MAKALE TEKNİĞİ
MAKALE TEKNİĞİ
Makale; bir düşünce, fikir yazısı olarak değerlendirildiğinde; içindeki önermeleri, yargıları eleştirmek gerektiği, tartışmaya açılan bu noktalar karşısında bir görüş belirtmeye, pekiştirmeye veya örselemeye yer verilmesi gerektiği de açıktır. Eğer bir makale, kendi girişini subjektif yaparsa, sonucunu veya anafikrini (provokasyonunu) iki kere subjektif yapar. Objektif başlatılabilmişse, sonucuna katılıp katılmamak, okurun kolayca başarabildiği, bilimsel çerçevede kalan bir makaleyi oluşturur. Burada, üzerinde çalışmak için din ve akıl kavramlarının arasındaki çelişkileri irdeleyen bir makale iskeletini ele alalım:
Giriş; daha çok resmî tarihe göndermeler yapan bir literatür ile başlamaktadır. Esasen bu tür girişler, yapay kayıtların, çoğu kere de dezenformasyonlarla üretilmiş stratejik dökümanların, kişisel anıların, henüz objektifleşememiş tarihî kişiliklerin ve yönetişim gerekçelerinin etkisinde kalmaktadır. Hâliyle ilk girişin amacı yansıtması da, sonuca erişecek yargısı da, bu bağlamda aynı çerçeve ile sınırlı olmaktadır.
Gelişme; çelişkileri vurgulamak için kurgulanmış onlarca örnek içerebilir. İçerikteki örnekler, yine literatürün verdiği felsefî yahut politik yanlar taşıyan, küresellik yerine millî olan kalemlerin döktüğü mürekkepler olarak belirginleşir. Bu konuda kullanılabilecek onlarca dezenformasyon konuları da vardır ki; birisi, kimsenin, asla vazgeçemediği ‘din’dir. Özellikle akıl ve din konularındaki usavurumlar veya sonuç bölümlerine verilen yargılar, bu iki odak kavramın birbirine karşıt ve düşman olarak görülmesiyle başladığından; oldukça taraflı /nesnel olmayan/ bir bakış açısını yansıtmaktadır. Bu anlamda, birinin soyutlanıp, diğerinin öne çıkarılması, bununla çağdaşın veya cahilin ayırt edilmesinin saptandığına ilişkin görüşler, anlamlı olmayabilir.
Sonuçta; put dinleri dâhil doğu inanışlarının ve aslında Batıda perdelenmiş bulunan Maya ve Aztek inanışları hariç tutularak, hatta yine tek tanrılı inanış olan ve Batının asla bırakmadığı din söz konusu iken; örneğin sadece doğuyu ‘İslâm’ ile nitelemek ve özetlemek; konunun yine küresel çapta ele alınmadığı izlenimini teyit etmektedir.
Genel olarak bir konu üzerinde fikir üretmek; sadece tarihte yer almış bilgilerin dizgesini sunmayı, yahut onların şu zaman dek uygulamacılarının tarafında yer alan subjektif yaklaşımları değil; çok taraflı olarak derlenmiş bilgilerin üzerinde yapılacak bir usavurumu gerektirir. Usavurumsa, aslında yansızdır; çünkü taraftan bağımsız olarak verileri değerlendirir. Ancak yine de akıl yürütme işi, taraflı insanlar eliyle yapıldığından dolayı; subjektif bakışın etkisi bazı yargılara soğuk bakmayı, onların ‘akıldışı’ olduğu hükmüne çok kolay eriştirir. Çoğu kere ‘düşünebilen’ yetkinler; noksan(laştırılmış) bilgilerle çalışınca; vardıkları yargılar da o derecede farklı mecralara girer.
Hiçbir yazı yahut kalem; eğer düşünceyi harflere dökmüşse, asla bu yazının ardına ikincil bir öğretiyi saklayamaz, örnekleri çapraz kıyaslarla pekiştiremez, çoğul bakışı engelleyemez, diğer görüşleri de kamufle edemez. Yani kâğıt, eğer biraz mürekkeplenmişse, bir satranç tahtası kadar irdelenmeye açık, görüşlerin güreştirilebileceği kadar da er meydanıdır. Zaten bir arena, aynı takımdan olanların yarıştığı, körler ve sağırların birbirini ağırladığı bir yer olmaktan da, oldukça uzaktır.
Burada genel bir teknik olarak denilebilir ki; giriş verilerinin objektif olması koşulu, çıkarımların subjektifliğini (yani birinci elden doğan değerlendirme ve yargıların tekilliğini) önlemez. Zaten kişi, objektifin üzerine bir şey koyabilmek için subjektif olmak zorundadır. Ancak bilgiler subjektif (noksan) olursa, kalemin varacağı nokta, varılmak istenenden, objektiflikten, evrensellikten, erdemden çok ırak kalırdı.
Düşündürenlere, düşünenlere selamla.
Orhan_Tİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.