- 712 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRASİ YOLUNDA YAPILABİLECEKLER
DEMOKRASİ YOLUNDA YAPILABİLECEKLER
Dr. Sadık Özen
Ne yazık ki, Kahraman Ordumuz; ihtilal yapacakları korkusuyla , son yapılan uygulamalarla dize getirilmiş bulunmaktadır. Ülkemizin ve ulusumuzun iç ve dış güvenliğini sağlamak, Cumhuriyetimizin temel ilkelerini, Atatürk İlke ve Devrimlerini, Egemenlik ve Bağımsızlığımızı korumak ve kollamak; T.C Anayasası’nın Türk Silahlı Kuvvetlerimize verdiği kaçınılmaz görevidir. Ülkemizi kötü yöneten politikacıların; sırf kendi siyasal ve kişisel çıkarları uğruna yarattıkları olumsuzluklardan dönmeyerek, hatalarında israr etmeleri ihtilallerin asıl nedenleri olmuştur. Politikacıların, kendi kusurlarından dönmeyerek, hatalarında israr etmeleri, demokrasiye aykırı davranışları, taraflı bir tutumla yandaşlarını korumaları ve ülkede yarattıkları huzursuzlukları dikkate almayarak Türk Silahlı Kuvvetlerimizi suçlamaları ve budamaya çalışmaları geleceğimiz için çok büyük tehlikelere neden olabilecektir.
Ülkemizde ihtilal dönemi kapanmıştır. Ve ihtilaller de istenmiyor. Ancak Türk Silahlı Kuvvetlerimizin iç ve dış güvenliğimizle ilgili görevleri devam etmektedir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerimizi zaafa düşürücü önlemlerle bertaraf etmeye çalışmak yerine; politikacıların, akıl ve mantıkla hareket ederek öncelikle kendi kusurlarını bertaraf etmeleri gerekmektedir. Bu en demokratik çözüm yolu olup, aksine durumlar demokrasi ile bağdaştırılamazlar.
Haksızlıklara karşı savaşılmasının yolu sadece ihtilallerden geçmez. Yasal ve demokratik haklar kullanılarak, haksızlıklarla mücadele etmenin yolları vardır ve bütün demokratik ülkelerde bu yollardan gidilerek yaşanan olumsuzluklardan kurtulabilmeye çalışılmaktadır.
Şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başında bulunanlar, başında bulundukları kurumun haklarını ve manevi şahsiyetini korumakla mükelleftirler. Bunun için ihtilal yapmaları veya muhtıra falan vermeleri gerekmiyor , sadece biraz ilkeli ve özverili hareket etmeleri yeter.
Kendilerinden önce bu görevlerde bulunanların başlarına neler gelebildiğini görebilecek kadar basiret sahibi olabilmeleri, bunu dikkate alabilmeleri ve buna göre hareket etmeleri sadece küçük bir özveride bulunabilmelerine bağlıdır.
Sorumluluk mevkiinde olanlar, İstifa denilen bir müessesenin varlığını akıllarına getirip, gereğini ona göre yapabilmelidirler. Mevki ve makamlar geçici, ama ilkeler kalıcıdır. Son yaşanan örneklerle, şu anda başında bulunulan mevki ve,makamların, sırası geldiğinde beş para etmeyecekleri gibi, sadece başlarına bela getirebileceği gerçeği asla gözden ırak tutulmamalıdır.
Bu söylenenler; başta yargı olmak ve tüm anayasal kurumlar ve bu kurumların başlarında bulunanlar için geçerlidir.
Saygılarımla… 04 Ocak 2013
YORUMLAR
İhtilallerin asıl nedeni politikacıların ahmaklığı değil, satılmış ordu mensuplarıdır.. 60 darbesini yapan nato subaylarıdır. Bu konuda emrin nereden geldiği gayet açık ve nettir.. İkinciside haksızlıklara karşı mücadele etmede ihtilal hiçbir şekilde bir yok olarak kabul edilemez! Bu darbeci tavır kesinlikle kabul edilemez. Halkın iradesi ne isterse o olur..Demokrasiler bunu gerektirir.. Milletin iradesine çerçeve çizilemez...
sadikozen
Ülkenin ordusunun yargısına yargısının meclisine ya da bir kısmının diğerlerine üstünlüğü yoktur. Ordumuz da kahraman ama onların içlerinde zaman zaman geçmişte de olduğu gibi yanlış yollara yönelenleri yargılayan ve cezalandıran yargımızda kahramandır..Nitekim son yıllarda da bu türden çürümüş yapılara karşı yargı görevini eksiksiz yerine getirmeye çalışmaktadır Türk milleti adına. Milletin, devlet,n sahibi şu kurum bu kurum değildir. Bütün kurumlar milletin hizmetindedir. Millete tuzaklar kuran, çeşitli tertiplerle milletin iradesini yıkmaya, ipotekler kurmaya kalkışan kirli yapılar ortaya çıkarılıp , milletin istikbalinden temizlendikçe bütün kurumlarımız de çok daha milletine layık kurumlar olacaktır. Gelecek için de bu kurumlar kendi içlerinde millete ihanet eden çürümüş yapıların oluşmasına meydan vermemeli gerekli tedbirleri almalı ona göre reorganize olmalıdırlar. Milletin meclisini, egemenliğini, siyaetçileirn yanlışlarına vesaire dayanarak elinden almaya çalışmak kimsenin yetkisinde değildir haddi de değildir.Milletin ve ülkenin çıkarlarını, güvenliğini korumak için milletin temsilcilerinin emrinde çalışmak asıl görevleridir.Millete rağmen milletin egemenliğini ortadan kaldıracak bir hak birilerine verildiyse şayet, bu hak tekrar millete iade edilmelidir.Kısaca Türkiye Cumhuriyetinin demokratik yapısına zarar verecek her türden girişim umarım bundan sonra da yine Cumhuriyetin yargısı yürütmesi, ordusu, polisi istihbaratı veya diğer kurumları eliyle engellenmeli, buna yönelik yapılanmadaki eksiklikler tamamlanmalıdır. Diye düşünüyorum acizane..
sadikozen
Değerli arkadaşlarımın kaç yaşlarında olduklarını ve fikirlerini hangi verilere dayalı olarak ortaya koyduklarını bilemiyorum. Gördüğüm şey, yorumda bulunan iki arkadaşımın da düzeyli bir kişiliğe sahip olduklarıdır. Ancak geçmişten günümüze bilgiler aktarılırken, birtakım kişisel çıkarlar ve siyasi beklentilerle hareket edilmekte olduğunu düşünüyorum. Bu yorumum bu arkadaşlarım için olmayıp yararlanmış oldukları kaynaklar içindir.
Kurumlar içinde hata yapanlar ve suç işleyenler elbette ki bunların hesabını vermek, adaletin vereceği haklı ve yerinde kararlara boyun eğmek zorundadırlar. Asla bunun aksi düşünülemez. Ama milletin, adaletin tecelli edeceğine güveni tam olmalıdır. Eğer bu güven sarsılmış ise işte o zaman huzursuzluklar ve tartışmalar başlar. Ergenekon ve Balyoz Davalarında hazırlanan iddianamelerin milyonlarca sayfası bulmuş olması, içerisinde sokak dedikodularına dahi yer verilmesi ve mahkemelerce tutuksuz yargılanmaları gerekenlerin tutuklu olarak yargılanmaları, suçları fikir beyan etmekte olan bazı gazeteci ve düşünürlerin hücrelere konulması adil bir yargılama için kuşku duyurucu olmaktadır. Çünkü milyonlarca sayfalık iddianamelerle yapılan yargılamanın, zaten zaman darlığı içinde okunabilmesi ve sağlıklı kararlar verilebilmesi son derecede zor ve hatta imkansızdır.
Özellikle şu husus açıklamak istiyorum: ben özellikle geçmişe ait yaptığım bütün yorumlarda, kendi yaşadıklarım ve gördüklerim dışında, hiçbir kimseye veya hiçbir söyleme angaje olmak durumunda değilim. Çünkü bütün bu elim olaylar, kendi yaşam dönemimin içinde geçmiştir. Keşke bunların hiçbiri yaşanmamış olsaydı. Keşke siyasi hatalar yapmış olan ama vatanseverliklerinden şüphe etmediğim insanlar idam edilmemiş olsalardı. Ne yazık ki bütün bunlar yaşanmıştır ve hiç birisi de tek taraflı değildir. İşte burada yargının ne kadar adil olması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Son olarak şunları söylemek istiyorum: Ben bir hekimim. Bugüne kadar sayıları milyonu geçen hastalar gördüm ve gücüm yettiğince onları tedavi etmeye çalıştım. Ama hiçbirini öldürüp de ondan kurtulmayı düşünmedim.
Siyasi veya askeri devletin kurumlarında hata işlemiş ve suç işlemiş olanlar vardır. Bunlar birer birer bulunmalı, adil bir yargı sistemi içinde suçları tespit edilmeli ve cezalandırılmalıdır. Ancak kişisel suçlar yüzünden, bu kişilerin bağlı oldukları kurumların cezalandırılması, küçük düşürülmesi, üzerlerine baskılar uygulanması gerekmez ve yanlıştır. Bunların; yok edilmek veya linç edilmek yerine, tıpkı hastaların tedavi edilerek daha iyi bir yaşama kavuşturulmaları ilkesi içinde değerlendirilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Umarım değerli arkadaşlarım beni anlamışlardır.
Sevgilerimle...