- 1367 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yöresel Fıkralar
1-Oğul Binalı,Senin İsimin ne Ki?
Baba ile oğlu bir iş için girdiler devlet dairesinden içeriye. Işlerini yaptırırken memur formalite gereği sordu babaya
-Amca, oğlunun ismi ne?
baba arkasında bekleyen oğluna dönerek, yüksek sesle;
-Ola oğul Binalı (Binali) neyse isimini sorerler. Senin isimin ne ki?
Oğul herkesle birlikte gülerek;
-İşte dedin ya babe, Binalı, da. der, ama baba bu yanıtla yetinmez ya da oğlunun anlayamadığını sanır
-E, he bilerimmm, adıın sormerki.
**************************************************************************************
2-Fotırafımı Versem Olur?
-Evet beyler, kimlikler lütfen.
Herkes kimlik kontrolünü yaptırırken bizimki arkada, sıkıntıdan tepesinden kova ile su dökülmüş gibi terlemiştir. Tüm bunlar olurken, ne o kimlik kontrolü yapan askerden, ne de asker ondan gözlerini ayırmamaktadırlar. Asker, gelerek tepesinde dikilir ve: ’Evet’ der yüzüne bakarak. Bizimki yutkunur kuruyan boğazındaki gıcığı gidermek için çatlak patlak çıkan komik bir sesle:
-Ağabegi, cuzdanım yoh, ama fotırafımı versem olır?
Gencin hali tavrı, teri telaşı ve o ses tonuyla gösterdiği kimlik. Kahramanımızdan maada herkes gülmektedir arabada. Taşıtın ön kapısında gelişmeleri gözleyen ve takip eden subay:
-Sagol delikanli. Hiç olmazsa fotograf taşıyorsun bir çoğu bunu bile akıl edemiyor.
Güle güle arabadan inerken askerler, yolcular gülme krizinden sıyrılamamışlardır hala.
***************************************************************************************
3- Poset Yırtılmış
-Babaaa! Baba, hele üzüme baba! (yöresel olarak üz; yüz, sima, surat anlamında kullanılır)
Baba kızının yüzüne baktı,
- Ne oldu gızım?
Genç kız elleriyle yüzünü ovarak yanıt verdi babasına,
-Heç bişey galmadı baba.Kepek gibi döküler üzüm. Bilmerim niye?
-Hıımm! dedi baba. gülerek ’Demekki puşet yırtıh.’
***************************************************************************************
4-Ayakkabı Ayaktan Büyük olursa
İkisi de tırpan çekmiş yorulmuşlardi. Dinlenmek için uzandılar ağacın gölgesine. Havadan sudan konuşurlarken amca hep yeğenin ayakkabılarına bakıyor, arada bir gülümsüyordu. Yine orta kuvvette kahkahayla sordu yeğenine;
-Ulan Aslan, senin şu kaloşlar kaç numara?
Amcanın gülerek; dalga geçer gibi konuşmasından içlenmisti ve sıkıntılı bir sesle yanıtladı,
-Gırküç
-Eyi de, beş numara arkanda boş geziniyor.
***************************************************************************************
5-Onnar da Adama Su Vere
-Hele gel annat.Ne var, ne yoh? Bibin gil nasıl?
-Yediğın içtığın senin olsun..... daha sözünü tamamlamadan annesi, öfkeyle;
-Ne zugkum yedim, ne davun iştim ki annadem?
-Niye ola? Sehen surfa goymadılar mı?
-Goydulaar.
-Ne goydulaki yiyemedin?
-Bal, yağ, peynir, çay, kete, bişi, etmek...Oğul saydıkça Bab bab bab ba, pe pe pe pee diyerek hayretini dile getiren anne bu kez kesti sözünü oğlanın,
-Padışah surfası. E, daha niye yemedin oğul?
-Susanmışdım.
- Vay ocağın deline! Su istiyemedin ola?
-Yo’oh!
-Niye?
-Onnar da adama su vere! ...
***************************************************************************************
6- Ne Zaman Celal Ağabegi?
Atıp tutması, asıp kesmesi bol Celal yine koyvermişti lafı akımına.Tanımayanlar, Zaloğlu Rüstem’in günümüz versoyonu sanır. Mangalda kül kalmadığı gibi demirler aşınmaya başlamıştır.
- Az at babam Gızbahan (köydeki bir dağın ismi) sallaner, zerzele (zelzele-deprem) olacah.... diye takıldı uzaktan dinleyenlerden biri. O hemen yanı başında oturan, herkesin dalga geçtiği, akıldan hafif Yasin’i en kolay şahit varsayarak iddiasını sürdürdü,
-Ele değil Yaso gardaş. Kime vurerdim şappası (şapka) dereye gıllanmerdi, he mi? ...... Yasin, hemen yapıştırdı yanıtı;
-Na zaman Celal Ağabegi, ben geldığımda sen yerde gıllanerdin.
Yöreseller:
gıllanmak: Yerlerde yuvarlanmak.
***************************************************************************************
7-Türkçesi Birşey Değil
Biz dükkan sahibiyle otururken dışarıdan ve o dükkanda satılan beyaz eşya markasının temsilcisi girdi içeriye. dakikalar içinde ısındık, söyleşiye başladık adamla. Ürünlerinden konuştuk. Mağaza sahibi temsilcinin de duymasını istediği güzel bir söz söylerim düşüncesiyle;
-Abi, nasıl....... ürünleri cidden diye sordu.
- Valla Türkçesi birşey değil, ama Almancası ne demektir onu bilemem.
***************************************************************************************
8-Zahmet Edip Gelmişsiz Boş Dönmeyin
Dağın zirvesinde İsmet ve Pala Dayı.İsmet daha çocuk. Yalnız başına hayvanları otlatamadığından bir büyükle yollanmıştır kıra. Aşağıda düzlükte İki yetişkin de mal otarmaktalar. İsmet’in kazara yuvarladığı taşı kasıtlı sanıp kızarlar aşağıdakiler. Senden benden derken laf uzar gider. Pala dayı dirseğini yanağına dayayıp yan üstü uzanır toprağa sesizlik olunca.
Aradan bir süregeçer aşağıdaki çoluk çocuk sahibi iki yetişkin yanlarına çıkar çıkmaz başlarlar çocuğa *gürüm-çekim* etmeye. Çocuk korkuyla arkasına *siner* pala dayı’nın. Paladayı uzandığı yerden hafif doğrularak yaptıklarının iyi olmadığını söylerse de gelenlerin kızgınlığı artar eksilmez. Pala dayı tekrar elini yanağına dayayarak ilk duruşuna geçer ve gür bıyıklarını burarak:
-Madem eledır, ordan burya zehmet çekip gelmişsız, Eli boş dönmeyin, gelin dögüşah.
Yöreseller:
gürüm-çekim: (yöresel deyim) Kavga amacıyla saldırı. Gürültülü-patırtılı çekiştirme. Sözlü ve bedensel saldırı.
sinmek: Saklanmak. Sığınmak. Korkudan sussup çömelmek.
***************************************************************************************
9-İstanbul’un Göbeginde Adam mı Gaçırıyersiz?
(Canın kardeşim, liseden sınıf arkadaşım, sevgili meslektaşım T.Avşar’a sevgiyle ithafımdır. Yöresel dil Posof,Göle.)
Yıl 1969 Eminönü’de vapurdan indik. Elimizde Almanya hazırlıkları dolu, zor taşıdığımız bavullarla yürüdük bir durağın olduğu yere kadar. Önünde Sirkeci yazan otobüs gelip durunca biz de Sirkeci’ye gideceğimizden hemen daldık otobüse. Giriş kapısının hemen yanında oturan (o zamanlar) biletçi iri bavullarımıza ve bize pek hoş bakmamıştı nedense! T. önde olduğu için iki bilet istedi ’Sirkeci’ye’ diyerek. Bu isteği duyan herkes ve biletçi şaşkınlıkla bize baktılar. Biletçi kekeleyerek:
-Kardeşim burası zaten Sirkeci. Kafalıyon mu bizi?
-Temam: Elaysa eg’lat biz yenah! (Tamam. Eylen-durdur- biz inelim.)
-Kardeşim burada durulur mu? Kağnı arabası mı bu?
T. hiç ara vermeden, belki de duyanların söylediklerinin çoğunu anlamadığı sözleri peşpeşe sıraladı.
-E baba İsdanbul’un göbeginde adam gaçırıyersiz? Biz bilmiyerih! naydah? Di haydi eglet yenecağuh. (E baba İstanbul’un göbeğinde adam mı kaçırıyorsunuz? Biz bilmiyoruz, ne yapalım? Hemen durdur biz ineceğiz.)
-Kaptan! Duruver de şu iki bitirimler insinler.
Biz inerken otobüsü doldurab kahkahalar arasında arkamızdan seslendi biletçi:’Buradan Sikeci’ye ancak yaya gidilir araba beklemeyin sakın ha!
***************************************************************************************
10-Allah Gultara(Kurtara)
Namaz vakti gelinceye kadar caminin bahçe duvarında betona oturmuş sohbet ediyorlar. Bahar havası, beton soğuk. Biraz sonra karnında hareketler homurdanmalar başlar. Sancı dayanılmaz hal alınca koşar caminin tuvaletine. Zor ulaştırır kemer, ilik çözümünü. oturmasıyla bonbardımanı başlatır iniltiler arasında. Yantaraftaki bölmede ihtiyacını görmekte olan Kamo Dayı iniltiler arasında bu seri patırtı-kütürtüleri duyunca söylenir:
-Vah vah vah! Allah gultara. Allah gultara.
Yöreseller:
Vah vah vah! Allah gultara: Yöremizde doğum sancısıyla inleyen, haykıranlara söylenen bir deyim.
***************************************************************************************
11-Benimki de Şaheşref
Sıtma memuru köyün sağlık ocağına yeni atanmıştır ve tipik durşu komik konuşması, karşısındaki ile dalga geçiyor sanırsın. Aslında çok saf bir insandır. Çevere köyleri tanımak sıtma araştırma görevini yapmak için geziye çıkar yanına köyden komşusunu alarak. O gün yakın bir köye uğrarlar. Köyde araştırma yaparlarken Köy muhtarı Eşref Bey adam yollar öğlene eve beklediğini söyler. Uyarlar muhtar Eşref’in davetine varırlar eve. Yiyer-içerler.. tanışma sohbet:
-Demah bizim Kötek’e tayin oldu he?
- Evet Muhtar.
-Heyirli osun. Adını bağışlarsın memur beg.
-Bağışlarım tabi, (bu ve bundan önceki konuşma tarzı pek hoşuna gitmez bizim muhtarın. Hele arada bir birlikte geldiği Mahmut’a bakarak konuşurken göz, ağız tikleri adamı bayağı bozmuştur.) Aynı hareketlerle adını söyler:
-Şahismail adım, der. Muhtar şaka olduğunu, kendisiyle kafa bulunduğunu düşünerek yarı ciddi yarı şaka ama öfkelice:
-Hee... Benim Adımda Şah Eşref, der.
***************************************************************************************
12- Gerip Gohu
Öğretmenler köye ilk televizyonu götürmüşler. Özellikle yaşlılar okulun önünde toplanmış bir an önce yayın saatinin başlamasını bekliyorlar. O sürede aralarında geçen diyoloğları yazmaya kalksak kitaplar dolar, belgesel diziler oluşur. Neyse köylülerin deyimiyle; ’uzatmıyah’ yayın başlamış içerisi tıkış tıkış *nefes dönmüyor* Hacı Dayı, eliyle burnunu kapatarak "ola hocalar bu eletin içindekiler osdırsa gohusini alırıh? Bunnarı patlıya bu nasıl gohu bele? Heç bizim köyün osdırığına benzemir, vallah gerip gohı.’" aslında onun ve diğerlerinin gülmekten yaşlar akarken gözlerinden o farklı yorumladı, "Gözlerimden şıçan pohu tökti termaş" ki artık duyanların gülecek hali kalmamıştı...
************************************************************************************
13- Hııı.....Sazını Ayarlirmiş (Haaa, sazını ayarlıyor(akort ediyor)muş!)
Gülme fırtınası dinmiştir. O ana kadar ne dinlediler ne izlediler pek bilemediler onca *şamatada*. tam ekrana kilitlenmişlerdi ki uzun süredir gitar çalan müzisyen saçını başını savurarak hareketli bir parçaya geçti. O ana kadar çalınanlardan bir şey anlamayan, çalınanı müziğe benzetemeyen yaşlı Çüçan Dayı; Arkasına yaslanarak açıkladı olayı; ’Hııı.... demek sazzıni ayarlirmiş! ’
Yöreseller:
şamata: Gürültü.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
14- Torpak Bizim Başımıza.....
********o gün sıra bayanlarındır televizyon izlemek için.Günlerden cumartesi. İzleyip bir süre sonra dağılırlar bayanlar. Öğretmenler bayanların dağılmasından sonra lojmana girerler. Pencereler kapılar açık, çayı beklerken uzanırlar ranzalarına. Konuşmalar duymaya başlarlar pencere tarafından. ikiside yaklaşır konuşulanları duymak için, iyicene pencerye. Doğal olarak konu televizyonda izlenelerdir. İki yaşlı bayan güya sessiz konuşurlar ama sağırsultan bile duyuyordur o sessiz(!) konuşmalarını. Hem gülüyor hem konuşuyorlardı;
-.....başımıza daş yağacak
-...... vuy anam saçım tıraş ola, heç bele olur?
-vaybeni neler varmış da bilmirmişih! sözü diğer yaşlı bayana bir şey anımsattı ki hemen söze karıştı;
-He vallah anam, bizim ergişiler yanağımızı bile zor öpiller onnar birbirlerinin ağzını kıtliller. aralarına sonradan katılan yaşlı bayan iç geçirerek söylendi;
-Torpak bizim başımıza biz neyi bilirik ki?
Yöreseller: Son iki tümce
-He vallahi anacığım, bizim erkekler yanağımızı bile zor öpüyorlar onlar birbirlerinim ağzını ısırıyorlar.
-Toprak bizim başımıza, biz neyi biliyoruz ki?