Özlemek
Bazen yokluğuna alıştığını sandığın birini özlediğini fark edersin. Buna rüyalar ve hatıraların vesile olması bir yana, önemsemediğin çoğu şeyin zamanla birer anıya evrildiğini görmek ve o günü anımsatan bir tazelik ile seni cezalandırdığını bilmek, ağır gelir.
Bazen öyle özlersin ki; hani onu göreni görmek dahi seni mutlu eder. Karşılaşacak tesadüfün yoktur fakat geçtiği yerden geçmek dahi seni mutlu eder. Dinlediği müziği dinlemek, izlediği filmi izlemek.. Onun izinin olduğu yerlerde dolaşmak dahi seni mutlu eder. Hani, küçükken resim dersinde çizdiğimiz evlerin yaz-kış bacası tüterdi ya;
tıpkı öyle tüter burnunda, zaman-mekan fark etmeksizin.
Zaman - mekan dedim zira ne mevsim geçer ne de vakit. Her günün bir öncekinin aynısı, hatta birkaç yıl öncesinin.
Bu süreçte; herkesler her şeyleşir, sendeki her şey, hiçbir şey.. Ve bu yolda, koşarak geçtiğin ne varsa, yürüyerek sana yetişir. Ne yeni bir paragraf başlatacak hünerin vardır ne de takılı kaldığın paragrafı sonlandıracak nokta cüretin.
Satır aralarında istikametini arayan, istikbalini kaybetmiş pejmürde bir cümlesin..
Belki o kalır gibi gitti belki sen unutmuş gibi bekledin. Belki o mutluymuş gibi yaşamayı seçti, belki sen unutmuş gibi yaşamayı öğrendin. Her ne olursa olsun gerçek şu ki; olamadın katlanmak mülkünden âzâde. Her gece içindeki mezara gömdün fakat her sabah ilk; içinde doğan nur topu özleme günaydın dedin.
Şöyle bi kendine etrafına bakarsın ve görürsün ki; her şey bıraktığı gibi fakat hiçbir şey eskisi gibi değil.
Ara sıra cesaretlenirsin, küllerinden doğacağını sanırsın fakat en ufak rüzgarda daha uzağa savrulursun..
Keşke dersin içinden;
’’ keşke hiç selamlaşmadığın komşun olsaydım da birtek senin külüne muhtaç kalsaydım ’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.