H.A.V
Penceremin altında havlayan köpeklerin korkusundan yatağın içinde büzülür dualar okurdum, onlar çekip gidinceye kadar.
Korktuğumu bildiklerinden hep benim penceremi tercih etmelerinden nefret ederdim.
Perdeyi aralayıp dışarıya bakmak isterdim fakat kalın perdeyi açar açmaz iki korkunç göz ile karşılaşacağımı hayal edince yorganı başıma kadar çeker "sübhaneke" den başlar bildiğim bütün duaları hızlıca okurdum.
Arkadaşımın babası bana "köpekleri kovan dua" olduğunu söylediği yarısı Arapça, yarısı uydurukça bir dua ezberletmişti.
Bu duayı okuyunca çevredeki bütün köpekler kaçıp gider demiş olmasına rağmen bizim mahallenin köpeklerinin bu duadan haberi yoktu anladığım kadarıyla.
Bu dua köy köpeklerini kovalayan etkili bir dua olmasına rağmen bizim mahallenin haylaz ve saldırgan köpekleri peş peşe on defa okumama rağmen oralık olmuyordu.
Yine de okuyordum, zira elimden başka bir şey gelmiyordu.
Başımı yorgana gömüp içimdeki korkuyu anlayan bu vahşi hayvanlardan korunmaya çalışıyordum. O zamana kadar dördüncü kata kadar zıplayabilen bir köpek duymamıştım. Fakat havlamaların ardı arkası kesilmeyince beni karanlık ve her dönemecinde ayrı surette bir canavar saklı olan korku tünellerine hapseden bu duygudan kurtulmanın tek yolu dua etmekti.
Gözümün önüne gelen sivri dişlerin etime girdiği, her yanımdan kanlar aktığı, acıyla kıvrandığım sahneler den kurtulamıyordum.
Yine de ilk vazifem kalkar kalkmaz bahçemizin bir köşesinde kutu içerisinde beslediğim yetim köpek yavrularına, ısıtılmış sütün içerisine ekmek doğrayıp vermek, küçük ekmek parçalarıyla boğuşmalarını seyretmek idi.
Hepsi sokağa terk edilmişti. Kiminin annesini sarhoş bir şoför ezmiş, kimininki ise yavrusunu sokağa terk edip gitmişti. Her durumda “yetim “ olmuş, benim bakımıma muhtaç olmuşlardı.
Onlar büyüdükleri zaman benim de korkmadığım köpeklerim olacaktı.
Beni seven, benim sevdiklerim.
Bakım masraflı ve çetin işti. Sağ olsun mahallenin merhametli insanları ki bunlar daha ziyade emekli öğretmenler ve çevre esnaftan oluşan maddi durumu iyi merhametli insanlardı.
Bana yavru köpeklere fazla yaklaşmamamı ve onları öpmememi söylerlerdi. Fakat onlar yavruları ele alınca cıcığını çıkarırlar, yavrular onlardan kurtulunca rahat bir nefes alırlardı.
Emekli öğretmen Aysel Erez Hanım bir gün yavruları kutuya koyup aldı götürdü. Akşam döndüklerinde yorgun ve bitkin olan yavrulara aşı yaptırdığını, halsizliklerinin yaptıkları minibüs yolculuğundan kaynaklandığını, merak etmemem gerektiğini söyleyip elime kırmızı renkli çikolata tutuşturdu.
O günden sonra yavrular beni görünce kulaklarını havaya dikip oynamaya başladı, fakat babamın tabiriyle “tekaüt muallim Aysel Erez” hanımı görünce zıplıyor, atlıyor türlü şımarıklık ve yalakalık yapıp bir gözleriyle de beni kolluyorlardı. İncindiğimi hissettiklerinde yanıma gelip başlarını ayaklarıma sürtüp paçamı ısırıyor onlarla oynamamı istiyorlardı.
O zamanlar evde artan yemekler aç hayvanlar için hazırlanan kapların içerisine dökülür, takip edilir ve tükenince tekrar doldurulurdu.
Kasap öğretmeni görür görmez “ hocanım sizin mallar hazır, unuttum zannetmeyin” diyerek hazırladığı artık et parçalarıyla dolu fileyi uzatır bahşişini alırdı.
Sokaklarda hayvanların su ihtiyacını karşılamak için konulan su kapları bulunurdu ve bu kaplara bulundukları yere en yakın esnaf veya mahalleli tarafından tükendikçe su eklenirdi.
Kaplardaki sudan sadece kedi ve köpekler faydalanmıyordu. Susuz kuşlar ve kanatlılar da su kaplarının etrafında dört dönerdi.
Gittikçe büyüyen yavruların görüntüsü de sesleri de tavırları da değişiyordu. Bir tek farkla; beni ve öğretmenimi görünce yine o eski yavruya dönüyor, zıplıyor, yerde dönüp duruyor ve türlü yaramazlılarla bizimle oyun oynamak istiyorlardı.
O sırada bir de keçi oğlağı almıştık ve evde besliyorduk. Benim çalışma masamın altındaki boşluk onun evi olmuştu. Çalışma masam derken, annem derslerime çalışmamı teşvik için türlü metotlardan sonra bana mahsus “formika”dan bir çekmecesi ve kitaplığı olan bu masayı yaptırmış fakat bu masraflı iş bile notlarıma bir fayda sağlamamıştı.
Bu arada yine penceremin altında karargâh kuran vahşi köpekler beni yalnız bırakmıyor, her yaz ezberlediğim dualar gittikçe çoğalmasına rağmen beni terk etmiyorlardı.
Bari evde birine faydası olsun diye çok küçücükken aldığımız oğlak için masamın altı ideal bir yatak odası oluvermiş, yattığım yerin hemen yanındaki masamın altında sabaha kadar onunla oynama fırsatım olmuştu.
Gecenin bir yerinde kuyruğunu tutup çeker, onu uyandırırdım. O da haylazlık yapmaya meyilli olduğundan kalkıp yatağıma gelir bana tos vurmaya çalışır, sabaha kadar bir birini uyutmazdık.
İlk zamanlar birazcık korktuysa da sonradan yan yana yatıp uyuyacak kadar arkadaş oldu yavrular ile oğlak.
Bir sabah annem “çabuk koş bak” diye seslenince pencereye koştum. Oğlak yavrulardan birine tos vuruyor, yavru önce sendeliyor, bir adım geriye atıp aynı şekilde oğlağa tos vuruyordu.
İki yaramaz kardeş gibi bir birlerini incitmeden ve kırmadan oynuyorlardı.
Rüyalarımda köpekler beni ısırmaya devam ediyor, bazı geceler ağlayarak uyanıyor ve beni merakla seyreden oğlak ile göz göze geliyordum.
Evimizin yanındaki hastanenin baş aşçısı Hilmi amca bir gün yanına çağırdı “ geçen senden beri o yavruları koydun bahçeye o yüzden diğer köpekler ayrılmadı kapından, havladı durdu sabaha kadar. Oğlum yavru anneden ayrılır mı?” tembihi ile hakikat anlaşılmış oldu. Meğer sokakta yalnız ve yetim diye bulduğum yavruların annesi ve babası vardı ve penceremin dibinde sabahlara kadar havlayıp huzurumu kaçıranlar onlardı.
Bir müddet sonra köpekler penceremin altından kayboldu. Bunu en son ezberlediğim “ Felak ve Nas” surelerinin koruyuculuğuna bağlıyordum
Her akşam köpekler pencerenin altına gelsin gelmesin ben tedbir olarak üçer defa okuyor camdan aşağıya, köpeklerin daha önce bulundukları yere doğru üfleyip yorganı ayaklarımla atıp uyuyordum.
Hilmi amca “Oğlum yavrular büyüyünce anneleri onları terk eder, annelik duyguları tükenir, ondan buralardan gittiler” deyiverince Lise’ye başladığım ilk gün dua okumaktan vazgeçtim.
Zaten rüyalarıma “Nejla” dan sıra bulup girmeleri imkansızdı.
O zamanlar hayvanlar sevilirdi.
Kimsesiz değillerdi sokak köpekleri.
Her mahallenin birkaç köpeği vardı, bir sürü kedisi, serçeleri vardı, kırlangıçlar beklenirdi, güvercinlere ekmek taşınırdı sırayla.
Sokaklarda “su kapları” vardı hayvanlar için.
Büyük şehirlerde sahi var mı su kapları?
Susuzluk çeken bir sokak köpeği büyük şehirlerde nasıl giderir susuzluğunu?
Çeşmeler de kaldırıldı mahallelerden.
Lise ayrı bir hava vermişti bana. Artık köpek yavruları da büyümüştü. Bir gün dersten eve dönünce komşumuz “Erol nerdesin sen. Ayhan’ın babası öldürecek seni. Bu köpekleri taktın buraya adam da arabayla yanaşırken ezdi birini, arabası mahvoldu seni arıyordu”
Aşağıya indim, eski arabasının çamurluğu kan içindeydi.
Yavrulardan biri paramparça çöp kutusuna atılmış, diğerleri de yerinde yoktu.
Ayhan’ın babası sarhoş eve gelmiş, kaldırımda uzanan köpeğin üzerine sürüp ölmesine sebep olmuştu.
Birkaç ay sonra kaportacılık yaptığı dükkânda “karpit” patladı dediler. Ayhan “babamı tanıyamadım Erol, öyle yanmış ki” diyerek ağlıyordu.
Yavrular bir daha dönmedi.
YORUMLAR
ben elimden geldiği kadar sokak hayvalarına yemek ve su vermeye çalışıyorum
kış aylarında daha çok yemek
yaz aylarında özellikle su
güzel anlatımdı efendim
kutlarım
saygılarımla
erolabi
Merhametin olmadığı yerde hiç bir ulvi duygu yaşamaz..
Selam ve saygılarımla.
kendi dünyanın efendisi sananlar başkalarına karşı tanrılık iddia ederler..insanlık sevmek sevmek kardeşlik kardeşlik paylaşmak gerektirir..allah bizleri ıslah etsin..
erolabi
Demek istediğim bizler elbisesinin üzerinde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için urbasını kesen bir Peygamberin ümmeti olduğumuz halde bu merhametsizlik ve anlayışsızlık nerden geliyor?
Selam ve saygı ile.
her şey betonlaştı..... duygular bile...... sağol erolabim saygılar
erolabi
Evlilikler bile Limited Şirket kurar gibi..
Selam ve saygı ile.
Ne şehrin sokaklarında çocukların maskotu olan köpeker kaldı, ne şimdilerde yerlerine dev betonarme binaların yapıldğı müstakil evlerdeki tavuklar...
Çocuklarımız hayvanları bugünlerde ancak ekranlardan sevmeye çalışıyorlar.
Bu arada iyi bir gelişme var, artık bir çok belediye hayvanlar için özel mama ve su kapları yaptırıyor.
bu güzel paylaşım için teşekkürler.
erolabi
Hayvanları sevmeyen insanları da sevemiyor.
Bir yanı eksik kalıyor.
Selam ve saygı ile.
Yazılarındaki her konu birbirinden çok farklı erolabi.
Öncelikle yazar olarak, öykü veya makalelerindeki konu zenginliğin açısından seni tebrik etmek isterim.
Sonra yazmış olduğun yazıların giriş ve gelişmelerini okuyucuya öyle güzel sunuyorsun ki. Adeta içinde adı geçen kişi oluyor. Bunlar önemlidir. Gelelim işin en önemli kısmına, yani sonucuna. Şimdi okuru oradan nasıl çıkaracaksın ki, sen bu işin de iyi bir uzmanısın.
Her zaman söylediğimi yine tekrar ediyorum. Bu işte bir iş var. Kim bu erolabi?
:) Saygıyla.
erolabi
Bana hakketmediğimi düşündüğüm övgüler yapınca havalara giriyorum bak bilesin.
İşyerinde hem çalışıp hem yazmak zor.Dikkatim dağılıyor.
Saygılarımla...
erolabi
Köpekten korkulur mu ya?
Selamlar.
güzel düşündürücü bir yazıydı uzunda olda kuttu kendini
köpektek korkmak doğal benim çocuklarımda korkar yol değiştirirler bir köpek görseler
rabbime şükür ben korkmam sevgiyle seslenirim konuşurum onlarla nasılda dinlerler kulaklarını dikip
ölen köpeğe çok üzüldüm ama rabbim amış intikamnı adamında yanmıi yüzü işte ah yerde kalmaz
saygımlasınız
güzeldi anlatım
erolabi
ben de çok korkarım...
korkmak insani bir duygu
asıl iki ayaklısından korkmalı insan
Selam ve saygı ile.
AYSE 09
hayvandan korkma
insandan daha çok kork derim ben
onlar ne kötülük yapabilirler kızdırmadan kızınca en çok ısırılar
saygılarrrrrr
dün bir dvd izledim
ata demirerde küçüklüğünü anlatıyor
bizim milletimiz kadar çocukluğund dua bilen yoktur diyordu
cinler gulyabaniler vs.. anlatılır durur küçükken
ve sizinki gibi kedi köpek hatta horozan korkanlar bende sadece horozdan korkardım
Allahtan ağzı dualı milletiz birşeyin sizi koruduğuna inanmak bile çok rahatlatıcı bir unsurdur sadece bu duyguyu kaybettiğiniz de dahi çok şey kaybedersiniz
bu konu saptıran yorumumu geçere
yazınız çok güzel bir noktayı işaret ediyor su kapları mı dediniz insanlar hayvanların şehirden men edilmesini istiyor
insanın insana hayrı yok siz hayvanlardan bahsetmişsiniz
sizin o ele aldığınız zamanlar herkesin herkese gülümsediği selam alıp selam verdiği düşünce kolunan tuttuğu zamanlar
şimdi kaza görsek kavga görsek görmezden gelmenin hayrına inanılan zamanlar
...
böyle kedili köpekli bir yazı beni neden hüzünledirdi bu kadar
yalnız yazı sanki uzundu keşke biraz daha uzun olup iki seferde mi eklenseydi diye geçirdim içimden
gönlünüz kaleminiz dert görmesin abi
selam ile...
giraysu
estağfirullah
Allah allah
miyavlayarak sokağa çıkmayında sokaklar tekin değil
erolabi
Hakikatten bu şehirde hayvanlar nasıl su içer anlamam. Bütün çeşmeler kapalı.Eskiden hayvanlar su içsin diye onlara mahsus yalak yapılırdı.
kuşlar için ayrı kedi köpek için ayrı ahır hayvanları için ayrı..
Şimdi ne yapacak sokakta yaşayan hayvanlar?
E büfelerden alamazlar ya pet şişe su?
Bi daa masraf ...
Acaba yöneticiler ne diyor?
Yöenetmekten arta kalan zamanlarında memleket için bi şeyler yapıyolar mı acep?
Yoksa....
Hav....