- 518 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Büyüklere Masallar -10.bölüm)
(Murat’ın hatıra defterinden)Pierre de Fermat tarafından sunulan ve çözümsüz olduğu ancak ikiyüz yıl sonra bir Amerikalı tarafından ispatlanan denklemi sorduklarını anımsıyorum,bu denklemi çözmek için dakikalarca uğraşacağımı sanmışlardı ancak denklemin aşikar çözümden başka çözümünün olmadığını belirttim,itiraf edeyim yüksek lisans yapmanın tek faydası buydu,öğrenciler karşısında küçük duruma düşmemek,kırkbeş dakika boyunca gözlerini dört açıp en ufak bir hatanızı bile yakalamak için can kulağı ile sizi dinleyen en az yirmi kişiden oluşan sınıflarda attığınız her adımda dikkatli olmalıydınız.İtiraf etmeliyim ki dersin başında gelen zor soruları çözmek için harcadığım zaman süresi arttıkça onlar için de arka sıralarda başka derslere çalışma yada sohbet etme süresi de artmaktaydı,bu nedenle sorularınızı ders aralarında sorun deyip konuya geçmeyi uygun buldum daha doğrusu bu tavsiye bana müdür yardımcısı tarafından yapılmıştı.Öğretmenlik mesleğimin son yıllarını geçirdiğim Fen lisesi oldukça sıcak bir güneydoğu şehrinde bulunduğundan ilk gözlemlerimde her öğrencinin tıpkı formül kitapçığı gibi cep kitabı şeklinde basılmış "Risaleler"ismindeki kitaptı,özellikle Said-i Nursi hemen hemen tüm öğrencilerin dolabında vardı,pansiyonda kalan öğrencilerin odaya halı serip kıble tarafında devamlı kullanıma hazır seccadesi ile odalarda terlikler,seccadeler,gül suyu şişeleri,aziyeler çoğunluktaydı,odalarda hep aynı isme sahip olan gazetelerin ücretli mi ücretsiz mi alındığını hala merak ederim,okul şehire yaklaşık on kilometre uzak olduğundan dış dünya ile olan tek bağımız bu gazete idi.Her sabah kalın motorunun iki heybesi ağzına kadar gazete ile dolu esmer ve şişman adamın yolunu gözlerdim,gazete okuyabilmek için aynı zamanda aylarca şehir içi çalışan minibüslerin okula kadar geleceği günü de sabırla beklemiştim.Bisiklete binmek komşularımız için çok komikti belki benimki kırmızı ve çocuk bisikleti gibi olduğundan olabilir,okul lojmanındaki komşularımız aynı okulda çalışan arkadaşlarımızdı,meslekdaşlarımla ilgili olarak hatırımda kalan en önemli anı hakim Mustafa Yücel ÖZBİLGİN’in türban kararına istinaden öldürüldüğü gün Fizik öğretmenin "Oh olsun"dediği gündür.Alınan bu karar ile ölümü çoktan hak ettiğine dair düşüncelerini bizlerle paylaşmıştı,okulda birlikte çalıştığım mesai arkadaşlarım eşimle lojmanın merdivenlerinde karşılaştıkları zaman selam verip hal hatır sorarlardı,bende aynı şekilde onların eşlerini merdivenlerde görürsem selam vereceğimi sanıyordum ki bunun hiç bir zaman gerçek olmayacağını anladım.Ben okul çıkışı daireme çıkmak için merdivelerden çıkarken kapılar hızla kapanıyor,sohbet eden bayanlar sanki cüzzamlıymışım gibi hızla evlerine giriyorlardı.Aylarca beklediğimiz şehir içi çalışan minibüslerin şöförleri,ikamet ettiğimiz bu şehirdeki tüm kadınlar gibi uzun pardösü yerine kot pantolan giyen eşimi dakikalarca izlerler,biz de kendimizi turist gibi hissederdik,oysa benim doğup büyüdüğüm kasaba doksan dakikalık bir yolculukla ulaşılabilecek bir yerdeydi.Fen lisesi öğretmeni olmak için yaz tatilimi soru çözerek geçirmiştim,lojmanı uygun olan bu güneydoğu şehrinde hayatımın en zor iki yılını geçireceğimi bilseydim sanırım bu sınav ı kazandığım için çok sevinmezdim.Benim için bu okulda çalışmaya başlamak bir dönüm noktası oldu diyebilirim bu şehirde öğrendiğim en önemli bilgi yaşadığınız şehir ile dünya görüşünüzün uyuşması gerekir.Özgürlük konusunda verdiğiniz en küçük tavizler yeni tavizleri getirir ve siz bir an gelip de geriye dönüp baktığınızda artık dönüşü olmayan bir yola girdiğinizin farkına varırsınız.Garip olan şu ki zamanla ne kadar özgürllük yanlısı da olsanız farkında olmadan siz de baskıcı rejime uyum sağlamaya başlıyorsunuz ve kişisel görüşleriniz sık sık tahrip olmaya ve değişmeye başlıyor.Her sabah aynı gazeteyi okuyorsunuz,tartıştığınız her kişi aynı görüşlere sahip,etrafınızdaki tüm insanlar sanki klonlanmış gibi olunca artık sizin de özgünlüğünüz kayboluyor.Bu sıcak vilayette geçirdiğim zor günler ilerisi için nasihat oldu aynı zamanda bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesinin ne kadar sakıncalı olduğunu da düşünmeye başladım, örneğin siz ülkenin en batısında yaşıyor olabilirsiniz ve sizden kilometrelerce uzakta bireysel özgürlükleri kısıtlanmış beyinlerine sabit fikirler enjekte edilen insanlar hızla çoğalıyorsa ve siz de bu duruma göz yummakta devam ediyorsanız ben iddia ediyorum ki bir zaman gelecek sizin kendinizi güvende hissettiğiniz şehiriniz de yavaş yavaş aynı kalıba girmeye başlayacak.Bu aşamadan sonra atacağınız adımların hiç bir anlamı kalmayacak,yanlız sezarın hakı sezara mantığı ile yola çıkarsak ben bu derece mükemmel bir teşkilatlanma örneğine sadece o yıllarda tanık oldum,hepimizin bildiği sıra gecelerinde saz çalıp türkü söylemek yerine kırmızı kapaklı kalın ciltli Said-i Nursi kitapları açılıyor bir satır okunduktan sonra farklı meslek gruplarından insanlar bu cümleye çeşitli yorumlar getiriyordu.Üstadımız burda şunu demek istemiştir şeklinde başlayan cümlelerle fikirler beyan ediliyordu,kendimi doktora derrsinde bir makale üzerinde tartışan bilim insanları topluluğun içinde gibi hissetmiştim.Bununla birrlikte kırmızı kapaklı kitaplar üzerinde tartışmak yerine neden Allah kelamı hakkında konuşulmuyordu bunu da anlamıyordum,sanki Allah kelamının yerini -haşa-insan kelamına bırakmışlardı.Uzun gece sohbetleri sadece belirli bir grup için geçerli değildi,vilayette başka gruplar vardı.Okulumuzda da her öğretmenin dahil olduğu bir cemaat vardı,ben her zaman okulları ülkemizin küçük bir prototipi olarak görürüm.Okul müdürü de başbakanın bir numunesidir bizim okul müdürümüz de amcasının ortaöğrenim genel müdürü olmasının etkisiyle gerekli hizmet süresini doldurmadan ve yöneticilik sınavını kazanmadan sıcak bir yaz gününde telefonla aranarak kendisine okul müdürü olduğu beyan edilmiş biriydi.Odasına ilk girdiğimde sehapanın üstünde gördüğüm bilim dergileri cidden bilim okuluna geldiğime dair bir kanı oluşturmuştu bende ,ancak girişteki Atatürk büstü ne kadar aksesuarı tamamlamak için konmuşsa o dergilerinde gösteriş amaçlı orada olduğunu sonradan anladım.
YORUMLAR
Keşke okumamış olsam (Aslında Keşke olmamış olsa) dedirten iç burkucu bir anı. Bende diğer bölümleri de okuma isteği uyandırdı. Saygılarımla.
neciperdogan
cok mutlu ettınız,saolun .