SELAHATTİN ABİ’YE
Süslüydü lakabı. Gönlümüzün süsüydü oysa! O Selahattin abimizdi bizim. O Karakoçan’ın süsüydü esasen.
Başımız sağ olsun.
Selahattin Abi, taziyene üç gün sonra gelebildim. İstanbul’daydım.
Mazeretim vardı diyebiliyorum seni ebediyete uğurlamak isterdim lakin yolda aldım vefat haberini. Başımız sağ olsun diyorum.
Canımızı yandı, her ölüm erken ölümdür şairin dediği gibi.
Vefatında erkendi bize göre ama takdiri ilahi elden bir şey gelmiyor sabrı cemilden başka!
Bazı ölümler insanı alıp götürür çok uzaklara, geçmiş günlere dalar insan.
Daha bir hüzünlenir daha bir yakınır kendi kendine.
Şunu yapabilseydim onunla, şunu konuşabilseydim, şunu anlatabilseydim ona diye.
Lakin vakit tamam oldu mu gidiyor insan, çaresi yok inan.
Mecit Abi’de hüzünlenmiştim, Faruk Abi’de…
Emrah Alkan’da, Muhammet Karadoğan’da, Bediha Oral’da…
Sayabileceğim daha çok insan var uğurladığımız, etleri kemikleri ve ruhlarıyla sevdiğimiz, bildiğimiz, tanıdığımız.
Bizleri görebiliyorsanız bir defa daha sizlere söylemek istiyorum: “Bizler sizleri çok sevdik ve unutmadık. Mekânlarınız cennet olsun.”
Selahattin Abi, lakabın süslü idi lakin senin yüreğin süslü ve güzeldi, ruhun güzel ve süslü idi. Ben öyle gördüm, öyle bildim ve öyle hatırlayacağım ömür boyu. Onlarca yüzlerce binlerce büyüğümüz vardı Karakoçan’da. Kaçını hatırlar bir insan acaba? Bu önemli, akılda kalabilmek, yer edinebilmek kalplerde… Sen bunu başardın Selahattin Abi, sen sevdin ve sevildin bu ilçede. Kiminle nasıl konuşacağını bilirdin; çocukla, kadınla, anayla, nineyle…
Bir arkadaş gibiydin sen.
Tepe bir evladını daha uğurladı. Tepe bugün hüzünlüdür yine. Tepe yalnızdır yine.
Karakoçan Lisesi ve Karakoçan Anadolu Lisesi Müdürlüklerini bırakıp kimseye yalakalık etmeden harbice ve erkekçe ceketimi alıp Elazığ’a öğretmen olarak tayin olduktan sonra konuşmuştuk seninle. Sabah gidip akşam geliyordum Elazığ’a bir dönem boyunca.
Onca büyüğüm vardı bu halimi gören ama yüzüme bakmaktan hayâ eden. “Hayrola hocam neden böyle oldu?” diyebilen çıkmadı. Çıkmadığı gibi bir sene sonra “Hocam pazartesi okula gelip çocuğumun durumunu soracağım.” diyen dahi çıktı. Güler misin, ağlar mısın memlekete bilmem!
Halimizi bilen ve bunu dillendirmekten çekinenler de yok değildi; “Ne yapabiliriz?” diyen ise cılız bir sesle söylüyordu bunu. En çok şuna gülüyor ve illet oluyordum: “Sen gönlümüzün müdürüsün?” diye. Çocuk mu kandırıyorsunuz!
Nebi Usta vardı “Bu çocuğa neden sahip çıkmıyorsunuz?” diyen! Zafer Abi vardı bir de. Gerisi aynı hikâye işte! Karakoçanlı üst idarecilerimize “Bu çocuğu nasıl bırakırısınız!” diye sorduklarında “ Sizi ne ilgilendiriyor bırakın gitsin!” diyorlardı. Söyleyenler Karakoçanlıydı abi, düşünebiliyor musun? Ne yazık ki bize bizden daha büyük düşman yok abi!
Bugün burada kimi yazsam Hoca çok oluyor diyorlar. “Yalan varsa kalemim kırılsın.” diyorum. Yok eğer doğruysa -ki yüzde yüz eminim- hakkım haram olsun diyorum.
Öbür dünyaya götüreceğiniz şey kul hakkını gasp etmedir, iftira atmadır, yalan söylemedir, ateşinizi hazırlamışsınız öte taraf için ne diyeyim! Çoğunluğun yalaka kesildiği bir ortamda yalakalık yapmadan durabilmek suç olsa gerek! Karakoçanın da kendi Ergenekon’unu ortaya çıkarması lazım. Kapalı kapılar ardından nasıl şekilleniyor işler izah edilmesi lazım.
Bir meclis kurulsa şöyle Karakoçan’da. Her şey etraflıca konuşulsa diyorum. Kimin Ermeni, kimin Kürt, kimin Alevi olduğu resmi olarak kesinleşse de bir daha insanlar bu tarz ispiyonlamalarla prim yapmasa diyorum, yanlış mı düşünüyorum acaba! Bugüne kadar kardeşçe yaşadıklarımız, etle tırnak olduklarımız neden bugün yolumuzun kesilmesi için engel olarak görülüyor anlayamıyorum. Ermeni olsam, Kürt olsam, Alevi olsam suç mu işlemiş oluyorum yani! Bunu yapanlar öz be öz Karakoçanlı hem de, ama önce insan olmaları icap ediyor. Uzaktan çok güzel görünüyor ilçem ama içi hepimizi yakıyor, olay bu!
Selahattin abi şunu diyeceğim; yüzlerce binlerce büyüğüm vardı yapılanı edileni gören. Galiba haksızlık karşısında herkes dilini yutmuştu Akrabam, komşum, velim, esnafım, çalışanım, çalışmayanım, ez cümle Karakoçan.
Sen çarşıda karşılaştığımda; “Yarın Elazığ’a gidiyorum hocam, beraber gidelim.” demiştim. “Tamam abi!”diyebilmiştim.
“Üzülme” diyordun yolda. “Bizler seni biliyor ve çok seviyoruz.” demiştin. Dünyalar benim olmuştu o an, gözlerim yaşarmıştı. “Üzülmüyorum abi, sadece ben kimseye kötülük yapmadım abi, onu anlayamıyorum. Gittiğim yere kendimi götürüyorum, değerim düşmez asla!” demiştim. Başım dikti, alnım açıktı, kimseye diyet borcum yoktu, eğilmezdim bükülmezdim. Çatal yürektim. Ve belge olsa yahut şahitlik yapmak isteyen olsa bazılarının burnundan fitil fitil getirecektim. Lakin hep sözde kaldı bazı şeyler; duyduğumuz, gördüğümüz, öğrendiğimiz ve yaşadığımız kadarıyla, ama yalan söylemiyor, iftira atmıyorum. Bunu biliyorum sadece.
“Bin senede olsa gitmem kapı çalmam abi!”demiştim. Halimizi sormaları icap edenler üç maymun kesilmişti. Kazançları ve kayıpları ne merak ediyorum bugün! “Bu ilçede benden habersiz kuş uçmaz” diyen akil adamlarımız vardı. Benim gidişimden haberi olmadığını ilan ediyordu.
Başka birine bana gelmedi diyordu.
Başka birine yanlış yaptık diyordu.
Başka birine haberim yoktu diyordu. Yalanlar üzerine inşa edilmiş bir ilçede yaşamak ne kadar zordur abi demiştim. “Sıkma canını” demişti “Bizler seni seviyoruz.” demişti.
Bir Tepeli olarak bende büyüklerimden sadece bunu duymak isterdim Selahattin abi; “Biz seni biliyoruz, seviyoruz ve yanındayız.” Başka ne talebim olabilirdi ki!
Bu yüzden hürmetim çokça sana, muhabbetim dağ kadar.
Karakoçan’ın yarını nelere gebedir kimse hesap edemez lakin bugünden daha aydınlık olacağı yüzde yüzdür.
Karakoçan evladına sahip çıktığı gün ayağa kalkacak ve hak ettiği yeri alacaktır.
Karakoçan insanına sahip çıktığı gün dirilecek ve layık olduğu yere gelecektir.
Selahattin abi, bizde seni seviyoruz inan, seni unutmayacağız asla!
İnsanına sahip çıkan kadar güzel insan yoktur dünyada.
İnsanına sahip çıkan adam kadar adam yoktur âlemde.
Sen hem çok iyi bir insan, hem de adam gibi adamdın bence.
Hakkını helal et abi, bizimki varsa helal olsun sana!
Süslüydü lakabı.
Asıl yüreği güzeldi.