- 1845 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Nasılsın? İyiyim --1--..(KİMLİĞİ HACZEDİLMİŞ KADINLAR)
Nasılsın? İyiyim!
Evet, işte bu iki kelime;
Hayatta her insanın en çok kullandığı iki kelimedir bu;
Öylesine sıradan ve her daim güncel..Merhaba- merhaba/ gibi!!
Peki, kaçımız bu soruyu doğru cevaplarız?
Tabi ki hiç birimiz..
Kaçımız yaşadıklarını olduğu gibi yansıtır? Hiç birimiz?
Veya kaçımız kat-kat maskeler takmadan sokağa çıkıyoruz?..........!
Özellikle KADINLAR! Ve o kadınlar içerisin de öyle KADINLAR var ki ;kendi başlarına kaldıkları zaman bile o maskeleri takmadan yaşayamazlar. Çünkü, maskelerini çıkarıp, kendi gerçek yüzleri ile karşılaştıklarında, en fazla kendi kendilerine yabancı geleceklerdir kuşkusuz... Maskeleri ile tamamen bütünleşen bu kadınlar kimlerdir? Toplum içerisinde sevilen, sayılan, sözü dinlenen kadınlardır bunlar!
Bir çoğu, iş güç sahibi değilse de , ekonomik özgürlüğü bir şekilde hallolmuş kadınlar.
Hani sokak ta görüp de " Vay be bu kadın, kadın da ben neyim? Neden bazı kadınlar doğuştan şanslıdır!" diyerek haset ettiğimiz, hayıflandığımız veya imrendiğimiz o aslında" biçare kadınlar!"
İşte o her yerde haber olarak izlediğim kadınlardan daha şanssız olan bu kadınlara da Nasılsın? diye sorulduğunda verdikleri cevap hep aynıdır /İYİYİM!
Bakın neden;
Mesela gün içerisinde hepimizi muhtemelen en az bir arkadaşımız bize bu soruyu yöneltir
" Bu gün nasılsın arkadaşım?"
“Vallahi ne olsun arkadaşım ya! Hiç iyi değilim!
Günlerdir eşimi- işimin-çocuklarımın-sorunları ile uğraşıyorum;
Hiç bir şeyi çözemediğim gibi her şey daha da kötüye gidiyor!
Bu durumda ne kadar iyi olabilirim ki?”
Diyemeyiz!
Çoğunlukla “Ben iyiyim, teşekkürler,. Ya sen?” Diyerek geçiştiririz
Arkadaşımız da kim bilir nelerle mücadele ediyordur aslında ama onun cevabı da aynıdır hep
"Bende iyiyim canım sağ olasın"
Hayatlar farklı, farklı olsa da hepimiz için, oldukça meşakkatli bir yolculuktur hayat yolculuğu.
Ne kadar yorgun ve ne bezginizdir aslında.
Bu yüzden binlerce kelime ile anlatılabilecek şeyleri, bir kelimeye indirgeriz çoğu zaman.
En çok ta “Nasılsın?” diye sorulduğunda aslında bin bir hüzün ve keder yüklü o kelime çıkıverir dudaklarımızdan; gayri ihtiyari "İyiyim"
Kimi zaman sorgularız kendimizi, kendi iç dünyamızda ve derinlere daldıkça daha da çok karışır birbirine. Sorunlar, nedenler, niçinler, keşkeler umman olur çekerken bizi içine, daha da yorulur kaçarız bu çözümsüz düşüncelerden..
“Anlatsam neye yarayacak sanki? Arkadaşım vs. benim bunca yıl çözemediğim sorunlarıma yalnızca dinleyerek, ne gibi bir çözüm getirebilir ki, üzülmekten başka!” diye düşünür
İyiyim? der susarız; yüreğimiz savaş alanı iken..
Mesela diyelim ki bir gün çok güvendiğimiz bir can dostumuz bize, “Nasılsın” diye sordu ve diyelim ki biz de “Hiç iyi değilim” diyerek başladık çözülmeye ve aramızda şöyle bir “Dertleşme” cereyan etti.
“Neden canım, neden iyi değilsin? Oysa sen, hep çok iyi görünüyorsun ve asla ‘iyi değilim’ demeyecek kadar da güçlü.
Nedir seni bu kadar çok üzen şey!?”
“Şey, demeyelim istersen arkadaşım, beni üzen şeyler”
“Peki, nedir seni üzen şeyler?”
“Beni üzen çok şey var aslında, hatta o kadar çok ki üzüntülerim ve o kadar yorgunum ki bu karmaşa içerisinde; kederden ölüyor gibiyim ve yaşama sevincimi kaybettim!”
“Yapma lütfen sen çok güçlü bir kadınsın ve hepimiz için birçok konuda çok iyi bir örneksin”
“Evet, işte beni de en çok yoran bu ‘örnek olmak durumları’ zaten! Ben, örnek falan olmak istemiyorum, ben, o kadar güçlü durmak da istemiyorum çünkü, değilim!.
Ben bir kadınım ve tüm kadınlar gibi bende ağlamak, dertleşmek ve bende hatalar yapmak istiyorum; birçok kişiyi üzmek ağlatmak pahasına!”
“!?..”
“Öyle, gözlerinde bin bir soru ve kocaman bir dehşet ifadesi ile bakma yüzüme. Sen benim en yakın arkadaşımsın ve en azından eşimle sorunlarımızın ana nedenlerini biliyorsun”
“Evet biliyorum tabi ki ama sen?”
“Ben ne! Ben her şeyin üstesinden gelirim değil mi?
“Yani, hep öyle düşünüyordum açıkçası”
“Biliyorum öyle düşündüğünü en yakın arkadaşım olmana rağmen seninle bile zayıf yönlerimi paylaşamaz ken başka nasıl düşünebilirsin ki?!
İşte şimdi itiraf ediyorum; özellikle bilinçlendikten sonra tüm dünya ile baş edecek gücüm oldu evet ama eşimle, hayat arkadaşımla yani, bir tek adamla baş edemiyorum bir türlü.
Ne yakamı bıraktı, ne de adam gibi bir koca olabildi”
"Neden bunca yıl çektin be canım, neden boşamadın şunu? Hem o adam hiçbir zaman için seni hak etmemişti zaten!"
“Boşa yamadım, çünkü önceleri çocuklar küçüktü ve babalarından vazgeç emiyorlardı
Ben, buna rağmen ayrılmayı denedim ama babalarından ayrı kalınca çocukların psikolojisi bozuldu ve hatta ciddi anlamda hastalandılar.
Ayrıca ailem boşanmalara şiddetle karşıydı biliyorsun; hala da öyle.
Başta Annem olmak üzere tüm aile büyüklerim her defasında
‘Her evlilikte olur böyle şeyler, zamanla düzelir. Bir şans daha ver, idare et.
Evlilik yama değildir, öyle hemen sökülüp atılmaz!.
Hem çok gençsin dul kalamazsın yarın bir gün mutlaka bir başkası ile evleneceksin onun bundan kötü olmayacağını ne biliyorsun?
Ondan da mı boşanacaksın Allah korusun?!’ dediler; sustum..
Yıllarca düzelir diye mücadele ettim düzelmediği gibi her şey daha da kötüye gitti.
Hem huylu, huyundan vazgeçmedi, hem de bunca eziyetten sonra geriye bir damlacık sevgi, saygı da kalmadı.
Şimdi de “aynı ilahlar”
‘Çocukların genç oldu, yarın bir gün evlenecek ele karışacaklar. Hem sen de bu yaştan sonra utanmıyor musun koca boşamaya’ diyorlar; yine susuyorum..”
“Peki, eşinle konuşarak bir şeyleri değiştiremez misin canım.
Denemiş sindir mutlaka ama?”
“Eşim!?
Ona göre ben, onun gibi bir erkekle evli olduğum için çok şanslıymışım;
Erkek dediğin içki de içermiş, karısını da dövermiş, bir gecelik kaçamakları da olabilirmiş ama bütün bunlar asla karısını sevmediği anlamına gelmezmiş.
Hem hangi erkek yapmıyormuş ki bütün bunları?!
Yani ‘başka erkekler bakıyor diye karısını döven erkek, delikanlı erkektir ve hatta karısına çok aşık bir erkektir’ düşüncesinde olan bir adama neyi, ne kadar anlatabilirsin ki?.”
“Ah! Birde şiddet vardı değil mi? Ne aşağılık bir durum bu!”
“Evet, ne yazık ki şiddet diz boyu”
Şiddet çok sıkar arkadaşınızın canını ve hiç beklenmedik bir tepki verir ;şiddete çözümmüş gibi
“Aslında bir başkasını bulup kaçacaksın sırf, böyle kocalara inat!”
“Asla!” dersiniz siz de hiç duraksamadan ve eklersiniz
“Bu, yalnızca kendini ve çocuklarını cezalandırmak olur.
Hem diyelim ki, ben gerçekten bir başkasına aşık oldum ve gerçekten, yalnızca aşk uğruna tüm değerleri ayaklar altına alıp sevdiğim adamla kaçtım; Cezaevi ne girip yatmayı delikanlılığın şartlarından biri olarak gören ve bir çok kez cezaevi ne girip çıkmış bir adam böyle bir durum da beni de, kaçacağım kişiyi de yaşatır mı sence?”
.
“Haklısın arkadaşım işin gerçekten çok zor.
Senin durumuna çok üzülüyorum ama senin durumunda binlerce kadın var Türkiye’de ne yazık ki.
Allah yardımcın olsun;ne diyebilirim ki başka?.”
İşte bu kadar!!
Ne oldu şimdi?
Neyi değiştirdi en yakın arkadaşa yazılan bu, kahır mektubu?
Arkadaşınız fazlası ile üzüldü ve üzülecek.
Birde, kim bilir ne kuruntular, evhamlar yapacak zırt- pırt arayacak aklına geldikçe yaşadıklarınız; belki de, öldü mü kaldı mı korkularını bile yüklenerek...
İşin en acı tarafı da bundan böyle sizi gördüğü her yerde yüzünüze soran gözlerle bakacak..
Başka?
Hiçbir şey!.
Peki, her hangi bir çözüm çıktımı bu dertleşmeden?
Tabii ki hayır!.
Bu durumda en kolayı, bunların hiç birine değinmeden “İyiyim” demek değil de, nedir o halde !?
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
şunu iyi biliyorum karşılıklı konuşmalarda hitap sözcüğü sen- ben olmaya başlamışsa konuşacak ve yapacak hiç bir şey kalmamış demektir...evlilikler ne aşk nede sevgi ile yürür eğer karşılıklı tahammül sınırları aşılmışsa yola yalnız devam etmekten başka bir çıkar yol yoktur...toplumun değer yargıları umurum da bile olmaz olmamalı çünkü dört duvar arasında neler yaşandığını insanın kendisinden başka kimse bilmez...nafile kurtarma çabalarının ne çocuklara ne kendine bir faydası olur...aksine ne kadar kötüye gideceğini tahmin etmek bile güçtür...ama düşünüyorumda bana öneriler sunabilecek telkinleriyle bana yeni açılımlar yaparak doğrusunu yapmama yardımcı olacak bir iki dostum var bunu yeni fark ettim teşekkürler Meral Adak, kalemine kuvvet...