- 542 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Her İnsan Potansiyel Müslüman, Her Müslüman Tebliğcidir
Müslümanın yerine getirmesi gereken önemli yükümlülüklerden biri tebliğdir. Tebliğ, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, insanları doğrulara davet etmektir. Günümüz insanının en önemli sorunlardan biri imanî zafiyettir. Şeytanî/deccalî sistemin enjekte ettiği bu zehrin panzehiri ise imanın hakikatleridir.
İmam Gazâli kalbin lezzetinin hakikati bilmek olduğunu söyler: "Her âzânın hoşlandığı, zevk ve lezzet aldığı şeyler vardır. Gözün lezzeti güzel şeyleri görmek, kulağın lezzeti istediği şeyleri duymak, şehvetinki yemek-içmek, mukarenet, düşmanına galip gelmek gibi şeylerdir. Kalbin lezzeti ise herşeyin hakikatını bilmektir, bu da Marifetullahtır. Marifetullah yolunda ne kadar ilerlerse o nisbette lezzet alır. Kâinatın Hâlik’ı ve mutasarrıfı olan Allah-u Teâlâ’nın zât ve sıfatına, esrar ve hikmetine, âsâr ve sanatına, izzet ve kudretine taalluk eden marifetten daha lezzetli; O’na yakın olmak, O’nu tanımak şeref ve saâdetinden daha büyük ne olabilir? (www.hakikat.com/nur/ tsvf)
Ancak dünya hayatı Allah’tan uzaklaştıran, çekici süslerine âdeta madde bağımlısı gibi bağlayan, insanları yutan alev alev bir yangın yeri gibi. Şöyle der Bediüzzaman: "Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum."
Allah Müslümanlara insanları, "La İlahe illAllah" reddiyesine davet etmelerini emreder. "La İlahe illAllah" ifadesini samimi olarak söyleyen insan, Allah’a kalpten bağlılığını diliyle de tasdik eder.
Her insan potansiyel Müslümandır. "La İlahe illAllah"a davet Rahmanî olandır. Ayetleri görmezden gelmek, tebliğde ayrımcılık yaparak düşünceleri ya da giysileri sebebiyle kimi insanlardan uzak durmak şeytanîdir. Onları deccale, dinsizliğe hatta din düşmanlığına; dolayısıyla da cehenneme itmektir.
Emri bi’l-maruf nehyi ani’l-münker, her Müslümanın sorumluluğudur. Tebliğ, Peygamberimiz (asm)’ın yaptığı gibi, Ehl-i Kitap da dahil, insanlar arasında ayrımcılık yapmadan yerine getirilmeli. Çünkü İslam ahlâkı tüm insanlığı kapsayacaktır.
Aynı tebliğ Ehl-i Kitab’a da yapılır. Ehl-i Kitab’ın "Allah birdir" demesine vesile olan Müslümanın bundan sonraki sorumluluğu ise Hz. Muhammed (asm)’ın son hak peygamber ve Kur’an’ın da son hak kitap olduğuna iman etmeye ve Kur’an’ı yaşamaya davet etmektir.
İnsanlık tarihi boyunca, bizler için önemli örnekler olan peygamberler de dönemlerinde yaşayan, ulaşabildikleri herkese ve toplumların önde gelenlerine tebliğ yapmışlardır. Müşriklerin alay etmelerine, baskılarına, hakaretlerine ve iftiralarına rağmen, bu ibadeti yerine getirmişlerdir. Deli, büyücü, çıkarcı gibi sözlerle kendilerini alaya almaya çalışan kişilere de doğruları anlatmışlardır.
Peygamberimiz (asm) Mekke’de geçirdiği 23 yıl süresince, kendisine tâbi olan az sayıda müminle birlikte İslam’ı tebliğ etmiş, dahası Mekke müşriklerinin, ateistlerin, dinsizlerin eziyet ve hakaretlerine rağmen yılmadan mücadele etmiştir. Kınayanın kınamasından korkmadan kadın, erkek, köle, müşrik, dinsiz, kavmin önde gelenleri gibi, her düşünceden, her ırktan, her inançtan insanla görüşmüştür. Bu çaba Medine’de de sürmüş, Hristiyan ve Musevi din adamlarını da, inançlı olanları da, ateistleri de İslam’a davet etmiştir.
O halde Peygamber(asm) gibi din, dil, ırk, cinsiyet, kıyafet ayırt etmeden bütün insanlara güzel sözle ve şefkatle yaklaşmalı.
Hz. Ebubekir(ra) ne büyük bir vicdanî hassasiyete sahiptir ki, "Ya Rab! Benim vücudumu öyle büyüt ki, cehennemi doldursun da başkasına yer kalmasın." demiştir.
Bediüzzaman’ın imanının ve ruhsal olgunluğunun delili olan şu ifadesinden de her Müslüman ibret almalıdır;
"Milletimin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım."
Fuat Türker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.