- 740 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TELGRAFIN TELLERİNDEN KLAVYENİN TUŞLARINA
Hey gidi koca dünya hey. Neler gördün geçirdin ve neler yaşadın ademoğlunun yaratılışından bu günlere değin kocamışlığının hakkını vererek.
Her şey nasıl da aklın alamayacağı şekilde değişti gelişti biçimlendi. Senin hafif eğik gövdenin öküzün boynuzlarının üstünde durduğu teorisinden bu yana.
Miadını dolduran çekip gitti yerini yeni gelenlere bırakarak.
Kendi tarihinin tozlu sayfalarında derin uykuya daldı.
Ve giderek bütünüyle unutuldu geçen zaman içerisinde.
Melih Cevdet Anday’ın dediği gibi, bir akan zaman var bizleri alıp sürükleyen, bir de duran zaman var. Her şeyin bitip tükenmesi...
***
İnsanlar arasında haberleşmenin ilk elektrikle çalışan buluşuydu Telgraf.
Annesi Zübeyde Hanım’ın oğlu ATATÜRK ’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verilmesi dolayısıyla tebrik telgrafı:
Milletin hakkınızdaki bu sevgi ve itimadı, benim kadar kimseyi duygulandıramaz. Kız kardeşinle beraber alnından öperek ve bağrımıza basarak, seni tebrik ederiz." 27 Eylül 1921
***
William Cooke ve Charles Wheatstone adlı iki İngiliz1837 yılında, teller üzerinden elektrik akımı göndererek mesaj iletmeyi başarmışlar. Böylece ilk elektrikli telgraf makinesi ortaya çıkmış.
1843’te Samuel Morse, telgraf mesajlarında nokta ve çizgilerden oluşan ünlü Mors Alfabesi’ni geliştirmiş.
Her icat; gece gündüz verilen sonsuz emeğin, uğraşın, deneyimin ve akıl yormaların sonucunda insanlığa sunulmuş hiç kuşkusuz.
Merak ediyorum doğrusu…
Acaba kaç kişi başta sağlık amacıyla kullanılan o harika alet ve aygıtların yardımıyla sağlığına kavuşurken; bunların icadında onca emeği olan bu insanüstü insanları minnetle yad ediyor ve hayır duayla anıyor “Pis Gavurlar!” demek yerine...
***
Ülkemizde İlk Posta Teşkilatı Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak Osmanlı Devleti’nin tüm halkının ve yabancıların posta ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla Nezaret olarak 23 Ekim 1840 tarihinde kurulmuş.
İlk Postahane ise İstanbul’da Yeni Camii avlusunda Postahane-i Amire adı ile açılmış.
İlk memurlar Süleyman Ağa, tahsildar Sofyalı Ağyazar Türkçe dışında yazılmış gönderilerin adreslerini tercüme etmek üzere mütercim olarak atanmışlar.
1843 yılında telgrafın icadını müteakip 11 yıl sonra Türkiye’de de telgraf hizmeti başlamış, bu hizmeti disipline etmek üzere 1855 yılında ayrı bir Telgraf Müdürlüğü kurulmuştur.
1871 yılında ise Posta Nazırlığı ile Telgraf Müdürlüğü birleştirilerek Posta ve Telgraf Nezaretine dönüştürülmüştür.
O günleri yaşayanlar bilir. Telgrafın dört gönderme şekli vardı.
1. Normal, 2. Acele, 3. Yıldırım, 4.Özel Ulak
Telgrafın gidiş süresi ve ücretlendirilmesi bu seçeneklere göre yapılır. Ücret sözcük
sayısı ile belirlenirdi.
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar/Herkes sevdiğine canım böyle mi yanar.
Telgrafın direkleri semaya bakar/senin o güzel gözlerin ne canlar yakar.
Hala çok sevilen ve pek çoklarının anılarında yer ettiğini düşündüğüm bu fantezi İstanbul türküsünde olduğu gibi; direklerinin semaya baktığı, tellerine kuşların konduğu telgraf direklerinin benim çocuk kalbimde de yeri var her bir şeyde olduğu gibi.
Babamın her tayininde düştüğümüz yolların kenarlarına sıra sıra dizilmiş telgraf direklerinin üstündeki beyaz fincanları hüzün ve hayranlıkla seyrederken, geride bıraktığım bütün herkese ve her şeye selamlar yollardım her biriyle ayrı ayrı…
Vee..Gel zaman git zaman derken bu haberleşme türü de şimdi yerini; çeşitli modeli ile cep telefonları ve bir anda dünyayı önünüze seren bilgisayarlara bıraktı bildiğiniz gibi.
İyi mi oldu yoksa pek de iyi olmadı mı?..
Yo, bana bakmayın öyle..
Doğumundan itibaren Sağ Lobumun Sol Lobuma fevkalade baskın çıktığı bir beyne sahip olan birinin teknolojiyle ne ilgisi olabilir ki.
Ben cep telefonumu yalnızca açıp kapatmasını. Bilgisayarımda ise beyaz sayfalarında gezinirken tuşlara basmasını biliyorum yalnızca.
Ve çok istediğim Seslendirme Düzenini bile kurabilmiş değilim. Defterde hemen her üyenin. Hatta üç yaşındaki çocuğun çözebildiği bu tekniği çözememiş olmam bu iddiamın en doğal göstergesi değil de nedir.
Sevgili Ayşe Karan kardeşim bu duruma benden çok üzülüyor:
“Daha öğrenemedin mi? Çok kolaymış can. Bilsem ben gelir yaparım” dese de olanca iyi niyetiyle.
Ve bütün Kadıköy’ü dolaşsam da kepçe misali. Bu konuyla ilgilenen kimse çıkmadı yine de..
Şimdi bu yazıyı Müzeyyen Senar’ın sesinden dinleyeceğiniz Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar şarkısı eşliğinde okumuş olsaydınız daha güzel olmaz mıydı dersiniz?
YORUMLAR
Ahh telgrafın telleri ve eski postacılar nerde şimdi şairem nede güzel yazmışsın sana katılıyorum gülümseyerek okudum serzenişlerinide bende sen gibiyim ,böylede idare ederiz :))
TÜLİN ÖZTUNÇ
Ama yine de ufakcık mutluluklar yudumlasmak iyi olurdu.
Sağlıcakla KALIN.