- 446 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sıladan Gurbete
Sıladan Gurbete
İnsan yaşadığı süre zarfında hep bir hareket halindedir. Gurbete gidişlerde buna dâhildir. Hal böyle iken gurbete, gönül rızasıyla gidişlerin yanında cebren, zorlamayla da duçar olunduğu muhakkak. Her ne kadar dünya bir tane olsa da her insanın yaşadığı ayrı ayrı şartların, ahvallerin değişkenliği dünya hallerini de çeşitlendiriyor. Her insanın ayrı bir dünya tasavvuru da buradan geliyor. Hayatı farklı boyutlarıyla deneyimlemeyi göze alan, moda tabirle maceraperest olarak tanımlanan insanlardan çok daha geniş boyutların olduğu önemli bir alan.
Bütün yaşananların göbeğinde her ne şartta, hangi mekânda olursa olsun iyi veya kötü yaşama hali insanın akıbeti oluyor. Her iki şartta da özlem olgusu nüksediyor. Her gurbete gidiş insanın içinde farklı izler bırakıyor. Gurbete çıkmayanlarda ise başka bir dert. Bu seferde boşluklar ve keşkeler hayatında yer ediniyor. Gelgitlerle, hatalarla, tecrübelerle hitama eren, olgunlaşan insana, “yaşını yaşadı, dişini dişedi” denmesi bu seyrüseferin kısa bir özetidir aslında. Bu haliyle zamanın yorgun ağırlığı üzerinde yıllarını tüketiyor. Hayal ve sükût-u hayal arasında gezen insan, ömür denen zaman akçesini harcayarak yoluna revan oluyor.
Her ayrılığın, kavuşmaya vesile olduğunu da unutmamak gerekiyor. Gurbetten maksat sigara içimi uzaklıklara gitmek değildir elbet. Gurbet olgusu daha acı boyutlarıyla, derinlerinde sürgün, göç, mülteci gibi kavramlarla insanları yüzleştiriyor. Maalesef ki bunlar da konuya dâhil mevzular. Kendi yurdunda, sılasında bey paşa olanı, lodos değmiş kar gibi eritip söndürebiliyor. Darul İslam, darul Türk tercihleri en azından bizler için sıla özlemini hafifleten tercihler olacaktır. Özünde dünyaya mihman olan insan için daha küçük misafirliklerle beraber bu devinim sağlanıyor. Hatta gurbet bazı kültürlerde büyük bir ceza olarak dahi görülüyor. Bir Moğol atasözünde dendiği gibi “iki dost arasına bir gün güvensizlik düşerse ya gurbet ya da ölüm düşer nasiplerine.” Bunların yanında ömrü boyunca acıdan kaçmayı şiar edinen insan için, başkalarının acılarla dolu göçlerine sebep olmamayı bir öğrenebilseler keşke.
Zorunlu veya isteğe bağlı gidişler, sıladan uzaklaşma ve özlem gerçeğiyle yüzleşiyor. Bilinmeze, sürprize doğru gidişler muammalarla örülüdür. Gurbette ki dil, din, kültür farklılıkları sıla özlemini daha da çok harlamaktadır. Gitme niyetine giren insanın elinden Allah tutsun ifadesinde iyi temenniler vardır. Gidenlerin arkasından su dökülür ki sağlıcakla, iyilikle geri dönsün istenir. Dalda yaprağı, yerde bir karış toprağı olmayan insana dahi bu gidişler zor gelir. Umudun ve hüznün harmanlandığı panayır gibidir. Başlı başına alışmışlık olgusu dahi insanı hüzünlendirmeye kâfidir. Giden insan bir ateş yakar ama bu ateşle beraber ateşdanlıkta köz olup kavrulur. Gurbete gidişlerde duyulan her hüzün, yolların kaidelerinden alınmıştır belki kim bilir.
Çıkmaz sokaklarla örülü dünyamızda çoğu yolculuk yol açıklığını, labirentleri çözme gayretleri taşıdığını biliriz. Üstad Sezai Karakoç’un daha büyük olarak “dünya sürgünü” nitelemesinin farklı şekillerini birçok örnekleriyle yaşıyoruz. Belki de bilinç terzisi olan dünyamızın, tebaası olan insanlara uygun nasihatlerini giyindiriyor olmasıdır. “Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı” sorusunun bir tarafında (hatta okumak için gidişleri de dâhil edersek) iki cihetiyle de gitme hali vardır. Giderek yeni şeyler yaşayabileceklerini başarı, kalarak yaşayamadıklarını kanaat gören insanın, bir taraflarına hep gitme fermanı iliştirilmiştir.
Her şeye bahaneler bulan insan, sıla özlemine karşı bağışıklık da kazanıyor. Çağın kolaycılığından faydalanıp bu özlemlerini yatıştırıyor. Eksik kalmış her yarım yaşanmışlığını başladığı diğer yarımlarla giderme yoluna gidiyor. Her yeni tanışıklığı bir önceki ayrılığın doğurduğu gerçeğiyle hüznünü sevinciyle bastırıyor. İçinde kopan fırtınaları başka heyulalarla, başka maceralarla bastırmaya çalışıyor. Başka bir ifadeyle bütün hatırlatmaların amacı başka bir şeyi unutturma üzerine kurgulanmış olduğu gerçeğini haykırıyor.
Dünya seyrüseferindeki insanın telaşı, çabası ve meşakkatindeki süreğen durum, tarih boyu devam etti ve edecektir. Bu göç yolculuğunda, gurbete gidişlerdeki negatif hali minimize etme çabası olmalıdır. En azından zorunlu gidişleri azaltmaya yönelik gayretler güdülmeli. Öyle veya böyle hayat kabullenmeye, alışmaya, sabretmeye taşıyor insanı. Bel büküklüğü tecrübeyi, boyun büküp kabullenmeye tevdi ediyor. Kimin neyi kazanıp neyi kaybettiği bilinmeyen dünyamızda gurbetlerde güzeli bulacağım diye anayurdu, sılayı benliğimizden ayrı tutmamak, yabancılaştırmamak gerekiyor. Velhasıl gurbet yolculuklarında duyulan hüzünde, sevinçte; fanilik içerisinde hüküm sürüyor.
İlkay Coşkun
01.12.2020
Kültür Çağlayanı dergisi
Sayı 69, Temmuz Ağustos 2021
YORUMLAR
Kısa süreliğine bulunduğumu ve geri döneceğimi bilmeme rağmen, yurt dışı maceramda, o “gurbet” kavramını derinden yaşamıştım.Türkçe; dünyanın en güzel dili, Türkiye; dünyadaki en güzel ülke idi:) Karşılaştığım her Türk de; bir nevi “kardeş”!.. Tüm bu duygulardan sonra, gurbetin kimse için bir zorunluluk olmamasını dilemem gerek.
Sizi okumak, büyük keyif! Teşekkürler paylaşıma...
Saygıyla