- 1087 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GÖÇ ZAMANI
GÖÇ ZAMANI
Türk Milleti tarih boyunca göçlere alışkın ve göçlerden zevk alan bir millettir. Ama bu, yerleşik hayata geçildikten sonra artık anılarda kalmış veya mevsimlik göçlerle geçiştirilmiştir.
Tarihin her döneminde her şartta başarılı olmuş bir milletin karşısında durabilmek mümkün değildir. Milletimiz ulu dağların sırtından, aşılmaz yamaçlardan, uçsuz bucaksız çöllerden ve geçilmez bataklıklardan kendi zekâsı ve kuvvetiyle geçip devletler kurup dünyaya özgürlük ve insanlık dersi vermiştir. Bu, milletin dünyaya bakış açısını değiştirmiş ve dünyanın geçici olduğunun felsefesini anlatmıştır.
Her göç, yeni heyecan, başarı, çalışma, istek ve inanç getirmiştir. Her göçün arkasında kazanma, bilgi edinme ve kendini ispatlama vardır. Geride bıraktıkları için hasret, özlem ve sevgi vardır. Bıraktığı medeniyet ve alışkanlıklara karşı duygusallık vardır.
Her şeye rağmen tarihteki hiçbir göçte bıraktıklarına takılı kalıp, geçmişiyle övünüp gününü yatarak geçirmek veya yaptıklarını yeterli bulup kendini dünya nimetlerine vermek yoktur.
Ata yurdumuz Orta Asya’da yaptıklarından daha fazlasını gittikleri yerlerde yapmaya çalışan ecdadımız her gittiği yerde tarih yazıp, vatan toprağının kutsallığını ve korunmasını bütün dünyaya göstermiş, milleti millet yapan özelliklerinden taviz vermeden kapital dünyanın karşısında hürriyet meşalesinin taşıyıcısı olmuştur.
Özellikle hayvancılıkla yaşayan atalarımız daha güzel ve verimli otlaklardan taşınma mevsimlerinde, havalar yakıp oyunlar düzenlemişlerdir. Bunun tek sebebi “gidip gelememek, gelip bulamamak” sözündendir.
Dünya hayatı da öyle değil mi?
Hiç gitmeyecek gibi yerleşmeye çalıştığımız dünyadan göç zamanını sorsak insanın yüzünün rengi değişiverir.
Neden?
Çünkü biz gideceğimizi, göçeceğimizi bile bile göçmeyecekmişiz gibi yerleşiriz de ondan.
İşte hayatımızda da bazı kesitler, fasiküller, dilimler ve göçler vardır ki bunlar bizim için dönüm noktasını oluştururlar. İnsan belki yaşarken bunu anlamazda şöyle geriye baktığında bu sıçrama taşı veya köstek olan anları görüverir.
Onun için dünya ve dünya malını çok fazla değer vermemek gerekir. Herhalde “dünyaya çok değer verenlerin dünya kadar derdi olur” sözü bu anlamda çok doğru.
Bulunduğumuz yeri yaşarken çok sevebiliriz. Ama gitmeyecek kadar olmamalı. Günün birinde yaşadığımız yeri değil, dünyaya bile veda edeceğimizi unutmamalıyız. Her gittiğimiz yerde bir eser bırakmadan da ayrılmamalıyız.
İşte görev yaptığım yerlerin içerisinde en fazla kaldığım Nazilli Demirciler İlkokulu’ndan görev icabı ayrılmış (göç etmiş) bulunmaktayım. Çok şey öğrendiğim, yaşadığım, beni olgunlaştıran ve meslek tecrübemi elde ettiğim okulumu unutmam mümkün değil. Havasını teneffüs ettiğim, suyunu içip ekmeğini yediğim demirciler Köyü’ne minnettarlık duymamak imkânsız.
Çalıştığım süre içerisinde elde ettiğim bütün kazanç ve birikimlerim, tecrübe ve bilgilerim öğrencilerim sayesindedir.
Elbette bende bir şeyler vermeye çalıştım. Bazen gece gündüz içinden çıkamadığımız düşünüp kendimizden geçtiğimiz konular ve acılarda yaşadık. Unutmamak gerekir ki dünya sevinç ve üzüntülerle beraber dünyadır.
Çalıştığım zaman içerisinde, okulda öğrenim gören 2 öğrencimizi, iki tane mezun öğrencimizi toprağa gömdük. Öğrencilerimin düğünlerinde coştum, kötü günlerinde üzüntüye boğuldum. Çocukları olduklarında kendi çocuğumuz gibi sevinip çoğaldık. Hatta ve hatta kendi öğrencimin çocuğunu öğrencim olarak sınıfımda okuttum.
Kaldığım dönem içerisinde okuttuğum öğrencilerimden meslektaşlarım ve diğer meslek gruplarına katılanların yanında yüksekokul ve fakülteye bitiren ve okumakta olan bütün gençler benim Demirciler Köyüne kafamın dik girmesini sağlayacaktır. Hepsinin başarısı için duacıyım.
Tabii ki fiziksel şartlarda çok değişti. Eski, küçük ve yağmurlarda ıslanmamak için içeride şemsiye ile dolaştığımız okuldan, içinde öğrencinin kaybolduğu okula, öğretmenler odasında düz durabilmesi için ayaklarının altını beslediğimiz masadan, etrafını oturup da dolduramadığımız masaya kadar çok şey değişti. Değişmeyen belki de Demirciler Köyü’nün Cuma günü yaptıkları mevlit yemekleridir. Allah hepsini kabul etsin.
O günün ilkokulunu, bugünün de ilkokulunu bir zamanlar ilköğretim okulu yapacağız ve diyeceğiz diye neler çektiğimi anlatsam inanmazsınız. Nedir bu milletin çektiği oof of!
Özellikle ilk görev yeri olarak gelip de Demirciler ve o günün Demirciler İlköğretim Okulu hakkında konuşanlara baktıkça toyluğun, acemiliğin ve tecrübesizliğin ne kadar zor olduğunu anlardım.
İşte, öğretmenlik mesleği bu kadar güzel ve onurlu bir meslek. Yer değiştirmek bile insanı bir gönül muhasebesi yaptırtabiliyor. Orada yetiştirmeye çalıştığımız, eğittiğimiz ve öğrettiğimiz her öğrenci ömür boyu öğretmenin kartviziti olarak yaşayacaktır. Orada yaşanan bütün olayları duyduğumuzda, olay sahiplerinin yaşını ve adını mutlaka soracağız.
Sadece beni gelecekte üzecek olan öğrencilerimin ve o dönemdeki öğrencilerin içerisinden vatan, millet ve din düşmanlarının çıkmasıdır. Onlara hiçbir zaman hakkımı helal etmem.
Bu kadar kazancımla, birikimimle, tecrübemle bilgimle artık yeni öğrencilerim için ümit, sevgi, hoşgörü ve başarı şarkıları söyleyeceğim. Artık geçmişimle değil, yeni başarılarımla anlatacağım kendimi. Çünkü bu göç, yeni heyecan, başarı, çalışma, istek ve inanç getirmiştir. Her göçün arkasında kazanma, bilgi edinme ve kendini ispatlama vardır.
Bu vesile ile daha önce çalıştığım bütün öğrencilerime özellikle Demirciler öğrencilerime sevgi ve başarı dileklerimi gönderiyorum. Bizlere verebilecekleri en değerli hediye başarılı ve iyi insan olmalarıdır.
Muhabbetle…
[email protected]
osmanlıhaber.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.