela bu konuda şöyle bir örnek var: Fetih hazırlıklarını tamamlayan Türk Hükümdarı Fatih, Bizans İmparatorluğu’na son darbeyi indirmek amacıyla ordusunu İstanbul surlarının önüne getirmişti. Bu sırada Ayasofya da toplanan papazlar; ne yapıyorlardı dersin?
Meraklı Eşek Arısı: Ne yaptıklarını bilemem. Sen söyleyiver!
Sokrat: Onlar “Acaba gökyüzünde dolaşan melekler erkek mi dişi mi?” konusunu tartışıyorlardı.
**
(Bu bölüm devam edecek...)
YORUMLAR
Ömer Faruk Hüsmüllü
Beğenmeniz beni mutlu ediyor.
Selam ve sevgilerle...