- 658 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜMMETÇİLİĞİN KALDIRILMASI VE EVRENSEL KANUN OLUŞTURMA DOKTRİNİ
ÜMMETÇİLİĞİN KALDIRILMASI VE EVRENSEL KANUN OLUŞTURMA DOKTRİNİ
Ümmetçiliği kaldırmayı ilk defa Osmanlı Devleti denedi. Fatih Dönemi’nde bu kanunlarla değil idari sistem yapısını, evlilik müessesini, Müslüman olmayan Hrıstiyan kökenli insanlardan oluşturma geleneğini kurarak yapıldı. Askeri sınıf, yönetici sınıfın yetiştirildiği, ilmiye sınıfı(Enderun=Üniversite), bürokrasi, saray cariyeleri, yönetici eşleri Müslüman olmayan Hristiyan kökenli insanlardan oluşturularak Ümmetçilik kaldırılmak istendi. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde kabul edilen kapitülasyonlar da ümmetçiliğin kaldırılmasına yönelik tedbir ve kanunlardı.
Kutsal Roma Cermen Halkı, Osmanlı Devleti’ne Hıristiyan çocuklarını, Müslüman Devletlerle, Anadolu Beylikleriyle savaş yapması ve galip gelmesi için Yeniçeri Askeri, Enderun Hocası,defterdar, paşa,kaptanı derya,vezir,sadrazam,saray cariyesi ve padişah karısı olması (350-600 kadar kızı) veriyordu. Üstelik bir de yıllık 30.000 altın veriyordu.
Osmanlı Devleti-Venedik Cumhuriyeti Anlaşması (1416)
1. Osmanlı Devleti’yle, Venedik Cumhuriyeti arasında 1416 yılında imzalanmış bir barış ve ticaret antlaşmasıdır.
2. Osmanlı-Venedik Savaşı sona erecek.
3. Venedikliler, Osmanlı topraklarında diğer milletlerden daha fazla ticaret yapacaklar.
4. Venedikliler, buna karşılık Osmanlı gemilerine saldırmayacaklardı
1479 Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Venedikliler, Osmanlı sularında ticaret yapma hakkı ve bunun karşılığı olarak Osmanlılara her yıl 10.000 altın ödemeyi kabul ettiler. 1479 yılından itibaren Akdeniz, Ege, Karadeniz 10.000 altın karşılığı Venedik denizi oldu.
1533 Kutsal Roma Cermen İmparatoru Ferdinand, Osmanlılara Macar Türklerinin topraklarını paylaşmayı ve kendisine yarısının verilmesi şartıyla yılda 30.000 duka altın vermeyi kabul etti. 1606 yılına kadar Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Osmanlı Devleti’ne 30.000 altını verdi durdu. İspanya’nın Endülüs Müslümanlarının değil, Şarlken ülkesi olduğu kabul ve tasdik ediliyordu. İspanya böylece Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunun toprağı olmuştu. Bu antlaşmayı Fransa, Venedik Cumhuriyeti ve Papalık da tasdik etmiştir.
(Polonya-Litvanya) Kazakların ve Kırım Tatarların idaresindeydi. Osmanlı Devleti’nin Kırım Tatarlarının ve Ukrayna Kazaklarının Lehistan’a (Polonya’ya) yaptıkları akınları da durdurmasını şart koşuyordu. Polonya ve Litvanya’yı Türklerin idaresinden kurtarması karşılığı Polonya, Osmanlı Devleti’ne pişkeş adı altında her yıl 22.000 altın vergi ödeyecekti.( Lehistan-Litvanya Birliği – Osmanlı Devleti Bucaş Antlaşması 1672)
KIBRIS’IN 90.000 ALTINA İNGİLİZLERE DEVRİ
Birleşik Krallık’ın isteği üzerine ada 92.799 sterline[25] 4 Haziran 1878 tarihinde[26] imzalanan Kıbrıs Sözleşmesi ile kiralandı.[27] Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen Birleşik Krallık’a geçti.[28] Birleşik Krallık adayı "Komiser" diye tabir ettiği yüksek rütbeli yöneticilerle idare etmiştir.[29] 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Birleşik Krallık karşısındaki Almanya’nın yanında savaşa girmesi üzerine Birleşik Krallık adayı ilhak edip adaya vali tayin etti.
Osmanlı Devleti, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Hanedanı’na ait olan Mısır Devleti’ni İngilizlerin işgal etmesini sağlamak ve Osmanlı Devleti için Mısır’ın tehdit olmasını engellemek için Kıbrıs Anlaşmasını yaptı. 4 yıl içinde İngilizler Mısır’ı işgal ederek Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne tehdit olmasının önüne geçtiler. 1882-1922 yılları arasında İngiliz işgali altındaki Mısır’ın fiilen Osmanlılardan kopması ve öteden beri süren İngiliz-Fransız rekabetinin İngilizler lehine noktalanması gibi iki önemli sonuç doğurdu. Hem Mısır hem de Kıbrıs Osmanlı Devleti’nden kopmuş oldu.
Atatürk Devrimlerinin temelinde evrensel kanun oluşturarak herkesin kanun önünde eşitliği ilkesini sağlayan bir devlet düzenini kurma vardır.
İslami termininoloji ile ifade edersek kanunlar önünde eşitlik ilkesi ümmetçiliğin kaldırılmasıdır.
Fransız Devrimi’nin temelinde de aynı ilkeler vardır. 28 Ağustos 1789’da Fransız Devrimi’nden sonra, Fransa Ulusal Meclisi tarafından, Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul ve beyan olundu. Ümmetçilik kaldırıldı.
İnsanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını söylüyordu.
Bu ilkeye göre hiç kimse kanunlar önünde ayrıcalıklı değildir. Hıristiyan olsun olmasın herkes kanunlar önünde eşittir. Tarafsızlık ve eşitlik ilkesi adaletin temeli olarak görülmüştür.
Mustafa Kemal de aynı prensiplerden yola çıkarak Müslüman olsun, olmasın herkesin kanun önünde eşitlik ilkesini hayata geçirmiştir. Böylece Müslüman olmayanların ayrı yargı sistemi, ayrı eğitim sistemi isteme sebeplerini ortadan kaldırmıştır. Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi kanunu çıkarmıştır.
Yargı Birliğini sağlamak için kanun önünde eşitlik ilkesini bir adım ileri götürerek evrensel kanun ilkesi oluşturmak istemiştir. Bu amaçla Avrupa’nın cumhuriyet yönetimini kurmuş ülkeleri İsviçre, (1893 yılında anayasa doğrudan demokrasinin uygulanmasına yönelik olarak düzenlenmiştir ve günümüzde de tek örneği teşkil etmektedir.), İtalya, Fransa’dan Medeni Kanunu, Borçlar Kanununu, Ceza Kanunlarını, Fransız İdare Hukuku ve idari rejimini, Anayasa Hukukunu almıştır.
Mustafa Kemal’in sağduyu ve tercihi ile oluşturulmak istenen şey Avrupalı devlet ve halkların itiraz edemeyeceği, kabul edeceği evrensel kanunlar, idari, yargısal sistem oluşturma, eğitim sistemi oluşturma savaşla kurtardığı halkı yaşatabilmek için bir yaşam ünitesi oluşturmaktır.
Evrensel Kanunlar İlkesi doktrini oluşturmak için 1948 yılında devletler bir araya gelerek bir Evrensel İnsan Hakları Bildirisi yayınlamıştır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İngilizce: Universal Declaration of Human Rights ya da kısaca UDHR), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Haziran 1948’de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948’de, BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan oturumunda kabul edilen 30 maddelik bildiridir.
Bildirinin imzalanmasında, II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili olmuştur. Eleanor Roosevelt bu bildiriyi Bütün insanlık için bir Magna Carta (Magna Karta) olarak tanımlamıştır. Bildirinin imzalandığı 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletler bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleştiler. İnsanlara özgürlük tanınmasının bir nedeni de, I. II. Dünya Savaşları gibi savaşlar devam ederse uygarlıkların sonu olabilecektir. Irk, dil, din, mezhep, inanç, düşünce ve kanaat özgürlüğü tanınır herkes evrensel kanunlar önünde eşit olursa savaşları da önleyebileceği düşüncesidir.
İnsan Hakları Bildirisi kabul edildikten sonra insan haklarını geliştirme koruma ve uygulama konusunda yeni anlaşmalar yapılmış ve bildiriler yayımlanmıştır. Bunlardan belli başlı olanlar:
• Birleşmiş Milletler, Kadınların Siyasi Haklarına İlişkin Sözleşme 20 Aralık 1952]
• Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi 20 Kasım 1959
• Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi 18 Ekim 1961
• Afrika İnsan ve Halklarının Halkları Şartı 26 Haziran 1981
• Birleşmiş Milletler, Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensipler 29 Kasım 1985
ULUSLAR ARASI HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsi gayretleri ve seçimi ile oluşturulmaya çalışılan evrensel içerikli kanun oluşturma ilkesi kapitülasyon vermek amacıyla değil, Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilen kapitülasyonlarla oluşan zararlı etkileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Taklitçilik değil temel insan haklarını uygulamaya yöneliktir.
1982 Anayasasının 90. Maddesi 5. fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Hükümleri uluslararası hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiştir.
İtalyan Cumhuriyeti Anayasası, m. 10/1: İtalyan hukuk düzeni, uluslar arası hukukun genel olarak tanınan kurallarına uyar buyruğu ile evrensel hukukun üstünlüğünü kabul etmiştir.
Uluslararası Hukuk, İnsan Haklarını Nasıl Korur?
Uluslararası insan hakları kanunu tüm Devletlerin uymak zorunda olduğu yükümlülükleri belirler. Devletler, uluslararası anlaşmalara taraf olarak, insan haklarına saygı duymak, korumak ve hayata geçirmek için uluslararası hukuk kapsamında görev ve sorumluluklar üstlenir. Saygı duyma yükümlülüğü; Devletlerin insan haklarının kullanılmasına müdahale etmemesi ve bu hakları kısıtlamaktan kaçınmasıdır. Koruma yükümlülüğü; Devlet, birey ve grupları insan hakları ihlallerine karşı korumalıdır. Yerine getirme yükümlülüğü; Devletler, insan haklarının kullanılmasını kolaylaştırılması için harekete geçmelidir.
Uluslararası insan hakları anlaşmalarını onaylayan Hükümetler, anlaşma yükümlülükleri ile uyumlu iç düzenlemeleri ve güncel mevzuatı yürürlüğe koymayı taahhüt etmiş olurlar. Bu nedenle, iç mevzuat sistemi, uluslararası hukuk ile teminat altına alınan temel yasal insan haklarının korunmasını sağlar. İnsan hakları ihlallerinin önlenmesinde iç yasal işlemler ve mevzuat yetersiz kaldığı takdirde bölgesel ve uluslararası düzeyde bireysel ve toplu şikayet sistem ve usullerine başvurulabilmektedir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ADALET DİVANI
Uluslar arası hukukun üstünlüğünü sağlamaya yönelik olarak tesis edilmiş bir kuruluştur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve aralarında Türkiye, Rusya, Sırbistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın da bulunduğu 47 Avrupa Konseyi üyesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımaktadır. Mahkeme, Fransa’nın Strazburg şehrinde bulunmaktadır.
Avrupa Birliği’nin günümüzde Avrupa Konseyi’ne ait bayrağı kullanıyor olması çeşitli kafa karışıklıklarına yol açmakla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Birliği’nin değil, hemen hemen tüm Avrupa devletlerinin üyesi olduğu ayrı bir uluslararası teşkilat olan Avrupa Konseyi’nin organıdır. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadı, Avrupa Birliği için de olmazsa olmaz asgari standartları oluşturmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, Fransız Devrimi’nin, Atatürk İnkılâplarının, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’nin temel amacı ümmetçiliği kaldırıp, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, ırk, renk, din, mezhep ayrımcılığını kaldırarak herkesin kanunlar önünde eşitlik ilkesini, tarafsızlık ilkesini, eğitim birliğini, yargı birliğini sağlamaya yöneliktir.
Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı Abdullah Bedeloğlu
KAYNAKÇA
• Atatürk İnkılâpları
• Fransız İnsan Hakları Bildirisi
• Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi