- 2044 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
OR.SP.NUN FERİŞTAHI (Dokuzuncu Bölüm)
OR.SP.NUN FERİŞTAHI (Dokuzuncu Bölüm)
‘’Sizde , hiç utanma yok mudur, Hocam? Bir genç kızı , kendinizi acındırarak aşık edip, onun duygularıyla , aile şerefiyle , nasıl oynarsınız? Siz ,şu anda bal gibi evli ve iki çocuklu bir insansınız. Sizin soy adınızı taşıyan ,bir kadın varken ortada , ne hakla , bir başka kadının kalbi ile , alay edebilirsiniz? Kızımla ,sakın bundan böyle görüşmeyiniz. Sizi ,İstanbul’a döner dönmez, Maarif Bakanlığına şikayet edeceğim.’’
Aman Allah’ım, cadı kazanı devrilmişti yine. Aydın Bey, içine kapanıp, her şeyi unutmaya ve gelecek mahkeme gününü, beklemeye başlamıştı. Bir ay kadar, bir zaman geçmişti ki, aldığı ‘’Kişiye Mahsustur’’ damgalı zarf, onun hayatını, ayrı bir kulvara taşıyacaktı. Betül Hanım, rapor alarak , ailesi ile İstanbul’a dönmüş olduğundan, çaresiz ve yalnız kalmıştı. Yüzbaşı Kamil , onu anlayabilen tek dostuydu.
Van İli, Maarif Müdürlüğü , merkezde çalıştırmak üzere, Aydın Bey’i , görevden alıyordu. Bu kadar sevip ,sevildiğini sanıp, sonra bir yalancı olarak, bir namus düşmanı gibi, görülerek , cezalandırılması , çok ağırına gitmişti.
‘’Betül, seni gerçekten seviyorum. Sensiz ,ne yaparım, nasıl yaşarım ? Beni beklemek bu kadar zor olmamalı, seni çok sevdim. Betül, canım benim. Bari sen anla beni. Lütfen ,sen anla.’’
Çocuklara bakması için , genç bir kız bulmuşlar, hayat yeniden, bütün eziciliği ile , bu sefer Van’da ,akmaya başlamıştı. Köpekleri Garip ise ,Erciş’te kalmıştı. Ali yedi ,Hüseyin dört yaşındaydı. Mülayim Albay ‘da , Manisa’ya tayin olmuştu. Sanki ,tren den ilk indiği gündeki gibiydi. Bela kadın , onunla, çocuklarla, mahkemeyle alay ediyordu , zalimce, acımasızca.
Ali’yi , yakın bir okula verdiler. İkinci sınıfa geçmiş, biraz daha aklı başına gelmişti. Ama annesi, ölmüş müydü ,yoksa kaçmış mıydı ,bir türlü çözemiyordu. Hele ,Betül Hanım’dan ayrılması , çok üzmüştü yavrucağı. Hüseyin ise , neredeyse, annesini hatırlamıyor gibiydi.
Kerime ile Dilber, otobüse gece yarısı binip, Ankara’ya doğru , yola koyuldular. Daha önce, adresini aldıkları Lüks Nermin’in evine ,sabah saatlerinde varmışlardı. Bir kaç hayat kadını , kahvaltı sofrasının başında oturuyor, şuh kahkahalar atarak, argo sözcüklerin arkasına gizledikleri hüzünleriyle , şakalaşıyorlardı.
Şuhup, ismini terk eden Kerime, bu sefer Okşan olarak tanıtmıştı kendisini. Dilber de , Yeşim olarak. Lüks Nermin , kırk yaşlarında , her halinden çok görüp geçirdiği belli olan , oturaklı bir kadındı. Hemen işe dair prensiplerini sıralamaya başlamıştı.
‘’ Bakın Kızlar, burada ilk kural, gizliliktir. Ne bana, ne de kendi aranızda ,hiç bir müşterinin ismi ve kimliği ile ilgili ,konuşmayacaksınız. Hırsızlığı ,asla kabul edemem. Kötü muamele şikayeti gelirse, sizi haksız bulur, biletinizi keserim . Dışarıda iş bitirirseniz, yine yarısı müessesenindir. Bu , hiç gizli kalmaz , bilesiniz. Kimse ,diğer bir kız hakkında konuşmayacak, kabadayı falan , musallat etmeyecektir. Korumamız, sadece ,Gürcü Yalman Ağa tarafından yapılacaktır. Onun hakkını , hiç aksatmadan , ben zaten ödüyorum. Ağa , sizinle konuşmaz, ama ona sırnaşan olursa da ,ben affetmem. Anlaşıldı mı Kızlar? ‘’
Ankara günleri , çok renkli geçmeye başlamıştı. Yeni kurulan Parti için, Anadolu’dan gelip ,geceleri sıkılan , bayan arkadaş arayan, yüzlerce zengin erkek, işleri, kazancı ,bol hale getirmişti. Üstelik, iyi bir çevrede edinmişler, güçlü dostlar kazanmışlardı.
Palet Recep, o cenabet geceyi, bağlı olduğu yatakta ,ağzı da , kapatılmış olduğu için , böğürerek geçirdi. Hem kusmuş, hem de ,olduğu yere işemişti. Sigara yanıkları , çok canını yakıyor, arkasına soktukları oklava, kıpırdamadığı zamanlar pek hissedilmiyordu.
Penisindeki çeltiklerin , kanı kurumuş gibiydi. Yine de, üzerine değen sidik, çok canını acıtıyordu. Taş.k ların üzerine , sigara basmıştı, o Şuhup orospusu ama içine bir şey olmamıştır diye düşünüyor, duyduğu kin onu , her geçen saat, daha da ,güçlendiriyordu.
‘’Ah , o intikam saati bir gelse, ömrümün geri kalanını vermeye razıyım . Şuhup, Dilber, yaşayan ölüler sizi. Ulan , Palet Recep , kalır mı, iki kancık orospunun altında ? Hiç düşünmediniz mi , bu herifi sağ koyarsak ,o bizi yaşatmaz diye?’’
Palet Recep, sabah daha mantıklı düşünerek, önce ağzına soktukları yastık kılıfını, dizlerini biraz daha çekip, iki diz arasına sıkıştırarak , zor da olsa çıkarttı. Sonra ,ağzı ile yatak üzerinde unuttukları kibriti, birkaç denemeden sonra tutuşturup, yastığı yaktı. Neredeyse , bütün yatak yanabilirdi.
Önce, onu boynundan, karyola demirlerine bağlayan , ipleri yaktı. Ellerini ayaklarının altından geçirerek, öne getirip, tutuşan çarşafların ateşinde , biraz bileklerini yaksa da ,serbest kaldı. Oklavayı, kıçından çekip çıkarttığında , yirmi santimden fazla sokmuş olduklarını, kanlı bölümü görerek anladı. Bu oklavayı silmeyecek, kanlı kanlı , onlara iade edecekti.
Hemen ,yanan çarşafları toplayıp, banyoda leğenin içine atarak ,söndürdü. Kalan suyu da, yatağa dökerek tedbir aldı. Aynaya baktığında, iki kulağından da, kan aktığını görüp, aynaya orta parmağıyla birkaç fiske vurdu. Çıkan sesi duymuyordu. O iki orospuyu, öldürmeye yeminler etti. Güzelce yıkanıp, tıraş olarak, yoluk bıyıklarını tamamen kesti. Bir ay kadar , kimseye görünmeden , evinden çıkmadan yaşayacaktı.
Gece olup, hava karardığında, hemen bir taksiye binerek , evine gitti. Yeğeni, onu arıyordu. Haber etti ,yanına çağırdı . Genç oğlan, dayısını , hiç böyle görmemişti. İki kadının , Palet Recep’i , bu hale getirebileceğini, kabul edemedi. Hırsından, gözlerinden yaşlar akıyordu. Dayısının intikamını alacağına , yeminler etti.
Okşan ve Yeşim, Çankaya eteklerinde , lüks bir mobilyalı daire kiraladılar. Bu bölge ,elçiliklerin bulunduğu, siyasilerin oturmak için tercih ettikleri bir yerdi. Lüks Nermin’in evi ,hiç boş kalmıyor, sürekli iş takibi için gelen zenginlere ,eskortluk yapıyorlardı. Ayrıca , onların Ankara’daki işlerini de , tanıdıkları nüfuslu insanlara hallettirip, komisyon bile aldıkları oluyordu.
Böyle , güzel güzel iki yıl geçirdiler. Sene 1948 olmuştu. İkisi de, otuz yaşında, olgun ve güzel kadınlardı. Bir de ,şu Yeşim’in yüzündeki, yara izi olmasaydı. Doktorlar, bir seri estetik ameliyattan bahsediyorlardı.
Bir gece , Lüks Nermin’in evine, kadın arkadaş isteyen bir erkek , telefon etti. Şuhup ve Dilber diye , İstanbul’dan tanıdığı ,iki hanımla beraber olmak istiyordu. Böyle kızların ,olmadığını söylediler. Bu sefer telefondaki adam , Dilber’in yüzündeki yaradan bahsedince , telefona bakan hanım ,’’Evet öyle iki kızımız var. Ama isimleri ,sizin söylediğiniz isimler değil ‘’ diye cevap verdi.
Okşan ,eski ismini içerideki odadan duymuş, hemen bir müşteri ile buluşacakmış gibi, dışarıya fırlamıştı. İcabında ,alması gereken paranın yarısını, cebinden, Nermin Hanım’a ödeyecekti. Bunu Yeşim’e söylese bile , belki de ,yanılıyor olabilirdi. Ama , Dilber’e neden söylemiyor, onu neden ateşe atıyordu ? Ruhunda bir kancıklık vardı işte, ne yapabilirdi ki?
Okşan’ın, başka bir randevusu olduğu için , Yeşim yanına başka bir kız alarak, söylenilen adrese gitti. Okşan’ı sorarlarsa, onun adet gördüğü için , bu gece çalışmadığını söyleyecekti. Kapıyı çaldıklarında, açan adamın, yıllar önce ,ona jilet atan genç olduğunu gören Yeşim ,,geri dönmek istediyse de, iki zebella gibi adam ,onu içeri çektiler Yanında gelen diğer kadın şaşkın şaşkın , bu üç bela adama bakıyordu.
‘’ Ulan, Dayımın intikamını alabileceğimi, seni hiç unutmayacağımı, düşünemedin mi, Yarım Dünya, Gece Kuşu Dilber? Adamı ,racon aleminden sildiniz orospular. Ben de ,sizi bu dünyadan silmez miyim lan, .mına koyduklarım. ‘’
Diğer iki kişi , ‘’ Abi dur , bu karıların tadına ,bir bakalım da , ne istersen sonra yaparsın ‘’ diyerek, onun yapacağı işkenceyi, biraz ertelediler. Üçü birden kadınlara saldırmış, Yeğen racon gereği, Yeşim’i , diğer iki pisliğe bırakmıştı. Ağızlarını kapatarak , tecavüz etmekte, göğüslerini, dudaklarını ısırarak , tatmin olmaya çalışmaktaydılar.
‘’Bu kanlı oklavayı ,hatırladın mı, Dilber Hanım ? Domaltın lan kaltağı, tükürükle oklavayı biraz. ‘’ Diğer kadına tecavüz edip, bittikten sonra, seyretmesi için sandalyeye oturtmuşlar, Okşan’a anlatmasını, tembih etmişlerdi. Keş Yeğen , Dayısının intikamından başka bir şey düşünmüyor, diğer adamın ,başını bacaklarının arasına sokarak ,ellerini arkasına kıvırdığı, Yeşim’e , elindeki oklavayı sokuyordu.
Bir zaman sonra ,artık girmekte zorlanan oklavayı, arkasına basarak dolaştığı ,yüksek yumurta topuklu , kabadayı ayakkabısını çıkartarak , çakmaya başladı. Oklavanın ,kalın bağırsaktan geçip, mideyi ve kara ciğeri deldiğini , vahşi gülüşmelerinin arasında , hiç düşünemiyorlardı.
Kadının külotunu , ağzına doldurup , naylon çorapları ile de, üzerinden bağlamışlardı. Önce ,biraz yukarı kaldırdıkları yüzünü , yumruklayarak burnunu kırdılar. Bir diğeri ise, usturasını, tek vuruşta kulak memelerini uçurarak, denemişti.
Yeğen, tuvalete giderek, tuzruhu şişesi ile döndü. Yere yatırdıkları Yeşim’in kafasına, ayağı ile basarak, bütün yüzünü , asitle buladı. Şişenin geri kalanını, vajinasına sokarak, üzerine de ,okkalı bir tekme atıp ,yarıya kadar içine girmesini sağlamıştı. Manzara çok korkunçtu. Diğer kadına , olanları Okşan’a anlatmasını , onu daha beter edeceklerini , söyleyerek ,çekip gittiler.
Görevleri şimdilik bitmiş , Dayı ‘ya geleneksel borç ödenmişti. Birbirlerini överek , memelerini neden kesmediklerine hayıflanarak , karanlık sokaklarda kayıp gittiler.
E.Yaşar Ovalı 09.11.2012
Dokuzuncu Bölümün Sonu ( Devam Edecektir)
YORUMLAR
kukurikuu
Sanırım, insan pek çok olayı mecburiyetler altında ,
yaşadıktan sonra,
onu hiç bir şey etkilemiyor.
Teşekkür eder saygılar sunarım.
ilk kez onca öykü yazı okumama rağmen bu derece acık ve net bir yazı okudum. baştan sona okuduğum roman tadındaki öykü tüylerimi diken diken etmesi yanında yorumlarıylada okumam gerçek olması yapılan insanlık dışı işkencelerin varlığını tüm çıplaklığı ile gözümün önündeymiş gibi sahnelemeniz başarılı...inanın korku filmi izledim sanki ( vahşet hep ürkütmüştür beni) Allah kullarını doğru yoldan ayırmasın..saygılarımla kutluyorum...
kukurikuu
Yazılarımı aykırı bulup , okumaktan imtina edenler olduğu gibi ,
gerçek işte böyle bir şey ,diye düşünenler de ,çoğunluk olarak var.
Yolda bir trafik kazası görüp, ona bakmazsan senin başına gelmez,
diye düşünenler biliyorum.
İnanın ,dağarcığımda bir genç hanımın ,inayete kurban gidişi ile ilgili ,
gözlerimle gördüğüm , benim bile içimi ağzıma getiren acı bir
hikaye var ki, onu yazsam , insanlar, klavyelerinin üzerine kusabilirler.
Saygılarımla.
Gülayşe DELEN
yok,sul
nereye dayarsanız orda durur cinsten.
efendim siz çok yaşayın emi
saygılar sunuyorum...
kukurikuu
Aslında aklımızın almadığı ne çok olay , etrafımızda dönüyor da, bir türlü
yorum yapıp ders alamıyoruz.
İnan bana,bir gurup insa, diğerleri üzerinde, hayvanların asla
yapamayacağı her şeyi ,yapmaya hazır ve kendilerinde
hak olarak görüyorlar.
Doğası bozuk programlanmış ,çok miktarda insan mevcut. Acıma
duygusunu kaldırmış olmakla övünmekte, daha gaddar, daha zalim
olma yolunda yarışmaktalar.
Sevgilerimle.
Ne diyeceğimi şaşırdım. Ve biliyorum ki yazdıklarınızın hepsi gerçek. Gerçek olduğunu bilmek daha bir ürpertiyor insanı. Hayat hiç kolay değil. Allah doğru yoldan şaşırtmasın kimseyi...
Yüreğinize, emeğinize sağlık. Saygılarımla...
kukurikuu
Hayatta bundan bile, çok daha fazla insanı şaşırtan,
ne çok olay var değil mi ? Anlatımım, biraz fazla içine
girmeyi gerektirip, vurguyu artırmaktan geçtiği için, bağışlayın.
Teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Komutanım, bilirsiniz, "zıvanadan çıktı," diye bir tabir vardır; vallahi bu hikaye de öyle olmaya başladı. Edebiyatta böyle başka hikayeler var mıdır, varsa okur sayısı kaçtır, hiç bilgim yok; ama anlatımın çok uç noktalarda seyrettiği gün gibi aşikar. Dokuzuncu bölümde ulaştığımız nokta tüyler ürpertici. Sinemada sevişecekleri belli olan çiftleri bir yatağa girerken gösterirler, bir de yataktan çıkarken gösterirler; arada olanları seyircinin anlağına bırakırlar. Keza yazılı edebiyatta da aradakiler şöyle bir anlatılsa bile detaylara yer verilmez ve sinemadakine benzer bir uygulama vardır... İnanın ki, bu derece detaya giren bir yazıyı ilk kez okuyorum. Sizin ilk tanıştığımız zamandan itibaren bu detayları yazmaktan çekinmeyen bir yazar olduğunuzun farkındayımdır. Fakat şu da bir gerçek ki, buradaki öyküde bir aile dramı ile cinsel sapıklıklar bir arada işlendiği için, insanı hayli tedirgin ediyor. Bu tedirginliğin tek nedeni okurun tahayyülüne bir şey bırakmadan herşeyi yazan kaleminizden kaynaklanıyor sanırım. Cesur kalemi tebriklerimle saygılar...
kukurikuu
Kalemimi ,en uç noktalarda gezdirmek ,bana mutluluk veriyor.
Çünkü, ne bir olayı anlatırken. ne de, bir yorum yaparken,
açık anlatıma ,maalesef yer veremiyoruz. Hatırlarsanız,
bazı yazarlarımız ,edebiyat dersi gibi ,yazılar yazılmasını ,
yaptıkları tenkitlerde ,dile getirirler.
Kadınlar, kendi aralarında , erkekler arkadaş toplantılarında ,
hep açık ve argo konuşurlar. Öyleyse, kaçış nedendir?
İşte bu da ,adı üzerinde gerçekten açık ve olduğu gibi anlatılması gereken bir hikaye diye düşünüyorum.
Zaten ben sizin gibi, hayal gücünün yanında , yorum yapma,
hayatı anlama, yaşamış olma gibi, üstün özellikleri olan
yazarlarımızdan destek bekleyerek, yazıyorum.
Yorum yapmayı bile, sansürleyen pek çok dostumun ,aksine,
sizden güzel yorumlar almam ,beni mutlu ediyor.
Maalesef sapık tarafı ,bu dizi ile sona erdi. ama insanların içindeki sapıklık hiç bitmez ki Hocam. Açık sapıklar , gizli sapıklar, kızından
televizyondaki öpüşme sahnesini ,görmemesi için, su isteyen
yanlış görüşlüler, hiç bitmez.
Aslında kalemim , bence çok cesur da , değil be Hocam.
Bana o motorun resmini göndermekle, çok duygulandırdınız.
Bir gün beraber ,kısa da olsa ,bir tur atmayı çok isterim sizinle.
Yorumunuz için ,teşekkür eder, saygılar sunarım.
Kemnur
kukurikuu
Ömür gelip geçiyor. Siz motora binseniz, zaten canınız sigara istemez. Hem ağzınızdan bol oksijen girer, ciğerlerinize.
Bu gün yağmur var , yine de dayanamadım ,motora biniyorum.
İnanın,motorum olmasa hayat daha da ,çekilmez olacak.
Oğlandan, destek almaya bakın derim ben.
Saygılarımla.