- 527 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Antakya Garı
Otobüsten indiğimde yanıma biri yanaştı:
“Abi, nereye gideceksiniz? Götüreyim.”
Hemen cevap vermedim. Adam oranın yerlisi gibi gözüküyordu. Taksi şoförü olup olmadığını söylemenin olanağı yoktu, çünkü görünürde arabası yoktu.
“Durum nedir?”
Kıvanç da inmiş, yanımıza gelmişti.
“Nereye gideceğimizi soruyor.”
Sonra adama dönüp,
“Sağolasın ama biz taksi değil, dolmuşa bineceğiz. Sınıra gidenler nereden kalkıyor?” dedim.
“Halep’e mi gideceksiniz? Ben sizi götüreyim.”
“Yok, yok. Öbür tarafta aracımız olacak zaten. Biz sadece sınıra kadar gitmek istiyoruz.”
“Boşverin sınırı. Ben sizi Halep’e bırakırım. Hem para da almam.”
İnanmamış bir şekilde adama baktım.
“Hallederiz demek istiyorsun yani?”
“Hallederiz falan değil be abi. Atlayın, Halep’e götüreyim. Para filan da istemiyorum.”
Biz konuşurken, grubumuzun diğer üyeleri de yanımıza gelmiş, konuşmalara kulak kabartmışlardı.
“Bizi Antakya’dan Halep’e bedava mı götüreceksin? Niye ki?”
Teklife bir anlam verememiştik. Biz soru sorup ‘Halep’ dedikçe, civardan insanlar çevremize toplanıyor, söze giriyorlardı:
“Abi, Halep mi? Ben de sizi götürürüm. Bedavaya abi, bedavaya.”
“Ben de götürürüm abi. Kalabalıksınız, sığmazsınız bir arabaya.”
Dokuz kişiydik. Birbirimize bakıyor, olan bitene anlam vermeye çalışıyorduk. Bizi Antakya’dan Halep’e götürmeye meraklı bir sürü insan vardı otogarda. Hiç biri de para istemiyordu.
Celal kulağıma fısıldadı:
“Para istemiyoruz diyorlar ama oraya varınca ‘sakal’ isterler.”
Onun ne dediğini duymasa da, niyetini anlayan taksicilerden biri:
“Abi, valla para istemiyorum. Alacağım sizi buradan, Halep’te istediğiniz noktaya bırakacağım. Ne para, ne bahşiş: Bir tek hayır duan.”
Celal fısıldamaya devam etti:
“Bırak Allah aşkına. Dağ başında çekerler arabayı kenara; sonra ister keserler, ister ırza geçerler.”
“Dokuz kişiyiz; yer mi?”
“Yer tabi. Diyelim adam çıkardı tabancayı ya da bıçağı. Ne yapacaksın? Dövüş sanatlarında uzman mısın?”
Ortaokuldan beri dövüşmemiştim. Celal sessizliğimi istediği cevaba yordu:
“Sakat bu iş. Parası neyse verelim, dolmuşla sınıra gidelim.”
Adamları başımızdan savmak kolay olmadı. Neden sonra, arabalarına binmemekteki kararlığımızı görüp vazgeçtiler. Yanımızdan ayrılırken biri: “Enayilik ediyorsunuz ya neyse.” diye söyleniyordu. Kostis gidip duraktan iki dolmuş ayarladı. Bavulları araçların bagajı yerleştirirken hala birbirimize soruyorduk:
“Niye bizi bedava taşımak istediler? Niye ki?”
YORUMLAR
Kötü niyet varsa parayı verince de olabilir. Buradaki olay düşünme ve hayal kurma empatisi.
Parayı verdim. Tam yarı yolsa ıssız bir yerde adamlar arabayı durdurup bağırmaya başladı.
'' İnin lan arabadan aşağıya, ne sandınız halep'e gitmiyoruz, bizden bu kadar bakın başınızın çaresine, ( kaçak mültecilerin dramları geldi aklıma).
Veya
Parayı vermedim. Tam yarı yolda ıssız bir yerde arabayı durdurup bağırmaya başladılar.
'İnin lan aşağıya bedava ekmek baldan tatlıdır mantığı buraya kadar, çıkarın cukkaları. Sizi soyup soğana çevirebilirler. .)
Sonuna kadar merakla okunan bir öykü. Fakat finalde filmin en heyecanlı yerinde elektrik kesilmiş gibi oldu. Galiba bu gönüllüler bir şekilde Suriye tarafına geçmek istiyorlar. Gerisini yazdığınızda göreceğiz artık.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Ben beğenmiştim. Ama takdir elbette sizin.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Yazınızın devamını merak ettiğim için gelmiştim ama yok:(
Sahi, neden bedava taşımak istiyorlar acaba? Yoksa götürecekleri yerden pirim mi alıyorlar:))
İlhan Kemal
1) O dönemde Türkiye'deki benzin fiyatları Suriye'nin dokuz katıydı.
2) Eğer ticari bir araç Suriye'ye günü birlik yolcu taşıyorsa (Sınırı içinde yolcuyla geçiyorsa) sınırda bir ödeme yapmıyordu.
3) Bu yüzden taksiler Suriye'ye gidecek yolcu kapma peşindeydi. Sınırı geçince alacakları ucuz benzinin masraflarından çok daha fazla getirisi vardı.
Böyle durumlar arasıra bize de olur. Örneğin 2010 yılında İstanbul'dan uçağa atlayıp New York'a giden ve orada bir Apple dizüstü bilgisayar satın alıp dönen biri, aynı bilgisayarı İstanbul'dan almaktan daha az masraf yapıyordu. Şimdi hala öyle midir, bilmiyorum.
Saygılarımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bahsi geçen dönemi ben de hatırlıyorum. Bazı kamyonlar, Irak'a yük bulabilmek için çok çırpınıyorlardı. Gelirken alacakları mazotu düşününce taşıdıkları mal iki kat değerleniyordu. Keşke devamını yazsaydınız ama bu açıklamadan sonra yazsanız da bir hükmü kalmadı artık.
kaleminizi seviyorum vesselam, motorlu taşıtların benzini sevdiği gibi:))
İlhan Kemal
İltifatınız çok güzel dursa da, aklıma insanların giderek elektrikli arabalara yöneldiği geliyor (Bkz. Bardağa boş yarısından bakmak). Umarım içten patlamalı motorlar kadar çabuk gözünüzde demode olmam.
Bende merakla, sebebin ne olduğunu yazacağınız öykünüzü bekliyorum.Umarım çok beklemezsiniz;))Saygılarımla...
İlhan Kemal
Okudum heyecanla ve neden bedavaya götürecekler diye...Ve ben de düşünmeye başladım neden diye...
Şu sonuca vardım...Adım atmak para, yaşamak para herşey para olan bir çağda bedava şöförlük insanları korkuttu. Bu şöförlerin insanı duyguları çok kuvvetli. Belki yeni dost edinecekler belki değişiklik ..
Ama öldürmeyecekleri kesindi. Ben olsaydım korkmadan binerdim...Belki fazla iyimserlik duygularıyla yazdım..
Hadi neden olduğunu sizden öğrenelim
Yine her zaman olduğu gibi keyifle okudum. Tebrikler
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Niye ??
(kafamda hep taksicilerin bu bedava taşıma niyetleri kaldı...)
Ve dostum sen cümlerin içinde kelimelere cimlastik yapansın hep...
"Onun ne dediğini duymasa da, niyetini anlayan taksicilerden biri: "
yazılarını okumak kendi adıma büyük mutluluk...
dostum teşşekkür ederim bu yazıyı okuttuğun için....
Sonsuz saygılarımla selamlar...
İlhan Kemal
Ben teşekkür ederim okuma ve yorumlama inceliğini gösterdiğiniz için. Saygılarımla.
DİLEK YILDIZI
Seni okumak benim için onur her zaman bu yüzden...
Sonsuz saygı ve selamlarımlasın dostum.....