- 860 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YABANCI VE YERLİ DİZİLERDEKİ TEHLİKELER
DİZİLERLE GELEN TEHLİKELER
(Emperyalizmin Propaganda Araçları)
İngilizcede sihirli kutu anlamına gelen Magic Box; Türkçede televizyon olarak karşılık bulmaktadır. Türk insanı, 1970’li yıllarda siyah-beyaz televizyonlarla yeni yeni tanışmaya başlamıştı. Ekonomik gücü olan aileler bu sihirli kutudan alıp, yurttan ve dünyadan ha-berleri anında izlemeye başladılar. Ancak televizyonlar, günlük yayın yapacak kapasite-de olmadığından haftada iki-üç günlük yayın yapabiliyordu. Türk film yapımcılarının elle-rinde hazır senaryolar, gerekli oyuncular, mekânlar, diziler ve filmler için güçlü sermaye-leri yoktu. Bu sebeple; ABD’nin dizi ve film çöplüğüne attığı bazı diziler ve filmler, TRT tarafından alınarak Türk seyircisine izlettirildi. TRT’nin, ABD’nin çöplüğünden çıkartıp aldığı DALLAS, BONANZA, KOMİSER COLOMBO, FLAMİNGO YOLU gibi uzun soluklu dizi-ler, Türklerin beğeniyle izlediği dizilerin başında geliyordu. ABD yapımı dizilerin yanı sıra Brezilya dizileri de Türk izleyicilerinin beğeniyle izlediği diziler arasındaydı.
Birkaç yıl içerisinde ulusal yayın yapan televizyon kanalları çoğalmaya; ağırlıklı olarak ABD yapımı filmleriyle, şov programlarıyla, erotik filmleriyle, erotik şov programlarıyla, yarışmalarıyla ve yurttan-dünyadan haberleriyle yayın hayatına başladı. Televizyonla ta-nışan Türk insanı, önlerinde açılan kocaman ve farklı bir pencereden dünyayı keşfetme-ye başladılar. Türk insanının böylesi bir teknolojiyle tanışması elbette çağı yaşamak adı-na sevindirici olmuştur; ancak o yıllarda aylarca gösterilen dizilerin içeriğine baktığımız-da tamamen ABD-Batı kültürünü dayattığını görürüz: Aşk, ihtiras, kin, nefret, cinayet, katliam, kumar, içki, erotizm, sex, yalan, iftira, eşlerin birbirlerini aldatması ve bunun çok tabi bir ilişki olduğu zihinlere enjekte edilmesi; papazların, rahiplerin ve kiliselerin sıklıkla ön planda tutulması öne çıkartılan ana temalardı.
Siyah-beyaz televizyonlar, renkli televizyonların çıkmasıyla tarih oldu. Ünlü Türk Edebi-yatçılarımızın romanları birer birer dizi haline getirilip, gösterilmeye başlandı. Pek çok yerli dizimiz aslına uygun olarak çekilmiş ve yayınlanmıştı: ÇALI KUŞU, KÜÇÜK AĞA ve KURULUŞ yerli dizilere gösterilebilecek en güzel örneklerdir. Ancak; ABD ve Batı’nın tesi-rinde kalan, bir kısmı da batıdan beslenen bazı tv. Kanalları; KARTALLAR YÜKSEK UÇAR, YEDİ SUTÜNA MANŞET ve yerli KOMİSER COLOMBO gibi dizileri çekip, yayınlamaya baş-ladılar. Ne yazık ki bu diziler, 1970’li yıllarda yayınlanan batı menşeli dizilerin izlerini taşımaktaydı.
Batılı emperyalistler, yozlaştırma hareketlerinde büyükleri hedef alırken, küçük çocukla-rı da hedef seçtiler: ABD-Batı yapımı çizgi filmlerle öne çıkartılan simgeler ve karakterler maalesef çocuklarımızın bilinçaltına yerleştirildi: Çocuklarımızın beğeniyle izlediği Şİ-RİNLER buna en güzel örnektir.
Son günlerde Başbakan Erdoğan, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisiyle Türk Tarihi’ne, padişahlara, vezirlere ve hareme büyük haksızlık yapıldığını belirtti: Türk Tarihi’nin haremden ibaret olmadığını, ecdadımızın at sırtında fetihten fetihe koşarak cihan imparatorluğu kurdu-ğunu söyleyerek bu diziye büyük tepki göstermişti. Başbakan, bu tepkisinde sonuna ka-dar haklıydı. Bu diziyi beğenenler olduğu kadar beğenmeyenlerde vardır. Beğenmeyen-ler, bu dizinin maksatlı yapıldığını ve Türk Tarihi’nde böyle rezaletlerin olmadığını bilen izleyicilerdi. Beğenen kitle ise; tarih şuurundan yoksun, entrikanın, iftiranın her türlüsünü görmek amacında olanlar ki; bu tespitler, kamuoyu araştırmalarıyla ortaya çıkan bir sonuçlardır.
Televizyonların mükemmel bir iletişim aracı olduğu kesindir. Hangi amaçlar için kullanı-lırsa o amaca hizmet eder. 1970’li yıllardan günümüze kadar Türk Toplumunun yaşam biçimine baktığımızda öz değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı, kimliğimizi yitirmek üzere olduğumuzu görebiliriz. Bunu tespit etmek gayet kolay: Gezdiğimiz şehirlere, cad-delere ve eğlence mekânlarına baktığımızda; köşe başlarında ayaküstü iş tutanları, ku-laklarında ve burunlarında küpeli dolaşanları, etek giyinmiş erkekleri, erkek gibi saçları-nı kazıtan kızlarımızı, ellerinde sigara ve bira şişeleriyle sokaklarda sarmaş-dolaş dola-şan kız ve erkek çocuklarımızı; müzik adına Havy Metalci ve Satanist armalı gençlerimizi rahatlıkla görebiliriz. Kendilerine ‘entel’ diyen bu gençlerimizin gözünde babalar ‘peder’ ve ‘moruk’tur. Bu gençlerimiz, batıda olduğu gibi aile ocağı yerine sokakları ve bireysel yaşantıyı tercih etmişlerdir. Yine gezdiğimiz sokaklarda, caddelerde ve eğlence mekân-larında; Türkçe tabela görmemiz mümkün değildir. Mekân sahipleri, mekân adlarını ne acıdır ki İngilizceden seçmişlerdir. Bu durum; kültür emperyalizminin dilimize de musal-lat olduğunun açık bir ispatıdır.
Sonuç olarak; hükümetler, milletinin dinini, kültürünü ve toplumsal dokusunu korumak-la mükelleftir. Batıdan estirilen kültür emperyalizminin yıkıcı faaliyetlerine engel olacak girişimlerde bulunmalıdır. Hükümetler, film ve dizi yapımcılarını harekete geçirmeli, Türk Milleti’nin öz değerlerini yansıtacak diziler ve filmlerin yapılmasını sağlamalıdır. Mason ve Siyonist örgütlerin, mason vakıf ve derneklerin faaliyetlerini ya tamamen son-landırmalı, ya da sıkı bir denetime tabi tutmalıdır. KELOĞLAN’IN, NASREDDİN HOCA’NIN DELİ DUMRUL’UN, BOĞAÇ HAN’IN, İstanbul’un fethinin, Malazgirt’in, Çanakkale’nin, KÖ-ROĞLU’NUN ve PİR SULTAN ABDAL’IN ve daha nicelerinin çizgi dizileri yapılarak çocukla-rımızın milli ve manevi değerlerimizle bütünleşmeleri sağlanmalıdır.
Büyük Üstat Mehmet Arif Ersoy; “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken haksız mıydı acaba?
Halit DURUCAN
09.12.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.