- 1083 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sahibine Mektuplar 3
‘’Farkında mısın ne zaman hasta olsam, kötü anlarım olsa ve sana ihtiyacım olsa… Yoksun… Burda bile… Neden…
Sevgilim;
Zaman karınca misali akıyor kendince… Yıllar yılların ardından akıp gidiyor yine… Körebe oynuyoruz bizler, çocuklar misali akıp giden zamanın ardından…
Kocaman bir yılın son yaprağını, uzayın sonsuz boşluğuna göndermeye hazırlanıyoruz bu günlerde… Eskiyoruz ve yaşlanıyoruz… Yüzümüzün çizgileri saçlarımızın aklarına karışıyor… Yerin binlerce kat boşluğuna düşüyor zaman… Kopan bir takvim yaprağının ardından savrulacak her şey… Hayal kırıklıklarının girdabında boğulsak bile… Yine de umutlar ekiyoruz geleceğe dair işte…
Ve ben yine aşkı yazmak istiyorum… Aşksız da yaşayamaz ki insan…
Sessizce gelir ve öylece gider bir gün… Gelmeler, gitmeler ve yitmelerde yaşanır aşk… İnsana dair ne varsa yaşarsınız içinizde… Coşkun bir sele döner duygularınız bir an… İçsel sarsıntılar yaşarsınız… Durgun akan bir nehir olursunuz bazı an’lar… Yağan yağmura, kar tanelerine gülümser gözleriniz… Gökkuşağı olur kimi zaman yüreğinizin rengi… Renk renk açar duygularımız böyle anlarda… Yedi veren güller derer içiniz… Nefesler nefeslere karışırken gecelerde… Gideriz, geliriz, bir tende yiteriz işte…
Bedenime bakıyorum istemsiz… Üzerime sinen kokuları, bedenime dokunan elleri arıyorum… Düşen bir takvim yaprağında asılı gözlerin… Kokun genzimi yakıyor inan… Ellerim tenimde… Bize dair ne varsa boşlukta salınıyor sanki… Yerçekimine yeniliyor bedenim işte…
Sevgilim;
En hüzünlü anlarımda doğaya atardım kendimi… Bir karınca yuvası arardı gözlerim böyle anlarda… Bulduğumda ise, hayranlıkla seyrederdim o minicik canlıları… İşte o an; yerçekimine inat havada asılı kalırdı zaman ve ben geçerdim kendimden… Bu şehir ne çok şeyler aldı benden… Bir karınca yuvasına bile uzağım şimdi…
İnsan sevdiğine unutturamaz ki geçmişini… Seni seçmesi, sevmesidir önemli olan… Seni üstün kılmıştır tüm yaşanmışlıklarında… Tüm kadınlığıyla gelmiştir sana… Neden takılır ki geçmişe insan… Sorular… Sorular… Ahhh sorular…
Bir karıncanın kendi ağırlığından çok daha fazlasını taşıyabildiklerini öğrendiğimde ne çok şaşırmıştım… Elbet yük mekanik bir kavramdı… Hayat ise daha çok felsefi anlamlar taşırdı… Bunları da biliyordum elbet… Ama yine de kendimce bir çelişki arıyordu gözlerim işte…
Her yaşantı bir iz bırakıyordu geride… Ya izleri siliyorduk ya da değersiz ve önemsizdi yaşananlar… Psikoloji bilimiyle tanıştığımda ise çaresizliğim artıyordu gittikçe… Hiçbir şey aslında unutulmuyor ve yok olmuyor diyordu bilim… Her iz saklı kalırdı bedende ve ruhta… Ne çok yükler biriktiriyorduk bilmeden… Bizler büyüyorduk böylece… Evrim teorisi mi yerinde sayıyordu yoksa… Genetik yapımız bu gerçeğe aldırmıyordu bile…
Kolay olan gitmek midir sizce… Yoksa kalıp uğruna savaşlar vermek midir aşk… Hani diyorlar ya aşk emek vermektir… Emek vermek bir akıl tutulması değil midir sizce… Oysa sıradan, sade, hesapsız kaldığımız sürece… Aşk, aşk olarak kalmaz mı sizce…
Tecrübe denen olgudan bahsediyor insanlar böyle anlarda… Hiç sevemedim bu sözcüğü nedense… Yaşlanmak, seçiciliği getiriyordu beraberinde… Daha az hata, daha az hata diyordu beynimiz… Kılı kırk yarıyor, sürmüyorduk elimizi ateşe… Kaçıyorduk yaşamın inişli ve çıkışlı hallerinden… Ve ne kötü, insanın en yükseğe çıktığında düşebileceğini bilmesi… Ahhh çocukluğum ve gençliğim neredesiniz… Hadi alın kollarınıza beni yeniden… Savurun, atın, acıtın canımı yine… Daha çok tutmak istiyorum yaşamın ellerinden…
Tecrübe, sonunda maşayı almaktır elimize… Maşa size, siz maşaya bakarsınız çoğu zaman… Daha az hata yaparız belki bilmiyorum inanın… Oysa böyle bir hayat; hayat mıdır sizce…
Beden büyüdükçe dayanıksız oluyoruz ya hani… Maşa bize biz maşaya bakacağız ya büyüdükçe… Tecrübe; kılı kırk yaran bedenimizin üzerini örten bir maske mi yoksa… Hadi çevirelim karıncaların yaşamına gözlerimizi… Bundandır işte; düşecek yaprağın kanatlarına tutunup erken gitmek istiyorum ben de…
Bitmez aslında aşk… Biri alıp götürür aşkı en kutsal yerine… Çünkü sözler verilmiştir bir bedende iki ten yiterken… Ölümsüzlük iksiri içilmiştir gecenin en kuytu anlarında… Masal masal içine geçerken an’larda… Büyüdükçe ve kirlenmeden dünya… Alıp gideceğim aşkımızı sonsuzluğa işte…
An değerlidir aşk’ ta… Hesap yapmadan, sormadan ve sorgulamadan yaşanırsa aşk aşk oluyor… Hayal adasına başka nasıl gidebilir ki insan… Dünya denen bir hayalet şehir varken karşımızda… Yüreğin masalı da başka türlü yazılmaz ki inanın… Aşk bundan yürek işidir işte…
Sorular varsa başlamadan ölür aşk… Ya da başladıysa sorular, gitme vakti gelmiştir işte…
Hem dayanıksız ol… Ve büyüdükçe çoğalsın sorular… Ne saçma…
Sevgilim;
Zaman akacak, karıncalar sade ve basit yaşayacaklar yine… Ben yılın son yaprağın ardından akıp gideceğim uzaklara… Hayal adamıza…
Sözüm var unutmayacağım seni… Bir karınca yuvasının başında sayacağım günleri… Yokluğunu düşündükçe ne çok uzayacak zaman kim bilir… Saymaları unutacağım… Ne çok düşüneceğim ve ne çok özleyeceğim seni böylece… Sen de çabuk gel isterim elbet… Ama kıyamam ki sana… Sen kocaman yaşamalısın işte…
Yılın son yaprağını martının kanatlarına asacağım…
Gideceğim…
Bize ait ne varsa deriyorum şimdiden… Canım çok acıyor, saklayamam…
Her soru büyütürmüş ya insanı hani…
Senin gözlerin hep çocuk kalsın istiyorum işte…
YORUMLAR
"Sorular varsa başlamadan ölür aşk… Ya da başladıysa sorular, gitme vakti gelmiştir işte…"
alkışlı/yorum...
zira;
bir cevapsızlık sanatıdır aşk
neden, niçinlere...
tebriğim gönül dolusu
saygı dua ile...
tasikardi
ayrılık da öyle...
sevgi ve saygılarımla...