- 511 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Talihsiz bir doğum
Kadın üçüncü çocuğuna hamile kalmıştı, kararı kesindi kürtaj olacaktı. Çocuğu doğurmayı aklından geçirdi geçirmesine ama bir türlü taşlar yerine oturmuyordu, işten ayrılmak zorunda kalabilirdi, ev küçüktü, en azından bir odaya daha ihtiyaç vardı, maddi imkanları elvermiyordu daha geniş bir ev almaya. Üstelik oturduğu ev iki çocuğa bile dar gelirken üçüncü çocuğa hiç yetmeyecekti.İçinde bir canlının varlığını hisseden her anne gibi sevgi tohumları serpilmişti içinde,bir cana kıymak çok zordu ancak dünyaya getirmekte sorumluluk isterdi , en azından bir anne hazır hissetmeliydi kendini, bakımı yıllar süren zorlu bir dönemin sürecine kendini.Bir çocuğu dünyaya getirmek marifat değildi, onu iyi şartlarda büyütüp, düzgün bir insan olarak yetiştirmek, topluma kazandırmak meseleydi, enik değil ki doğurup doğurup sokağa bırakılsın, insandı bu, ciddi bir işti, duyguları olan bakıma ihtiyaç duyan bir varlığı dünyaya getirmek değil, büyütmek meseleydi.Cahil bir insan değildi ki 4-5 tane doğurup sonrada bakamıyorum diye ağlasın.
Doktorun muayene odasına girdi ağır adımlarla, içine bir korku düşmüş, bacakları zangır zangır titremeye başlamıştı, bıçak altına yatmak kolay değildi, doğumlarda çektiği ağrıları düşününce, insanın dayanma gücünün sınırlarının olmadığını farketti, bu denli acıya insan nasıl katlanıyor diye düşündü, o an azrail gelse, insan canını bile verebilirdi, saatlerce hatta iki gün belki üç gün sancı çekenler bile vardı, bir arkadaşının resmen rahmini parçalamışlardı doğum esnasında, bayrama dek gelen, zor doğumu tamamiyle sezeryanlık olmasına rağmen, nasıl olmuş da normal yollardan doğumu gerçekleştirmeye kalmışlardı.Kadın günlerce dikişlerinin acısını çekmiş, iki büklüm gezmişti ağlaya ağlaya, dikişleri şişmiş iltihap kapmıştı zavallının, sonra emzirirken yara olan göğüslerine mi yansın, dikişlerine mi, bebekte uyumuyordu sabahlara kadar, bırakmıyordu memesini, günlerce uykusuz yaralı ve hasta, nasıl olmuşta bakabilmişti bebeğine .Annelik nasıl bir duydu diye düşündü, hayret etti kendine ve tüm ennelere ,bir bebeğin doğumundan başlayan ve belkide yetişkinliğine kadar süregelen zorlukları hem çok zor hemde duygusal anlamda büyük özveri gerektiren bir süreçti.
Doktor odaya girdiğinde kalbi daha hızlı atmaya başladı, bir çatalı andıran sedyeye çıkmak üzereydi ki o an kapı açıldı ve kızı girdi içeri:
“Doktor amca kardeşimi almayın,söz veriyorum ben ona bakacağım!”
O an kadın, vazgeçti kürtaj olmaktan, kızı bunun hesabını, yıllar sonra sorabilirdi , vicdanı rahat etmeyecekti kürtaj olursa, Allah verdi, nede olsa rızkını da verir diye düşündü, hem ne derdi kızına? Sedyeden kalktı hızlı bir hareketle, kızına sarıldı:
“Sen üzülme kardeşin doğacak” dedi ve doktordan özür diledi, kızının elinden tutup doktorun odasından çıktı.
Hamilelik dönemi oldukça ağır geçiyordu kadının, bütün gün yataktan kalkamıyor miğde bulantıları dayanılmaz
bir hâl alıyordu, üstelik yemek bile pişiremiyor mutfağa bile giremiyordu, yemek kokularına dayanamıyor her seferinde kendini klozetin kapağına abanmış kusarken buluyordu.Son aylarda biraz rahatlamıştı miğdesi ancak oldukça ağırlaşan bedenini neredeyse taşıyamaz olmuştu.
Bir gece sancısı geldi, hemen kocasını uyandırdı, hastahanenin yolunu tuttular.Hastahaneye vardıklarında hemen aldılar doğumhaneye.Yeşil bir ameliyat elbisesi giydirip yatış işlemlerini gerçekleştirmek üzere iki hemşire tarafından çağırıldı bir masanın yanına.İki hemşire oturduğu yerden sorular soruyor, kayıt işlemlerini yapıyordu kadının, kendisinin ayakta beklediğine şaşırıyor, için için kızıyordu hemşirelere, arada sancısı geliyor karnını tutarak “ahhh” diye haykırıyordu usuldan. Hemşireler bağırıyordu kadına” hanım ne bağırıyorsun? Bir sen mi doğum yapıyorsun?” sesini çıkarmıyor bekliyordu ayakta” çok ağrım var” diyor bir taraftan ağlıyordu.(Hemşirelerin o yıllarda doğum yapan kadınlara acıması yoktu, hatta hiç bir hastaya, artık doktorlar olsun, hemşireler olsun, hastalara karşı son derece kibar ve nazik davranıyor)Neyse ki bitti işlemler ve yatırdılar doğum sancısı çeken, başka bir kadının yatağının, paralelinde duran yatağa. Kimsenin kimseyi görecek hali yoktu, her kadın kendi derdine düşmüş bağırmakla meşguldü, arada sedyede doğumu gelen hastalar geçiyordu koridordan, korkunç sesler çıkararak! hemşirelerin umrunda değildi kimse, işini yapıp gidiyorlar ve azarlıyorlardı doğuma giden o kutsal kadınları. Bir ara yanında yatan kadına baktı, kendi kendine mi konuşuyor belli değildi” açın şu camı atacağım kendimi, ben doğum yapamayacağım, dün geceden beri sancı çekiyorum” demişti.Korkmuştu kadın, kendi ne yapacaktı bu ağrıyla, diğer çocukları daha kolay doğmuştu, bu başka bir acıydı, belkide sebebi, yaşının verdiği güçsüz kalan bünyesiydi.Saatler süren sancılardan sonra bir ara hemşirelerin panik içinde kendini doğum odasına aldıklarını fark etti, daha sonrası, bilincinin bir ara gidip gelmesiydi.Hemşireler bağırıyordu sürekli” ıkın, ıkın..bebek oksijensiz kalacak!” ıkınma gücü yitip gitmişti ,elleri kolları tutmuyordu sanki. Apartopar üşüştü doktorlar koşturmaca içinde başına, bir ara kendini toparlayıp son bir kez ıkınıp, yeniden durdu, soluğu kesilmişti...Son bir gayretle yeniden ıkındı veee.....bebek doğdu...bayılmıştı kadın, ayıldığında bebek yanında değildi...
Bebek oksijensiz kalmıştı, yıllar sonra anımsadığı kadarıyla aynen böyle olmuştu...Bir erkek bebek doğmuştu.Sipastik, zeka geriliği ve otistik bir çocuğa sahipti şimdi.Kızı vicdan azabıyla yıllarca bakmıştı kardeşine, geceleri bağırıyor sabahlara kadar uyumuyordu, üstelik tam anlamıyla kesin bir tedavisi de yoktu, sadece eğitim ve fizik tedaviyle, bir nebze yardımla yürüyordu ama ne yazık ki tuvalet eğitimini öğrenemiyordu.Zorlu yıllar bekliyordu kendini, eşini, oğlunu ve belki de en çok kızını, ama hayatını bir odanın daracık ıssızlığında, belki de evde acı içinde geçirmek zorunda olan, engelli dünyaya gelen üçüncü çocuğuydu...
m-jgan/ yaşanmış bir hikâyedir...
YORUMLAR
hayat
ah hayat
her zaman gülen yüüznü göstermiyor
ama devam ediyor...
..
anlatımınız harikaydı.