- 199 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Özgürlükten Merhamete İnsan Olmak
İnsanlık, tarihin en eski defterlerine yazılmış bir hikâye gibidir. Savaşlar, acılar, sevgiler ve zaferler hep bu hikâyenin bir parçası… Her çağda, insanlık bir sınavdan geçmiştir. Kimi zaman taşlarla yazılmış, kimi zaman gözyaşıyla silinmiş bu hikâye, hepimizin içinde yaşar. İnsanlık, bizim en saf yanımız, ama aynı zamanda en kırılgan tarafımızdır. Zamanın sayfalarını çevirirken, o ince çizgide yürür; bazen iyilik kazanır, bazen de kötülüğün gölgesi üzerimize düşer. Ama ne olursa olsun, insanlık her defasında yeniden doğar. Bir annenin evladına sarılmasında, bir dostun elini uzatmasında, bir çocuğun umutla dünyaya bakmasında kendini gösterir. İnsanlık, biziz. Bizim en derin tarafımızdır, ve onu korumak, yaşatmak da en kutsal görevimiz.
İnsan olmak, dünyanın en karmaşık ama en anlamlı yolculuğudur. Bir insanın yüreğinde barındırdığı duygular ve değerler, onun insanlığını ortaya koyar ve bu değerler, onu diğer tüm canlılardan ayırır. Her bir değer, insan olmanın temelini oluşturur, bizi birbirimize bağlar ve bu karmaşık dünyada yolumuzu bulmamızı sağlar.
İnsan olmanın özü, adanmışlık ile başlar. Adanmışlık, bir ideale, bir insana, bir inanca veya bir amaç uğruna varlığımızı adayabilmektir. Gerçekten insan olmak, kendinden öteye geçebilmek, bir başkası için yaşayabilmektir. Adanmışlık, kendini aşmanın, bencillikten sıyrılıp daha büyük bir bütünün parçası haline gelmenin ifadesidir. İnsan, kendini adadığında anlam bulur; sevgiye, merhamete, özgürlüğe adanmak, insanlığı yücelten bir değerdir. Adanmışlık, bir annenin çocuğuna gösterdiği sınırsız sevgiden, bir dostun dostu için elini uzatmasından, bir insanın toplum için özveride bulunmasından geçer.
Özgürlük ise insan ruhunun en derin arzusudur. Bir birey, gerçekten insan olduğunda özgürlüğün tadını çıkarabilir. Özgürlük, sadece zincirlerin kırılması değildir; düşüncelerin serbest kalması, hayallerin gerçekleşmesi ve kendini ifade edebilme gücüdür. Özgürlük olmadan insanlık olmaz; çünkü özgürlük, insanın kendi değerleriyle, kendi kimliğiyle yaşamasıdır. Özgürlük, insanın kendine duyduğu saygının, başkalarına da sunduğu bir güven duygusudur. Herkesin eşit, herkesin özgür olduğu bir dünya, insanlığın özlemini çektiği bir cennettir.
Sevgi, tüm bu değerlerin belki de temelidir. Sevgi, insanın içindeki en saf ve güçlü duygudur. Sevgi olmadan, ne merhamet olur, ne de barış. Sevgi, insanı iyiliğe, adalete ve merhamete götürür. Bir annenin çocuğunu sevmesi, bir insanın doğayı koruma arzusu, bir çiftin birbirine duyduğu bağlılık – hepsi sevginin farklı yansımalarıdır. Sevgi, bir yüreğin başka bir yürekle tanıştığı andır. Her şeye rağmen, her zorluğa karşı sevgiyle bakabilmek, insan olmanın en saf hallerinden biridir.
Merhamet, sevgiden doğar ve onu dünyaya yayar. Merhamet, acı çeken birini gördüğünde elini uzatabilmektir. Başkalarının acılarına gözlerini kapatmamak, kendini onların yerine koyabilmektir. Merhamet, yürekten gelir ve insanı insan yapan duygulardan biridir. Merhametli bir insan, her varlığa saygı duyar; doğayı korur, hayvanları sevgiyle kucaklar, insanlara yardım eder. Çünkü merhamet, insan olmanın en saf yanıdır; sadece kendini değil, başkalarını da düşünmektir.
Barış ise insanlığın en büyük rüyasıdır. Savaşların, acıların, adaletsizliğin olmadığı bir dünya, barışın hakim olduğu bir dünyadır. Barış, sadece silahların susması değil, insanların birbirine güvenle yaklaşabilmesidir. Barış, her insanın özgürce yaşadığı, her kültürün, her dinin ve her düşüncenin saygı gördüğü bir ortamdır. Barış olmadan insanlık eksiktir; çünkü barış, sevgiyle, özgürlükle, merhametle inşa edilen bir köprüdür. Barış, hepimizin paylaştığı ortak bir umut, ortak bir hedeftir.
Bu temel değerlerin yanı sıra, insan olmanın diğer yanlarına da değinelim:
Vicdan, insanın içindeki yol gösterici bir ışıktır. İyi ile kötü arasındaki farkı bize gösteren bir pusuladır. Vicdan, insanın kendisiyle yüzleşmesini, hatalarını görmesini sağlar. Vicdanı olan bir insan, adaletsizlik karşısında susmaz; her zaman doğruluğun, iyiliğin peşinde koşar.
Adalet, her insanın hakkını koruyan bir dengedir. Adalet, toplumu bir arada tutar, güven duygusunu inşa eder. Adil bir dünyada, herkesin sesi duyulur, herkesin hakkı korunur. İnsanlar arasındaki eşitliği sağlayan adalet, barışın ve huzurun en önemli yapı taşıdır.
Sabır, insan olmanın belki de en zor kısmıdır. Sabır, zorluklar karşısında pes etmemek, her şeyin bir zamanı olduğunu bilerek beklemektir. Sabırlı bir insan, hayatın getirdiği zorluklara karşı güçlü durur. Sabır, umudun bir başka şeklidir; her şeyin sonunda güzel günlerin geleceğine olan inançtır.
Mazlum, haksızlık karşısında sesini çıkaramayan ama onuruyla duran insandır. Mazlum, insanlık tarihinin en derin yarasıdır. Ancak mazlum, aynı zamanda bir direnişin, bir duruşun simgesidir. Mazlum olan, zalim olmayı asla seçmez; bu da onun insanlığını daha da pekiştirir.
Onur, insanın kendine ve başkalarına duyduğu saygının ifadesidir. Onur, her şartta başı dik durabilmektir. İnsan, onurunu koruduğu sürece gerçekten insan kalır. Onur, insanın en değerli hazinesidir; çünkü onursuz bir yaşam, anlamını yitirir.
İhanet, insanlığın zedelenmiş tarafıdır. Güvenin kırıldığı, dostlukların sona erdiği noktadır ihanet. İhanet, bir insanın diğerine duyduğu sadakati ve bağlılığı sarsar. Ama ne olursa olsun, ihanetin getirdiği acılar da insanlığın sınavlarından biridir; insan, ihanetle karşılaştığında bile onurunu koruyabilmelidir.
Umut, her şeyin ötesinde, insanın geleceğe olan inancıdır. Umut olmadan yaşamak, insanın içindeki ışığı kaybetmesidir. Umut, en karanlık anlarda bile bize yol gösteren bir fenerdir. İnsan umudu kaybetmediği sürece her zorluğu aşabilir, her engeli geçebilir. Umut, insanlığın geleceğe uzattığı bir köprü, yeniden başlamanın gücüdür.
İnsan olmak; adanmışlıkla, özgürlükle, sevgiyle, merhametle, barışla yaşamak demektir. Her bir değer, insan olmanın farklı bir yüzüdür. Bu değerler, insanlığı şekillendirir, ona yön verir. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, insanlık tarihini, insanın içindeki iyiliği ve büyüklüğü görürüz. İnsanın insan gibi yaşayabilmesi için bu değerleri hayatının merkezine koyması gerekir.
Gerçekten insan olmak, başkalarının yaralarını sarabilmek, onların acılarını paylaşabilmektir. Adil olabilmek, vicdanın sesini dinlemek, sevgiyle bakabilmek, merhametle kucaklayabilmektir. Özgürlükle yaşamak, onurla ayakta kalmak, barış içinde bir arada olabilmektir.
Bu değerlere sahip çıktıkça, insanlığımızı daha derinden hissederiz. Bu değerler, bizi insan yapar, bizi birbirimize bağlar. İnsan olmanın anlamı, tüm bu değerleri yaşayabilmek, tüm insanlığa aynı gözle bakabilmek, her ruhu bir bütünün parçası olarak görebilmektir. İnsanlık, bu değerlerin birleşimidir; hep birlikte bir araya geldiğinde, insanlık olarak adlandırdığımız büyük resmi oluşturur.
İşte bu yüzden, insan olmanın ve insanca yaşamanın en derin sırrı, bu değerlere sadık kalmaktır. Her birimiz, kendi küçük dünyamızda bu değerlere sahip çıktıkça, insanlık da yücelecek, daha güzel bir geleceğe doğru adım atacaktır.
Bahadır Hataylı/2013-Eylül/Çengelköy/İST
YORUMLAR
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Hani hep derler ya üstad, insanlık kalmadı. Şu dünya ve içindeki bize bakınca çok kırılganız, insanlık dediğimiz sanki bir masal gibi. Bir nefeslik ömürde nice taşlara kitaplara günümüzde de internet sayfalarına yazmışız da yazmışız, hala da yazıyoruz.
Lakin bireyin üzerine yazanlar bu dünyada kimler? Evvelden günümüzde koşturup duran bir insanlık için de ya hu bir durun, koşmayın, saldırmayın, hareket etmeyin demek istiyorum lakin, kimse dinlemez.
Elektrikle makineyle tanışalı şunun şurasında kaç yıl oldu 150 yıl, 40 yıl... başka bir çağ üzerimize kaplanıp gitti, kaplamanın altında kaldık resmen.
İnsanlık nedir öğrenemedim gitti ama bu gece vahşileceğim, bir sinek var odada bir tane üç dört seferdir başıma elime konup konup gidiyor.. Yani bu sineğin yaşam hakkı beni rahatsız etmek üzerine mi kurulu. İmdi oda ışığını kapasam balkon kapısını açıp ışığını açsam uçup gider beni hayvanlıktan kurtarır mı bu hareketler.
Bu sinek üzerine bir şiir yazmıştım, geçen yıllarda vız vız efendi diye, hatta derviş halil üstad da ortaçağda yazmıştı böyle bir şiir. yanlış hatırlamıyorsamyeniçeri ozanıydı, sefere giderken sinekler bir gece hiç uyutmamış üstadı, belki de ben de ondan esinlendim. Bir sineği düşünüyorum bir de hem sizin yazdıklarınızı hem de on binlerce yılın ardından şu anı bu günü de çıkış yok işte.
Sal'la gitsin demem hep bu yüzden.. Ütopya hayalleri kurmanın anlamı nedir ki, yani yok öyle bir dünya, vahşi bir döngü var hem doğada hem de insanın kurduğu her birim ve kurumda. Yeri gelir bir parmağım kafamdaki kaşıntı ile güreşirken, insanların birbirleri ile durmadan güreşmesi artık ne ruh ne zihin bıraktı yeni çağın kapısında...
Gibi gibi işte, güzel bir yazıya, anlamsız bir yorum bırakmak istemezdim lakin insanlık sanki hiç var olmamış gibi dünya üstünde değil mi gerçekte?
daha dün bebektik bugün ne oldu da büyüdük yarın da elden ayaktan göz kulaktan düşüp gideceğiz..
İstemesem de istiyorum keşke bir sinek kadar olabileydik bari. bir şekilde yolumuzu bulurduk amma gerçek insanlığın yolunu bulmak hangi zihne hangi fikre kime nasip olmuş ki biz bulalım demesem de olmuyor..
saygılarımla..
iyi geceler dilerim.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
mazlum ve onurluyum usta
ve elbet umutlu.
ve çünkü mazlum olup gelen ve muktedir olan ben demesem de
ben gibileri tarafından ve hikaye sadece din tandansıyla yeşillendirilip,
dün, gün dönemecinde
nice fırıldakla savrulup ve sınanırken yoksullar ve yine din elbet,
nas açlık, liyakat yok, benden değilsen kafirken
ve değerlim el hak olan bize, hem soyulup ve hem de dışlanırken
ve benden çok siz elbet bir güzel rüyadan...
haberin oldu mu usta İ. Melih de davacı benden !
seni namusa ve onu asla seni saydığıma sayamadığımdan...
eyvallah.