- 56 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÖKLERİMİZ 2. BÖLÜM
KÖKLERİMİZ
DEDERASÛL DEDE’DEN DEDESİL ve DEDEBAĞI’NA
2. Bölüm
*
Karaağaç Baba, Germiyanlara karşı kazandığı zaferin sonunda Dederasûl Dede ve obasını konuk eder. “Dederasûl Bey, bana çok büyük bir iyilik yaptınız, dileyin benden ne dilerseniz,” der. Dederasûl Dede de “Konar göçerliği bırakıp obama bir yurt arıyorum. Başkaca bir dileğim yoktur beyim,” diye yanıtlar.
Avşar Beyi, karaçam, ardıç, palamut ağaçlarıyla bezenen bugünkü Dedebağı (Dedesil) Ovası’nı göstererek, “Dalaman Çayı’nın öte yüzünü obana veriyorum. Orası senin yurtluğun, dirliğin olsun. Oban ile oraya yerleşip kök salasın, çoğalasın,” der.
Dederasûl Dede, Batı Torosların son uzantısı Tepsilli Dağı’nın batısındaki Yıldırımlı, Belbaşı, Yonus Pınarı ve Kızılöğür’den akan Sazak ve Kapuz derelerinin birleştiği yerde, suyun başına, yönü ovaya bakacak şekilde yerleşir. Dederasûl Köyü günümüzde “Subaşı” dediğimiz yerin altına kurulur. (1323)
Dederasûl Dede’ye gerek Hamitoğlu gerekse Osmanlılar zamanında, büyük sevgi duyulmuş, hürmet gösterilmiştir. Onun peygamber torunlarından Hz. Hasan soyundan gelen Şerifzadelerden olduğu kabul edildiğinden 18. yüzyıl sonlarına kadar birçok vergiden muaf tutulmuştur. Tarihi kayıtlarda Dedesil Karyesinde (köyü) üç şerifzadenin bulunduğu ve bu şerifzadelerin babalarının “Hasan” adında saygın bir kişi olduğu kaydedilmektedir. Bu şerifzadeler ilmiye ve ulema sınıfından olmayıp çiftçi sınıfından şerifzadelerdir.
Dederasûl Dede’nin gerçek adı bilinmemektedir. Dederasûl adı onun peygamberimizin torunu Hz. Hasan soyundan geldiğini gösteren lakabıdır. Gerçek adının “Hasan” olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde Dedebağı’nda her sülalede bir “Hasan” isminin olması ve 16. Yüzyıl kayıtlarında sözü edilen üç şerifzadelerin “Hasan” adında bir babanın oğulları olduğu, saygın ve bir ulu kişi şeklinde belirtilmesi bu düşünceyi doğrular niteliktedir.
Dederasûl Köyü geniş bir ovada çiftçilikle ve hayvancılıkla geçimini sağlamıştır. “Ahilik” benzeri bir “çalışkan ve dürüst çiftçilik,” yalansız dolansız, kimseyi aldatmadan, hilesiz bir çiftçi anlayışıyla, toprakla haşır neşir olmuşlardır.
Toprağı yılda 3-4 kez nadas ederek, dinlendirip, ertesi yıl bol ürün almayı amaç edinmişlerdir. Yeraltı suyunun yakın olduğu ovayı İşgen Pazarı’na giden yolu ayırım çizgisi olarak kabul edip, “nadas salısı, ekin salısı” diye ikiye ayırmışlar, böylelikle toprağın dinlenmesini sağlamışlardır. İşgen Pazarında en çok aranan “koca buğdayı” üreterek, yörenin ve Denizli’de Kaşıkçı, değirmenlerinin tercih ettiği, üstün tuttuğu düdüklü makarnalık buğdayı üretmişlerdir. Çevre köyler “tohumluk buğday” olarak Dedesil buğdayını tercih etmişlerdir...
Dalaman Çayı yakınlarında çayırlıklarında ve dağının güneşe bakan yamaçlarında hayvancılık yapmışlarıdır. Dedesilliler için damak zevki olarak tüm Teke Yöresi yörükleri gibi keçi eti vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. Kekiklerle, pürenlerle beslenmiş taze taze keçi etinin kırmızı yerinden bir parça koparıp, tuza banarak yerler. (Günümüzde az olmakla birlikte yiyenler görülmektedir.) Bu olaya 1930’larda tanık olan ilk öğretmenlerimizden Mustafa Gülmez:
“Bir keçi ol da kesil de
Etini çipçiğ yerler Dedesil’de” şeklinde söylediği beyit, zamanla kaymakam Şair Eşref’e mâl edilmiştir...
Veli Aykar
10 Kasım 2024
(Yazımızın 3. Bölümü yayınlanacaktır.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.